Bir dostum, Beyaz Saray’daki Trump-Aliyev-Paşinyan arasında imzalanan Barış Anlaşması için;
“Aliyev savaşı Erdoğan’a ihale etti. Barışı Trump’a hediye etti” dedi.
“O anlaşma İstanbul’da yapılmalıydı. Türkiye’yi gücendirdi. Türkiye kamuoyunu kaybediyor” dedi.
Bir cümle daha etti, yazıp yazmamakta tereddüt ettim. O da şu: “Azerbaycan İsrail ilişkileri malum. Bu anlaşmanın Washington’a taşınması, Türkiye’nin Gazze duruşuna İsrail-ABD misillemesi gibi oldu” dedi.
Çok vurucu, ağır, duygusal, kırılgan yorumlar bunlar. Azerbaycan’ı çok seven ve Türkiye-Azerbaycan ortaklığı konusunda oldukça hassas olan insanların böyle cümleler kurabiliyor olması elbette üzücü.
O anlaşma yapıldığında Türkiye kamuoyundan pek ses çıkmadı. İnsanların birçoğu ne olduğunu tam anlamadı. Nasıl pozisyon alacağını, işin arkasında ne gerekçeler olduğunu kavrayamadı.
Birkaç gün sonra Türkiye, diplomatik, net olmayan, sadece Azerbaycan’ın arkasında durduğunu ifade eden genel bir açıklama yaptı. Bir belirsizlik, bir tuhaflık olduğu açıktı.
Elbette bu tür işler duygusallıkla yürütülemez. Güç matematiği ile yürütülür. Hesap yapılır, sadece bugün değil yarınlar da düşünülür, kişilere değil ülkelere göre denklem kurulur. Çünkü bütün bunlar uzun süreli adımlardır. Bazen bir adım yüz yıl sürer.
Elbette Türkiye için, Anadolu-Orta Asya kapısının açık tutulması birinci önceliktir. Türk dünyası ile İslam kuşağı arasında hiçbir emperyal gücün olmaması esastır. Bu Çin olabilir, Rusya olabilir, ABD olabilir.
Küresel güç haritasının yeniden şekillendiği bu dönemde, ülkelerin pozisyonlarında radikal değişiklikler yaşanıyor, daha çok yaşanacak. Küçük ülkelerin büyüyeceği, büyük ülkelerin güç kaybedeceği bir
tarih dilimi bu ve belki yüzyılların geçiş dönemi.
Azerbaycan ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri Rus işgalinden çok çekti. Neredeyse tarihlerinin çok önemli bir bölümünü böyle kaybetti. Elbette Rusya hâlâ tehdit ve buna karşı önlemler almaya çalışıyorlar. Bu anlaşılabilir bir durum.
Ama yağmurdan kaçarken doluya, Rusya’dan kaçarken ABD’ye tutulma ihtimali, bölgemiz için ürkütücü sonuçlar doğurabilir. 20. yüzyılı kaybedenler, doğru hesap yapmazlarsa 21. yüzyılı da başka bir vesayete kapılıp kaybedebilir. Biz bunu Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana coğrafyanın tamamında gördük.
Arap dünyası, Osmanlı sonrası varlıklarını İngilizlere ve ABD’ye sabitledi. “Petrol ver iktidar satın al” formülü ile bir yüz yılı ipotek etti. Bağımsız devletler olsalar da hiçbir zaman gerçek bağımsızlığı yakalayamadı. ABD denetimi altında, İsrail saldırganlığı ile yüzleşip durdu.
Bugün hâlâ bir bağımsız Arap inisiyatifinden söz etmek için bulanık cümleler kurmak zorunda kalıyoruz. ABD o kadar işlerine işledi ki, isteseler de bir yere kımıldayamıyorlar. Çünkü sistemler tamamen ABD önceliklerine göre dizayn edilmiş ve ondan kurtulamıyorlar.
Benzer bir tehdit Azerbaycan ve Türk Cumhuriyetleri için de söz konusu olabilir. Rusya korkusu ile ABD kapısına dayanmanın trajik sonuçları uzun soluklu hale gelebilir. Her ne kadar kalpleri Batı’ya yakın olsa da, coğrafya öncelikli düşünmek ve hazırlık yapmak tek doğru yoldur.
“Rusya olmasın ABD olsun. O olmasın Çin olsun” vs. Bu tekerleme böyle devam eder gider. Ama ülkelerimiz ve coğrafyamız için bu yol hiçbir şekilde doğru adrese ulaşmayacaktır.
Türkiye her alanda kayıtsız şartsız Azerbaycan’ın yanında olacak. Bu asla değişmez. Ama bu ana ilke, Orta Asya’dan Akdeniz’e bir ortak hedef olmalı.
Rusya’nın bu konuda agresif olacağı aşikâr. Bu, onun doğal tepkisi olacaktır. Neler yapabilir nelere gücü yetebilir bilmiyoruz. Ama böyle bir durumda tepkiyi sadece Azerbaycan göğüslemeyecek.
Elbette Türkiye de göğüsleyecek. ABD Azerbaycan için parmağını bile kımıldatmayacak, Rusya ile başka pazarlıklara girecektir.
İşte bu anlaşmanın ilk sonucu böyle ortaya çıkar. Ukrayna konusunda bir anlaşma yapılırsa Rusya’nın yönü değişebilir. Dolayısıyla anlaşma Türkiye ile Rusya karşı karşıya getirilir.
Tek bir adımın böyle bir sonucu olabilir. Başka sonuçları tartışmıyoruz bile. Peki o zaman, bu adım atılırken bu sonucun çözümü de planlanmış mıdır?
Kim bilir, belki de planlanan budur…
Şunu biliyoruz: ABD’nin taşındığı her yere İsrail de taşınır. İran-İsrail, İran-ABD çatışmalarının yaşandığı bir dönemde Washington’daki kurgu yapılırken İran faktörü pek de ciddiye alınmamış olabilir.
Zira İran’ın jeopolitik olarak güç kaybettiği bir dönemdeyiz. Zengezur Koridoru da İran’ın engelleyebileceği bir proje değil. Tahran, engelleyemeyeceği için iş birliğini deneyecek, pragmatik bir yol izleyecektir.
Ama bu kurgunun Trump’ın egolarını tatmin için, ilgisini doyurmak için, “büyük lider” hayalini beslemek için yapıldığını da sanmıyoruz.
Elbette uzun vadede, Türkiye ve Türk dünyasının Asya’ya dönük hesaplarını biliyoruz. Tarihi ve coğrafyayı kendi havzasına yerleştirmek istediğini ve bunun doğal hakkı olduğunu biliyoruz.
Ama;
Anadolu-Orta Asya kapısının ABD’ye teslim edilmesini son derece tehlikeli görüyoruz. Boğazımızı yavaş yavaş sıkacak hatta bizi boğacak, o kapıyı yüzümüze kapatmayı bilecek bir tuzak kurulduğunu düşünüyoruz. Taktik manevralar hep denenir, konjonktürel adımlar hep atılır ve öyle de olmalı.
Ama uzun soluklu yapılanmalar, imzalar, köşe başlarına kurulan yabancı kaleler, yüzyıllardır bu coğrafyanın en büyük zaafı oldu. Bu yüzden her millet, her ülke çok büyük bedeller ödedi.
Türkiye; yüzü birçok coğrafyaya dönük bir ülke. Hep böyleydi ve böyle de devam edecek. Sadece Kafkaslar’a, sadece Suriye’ye, Sadece Filistin’e bakışla sınırlanabilecek bir ülke değil.
Buradaki akıl Büyük Selçuklu, Büyük Osmanlı aklıdır. Buradaki akıl aynı zamanda, Fatih aklıdır, Yavuz aklıdır, Timur aklıdır, Şah İsmail aklıdır.
Çünkü bu liderlerin tamamı ülkelerinin, imparatorluklarının, coğrafyanın gücü ile hareket etmiştir. Kendi aralarında çatışsalar da, güç ve hükümranlık asla başka bir gücün vesayeti ile tesis edilmemiştir.
Öyleyse burada başka bir akla ihtiyacımız var. Bazıları Rusya’ya sığınır, bazıları ABD’ye sığınır, bazıları Çin’e sığınır. Bu ithal akıllar ile uzun vadeli güç inşası asla mümkün olmayacaktır.
Türk dünyası, sadece ekonomik ve askeri ortaklıklarla şekillenmez. Ortak bir kültür havzası gibi, ortak bir medeniyet ve insan ekseni de oluşturmak zorunda. Ortak bir akılla hareket etmek zorunda.
Coğrafya öncelikli hareket etmek zorunda. Sömürgecilerin birini uzaklaştırıp bir başkasına sığınma bizim için yol değildir.
Türk dünyası; küresel meselelere daha duyarlı olmak zorunda. Bir yerde soykırım yapılıyorsa, ikili ilişkilerin ötesinde tavır almak, değer üretmek zorunda. Gazze’de olanı Arap meselesi olarak görmemek, Ukrayna’ya duyduğu hassasiyeti ortak alanların tamamına yaymak zorunda.
Tarih ve coğrafya böyle formatlanıyor. Kişisel iktidar alanlarını ulus üstü değerlerle beslemek zorundayız.
Bizim hayalimiz, Orta Asya’dan Akdeniz’e, Çin’den Afrika’ya bir Süper Kuşak inşa etmektir. Yeryüzünün Orta Kuşağı olan Müslüman dünya, aslında dünyanın ana eksenidir.
Deniz geçitleri buradadır. Ticaret koridorları buradadır. Enerji kaynakları ve koridorları buradadır.
Jeopolitik tezlerin ezici bölümü bu kuşak için üretilmiştir. Dünyanın medeniyet kuşağı burasıdır. İnsanlığın ortak kaderi burasıdır. Bu coğrafya büyük imparatorluklar coğrafyasıdır. Bilge şehirlerin dünyasıdır.
Öyleyse bu kuşağı ayağa kaldırmak bütün devletlerin ve milletlerin ortak hedefi olmalıdır. Bu kuşak çatışmalardan arındırıldığında, refah havzasına dönüştürüldüğünde insanlığın kurtuluşunun de kapılarını da açabilecektir.
Öyleyse bu büyük ülküyü, sömürgeci güçler arasında tercihler yaparak heba etmemeliyiz. Buna gücümüz var. Kaynağımız var, tecrübemiz var, insan gücümüz var. Öyleyse küçük hesaplarla 21. yüzyılın bu büyük fırsatını boşa çıkarmamalıyız.
Daha Karabağ savaşı başlamadan Aliyev’in liderliği ve Azerbaycan’ın üstleneceği rolle, sahip olduğu jeopolitik imkanlarla ilgili çokça yazı yazdım. Sonrasında işler o şekilde seyretti.
Biz bunu hep alkışladık. Ama Anadolu-Orta Asya kapısına ABD’nin bekçi yapılmasını son derece tehlikeli gördüğümüzü not etmeliyiz.
Aynı ABD, Suriye ve Irak’ın kuzeyinden Türkiye’nin Güney Kapısı’nı terör örgütleriyle beraber kapatmıştı, çok zor açtık. Hâlâ bunun mücadelesini veriyoruz.
Şimdi aynı duvarın ABD tarafından Doğu Kapısı’na örülmesinin ciddi zararlarını hep birlikte göreceğimizi biliyoruz.
Türkiye; Akdeniz, Ege ve Adalar’a yığınak yapanların Batı Kapısı’nı kapatma girişimiyle boğuşurken, Doğu Kapısı’nın kapatılmasını büyük tehdit olarak algılayacaktır.
Bugün bu Rusya-ABD denklemi ile açıklanabilir. Ama yarın bizi coğrafyanın bölünmesi ile yüzleştirecektir.
Bazen bugünü değil, yarını yazmak gerekir...
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.