İsrail bütün dünyada tecrit edilecek. Onu ölümcül bir yalnızlık bekliyor. Etrafına örülen koruma duvarlarının kuma dönüşeceğini göreceğiz. Coğrafya haritasından da, dünya siyasi arenasından da dışlanacak. Bütün yeryüzünden insan ırkı için tehdit ilan edilecek.
Onunla birlikte ABD de tecrit edilecek. Zaten hiçbir itibarı, kredisi kalmadı. Sadece kaba güç ve tehditlerle iş yürütüyor. Bunun da, ABD tecridini daha da artıracağını herkes biliyor.
Almanya, Japonya ve birkaç küçük ülke dışında bu soykırım ekseni ile birlikte hareket etmeye gönüllü kimse kalmadı.
Bu arada “kudretli” Alman ulusunu iki paralık eden bir siyasi aklın yaşayacağı hezimeti de bir yere not etmek lazım. Yahudi soykırımı ile mahkûm edilen bir milleti, Gazze’deki soykırımla ikinci kez mahkûm ettiren bir siyasi liderliğin uzun ömürlü olmayacağını düşünüyorum.
İsrail’in, “Filistin devleti” tanıma kararlarına tepkisi beklendiği gibi oldu. Batı Şeria’yı işgal hazırlıklarına başladı. Yani, “Size tanıyacak bir devlet bırakmayacağım” diyecek türden bir saldırıya hazırlanıyor. ABD’nin de bunu onayladığına dair işaretler geliyor.
Öyleyse çok daha büyük bir fırtına kopacak demektir. Suudi Arabistan ve Mısır şimdiden sert tepki vermeye başladı. Durumun bölgesel bir hal aldığının farkındalar. Ama asıl Avrupa’nın tavrı dikkatle takip edilecek. Bu yeni durumun, Avrupa’daki soykırım karşıtlığını Yahudi karşıtlığına dönüştürme ihtimali çok yüksek.
Bütün bunlar olurken, Mısır, Sina Yarımadası’nda askeri gücünü artırıyor. İsrail bunu savaş sebebi sayacağını açıklıyor. Hindistan savaş gemisi Limasol Limanı’na geliyor. Yunanistan, İsrail, Hindistan ve Rum Kesimi Türkiye karşıtı cepheyi hareketlendiriyor. Bu arada Türkiye ve Mısır Doğu Akdeniz’de tatbikata hazırlanıyor.
Tam bu sırada İsrail, Rum Kesimi’nde büyük terör saldırısı uyarısı yapıyor. Bunun anlamı şudur: İsrail istihbaratı, ABD istihbaratı ile birlikte Rum Kesimi’nde, Akdeniz’de ya da Ege’de oyun değiştirici bir terör saldırısı yapacaktır. Elbette DAEŞ ya da benzer örgütler öne sürülecektir.
Belki de Hindistan gemisine bir saldırı, Kıbrıs’taki İngiliz üslerine bir saldırı yapılacaktır. Hiç belli olmaz, Avrupa başkentlerinde de büyük terör saldırıları başlayabilir. Bu örnekleri çok yaşadık ve her açıklamanın adresini artık ezbere biliyoruz.
Bütün bunlar, BM Genel Kurulu ile aynı hafta yaşanıyor. Muhtemelen tarihin en büyük sözlerinin söyleneceği Genel Kurul konuşmaları dinleyeceğiz. Büyük meydan okumalar izleyeceğiz.
Çünkü insanlık tarihi ilk kez bir soykırımı canlı ve anlık izlerken, güç haritası birçok yerde çatlarken ülkelerin pozisyon seçmesi için zamanı tükenirken, insanlık “İsrail sorunu” ile gerçek anlamda yüzleşirken, İsrail’in bir Arap/Filistin meselesi olmadığı insan ırkını tehdit eden bir mesele olduğu açığa çıkarken, rejimlerle kitleler arasındaki mesafe büyürken ülkelerin teyakkuza geçmesi son derece normal.
ABD ile Rusya ve Çin arasındaki mesafe açılıyor. Trump’ın dünya barışı içi hiçbir şey yapamayacağı netleşiyor. Katar’a yönelik İsrail saldırısından sonra Arap dünyası “ABD koruması”nın bir hiç olduğu şokunu bir kez daha yaşıyor.
Mısır-İsrail, Türkiye-İsrail krizi derinleşiyor. Açık ve net savaş sözleri söyleniyor. Üçüncü Dünya Savaşı için “bir gün öncesi” yaşanıyor. Toplanan fırtına bulutlarının hangi ülkeyi yere sereceğini kimse tahmin edemiyor. Ülkeler bütün olağanüstülüklere hazırlık yapıyor.
İşte, ABD ve İsrail tarafından gücün ve etkisi sıfırlanan BM kürsüsü, belki de son kez “ulusların çağrıları”na sahne olacak. Bu haliyle bu yapının milletlerin ortak platformu olma özelliği kalmamıştır. Yaşaması halinde BM merkezinin ABD’den taşınması artık bir zorunluluk haline gelmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Genel Kurul konuşması, insanlığa büyük bir çağrı olabilir. İsrail’e karşı küresel seferberlik sözleri içerebilir. Soykırıma karşı insanlığın ortak çığlığına dönüşebilir. Sanırım sadece biz değil, ABD ve İsrail de bu konuşmayı merakla bekliyor.
Tüm bu kaotik gelişmelerin ortasında, ABD Başkanı Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Washington’a, Beyaz Saray’a davet etmesi, Türkiye-ABD ikili ilişkilerinin çok ötesinde küresel etkileri ve arayışları içeriyor. Gazze’deki soykırım, Suriye’nin geleceği, Türkiye ile İsrail arasında savaşa ramak kalması Erdoğan-Trump görüşmesinin ana meseleleri olacak.
Uçak alımları, askeri teknoloji pazarlıkları, ekonomik hedefler bir tarafa, bu görüşme, Ortadoğu’nun tamamının masaya yatırılması anlamına gelebilir. “Türkiye ABD’ye taviz verir mi, ABD Türkiye’ye taviz verir mi”nin çok ötesinde pazarlıklar gündeme gelebilir. Devlet Bahçeli’ye; ABD-İsrail eksenine karşı “Türkiye-Rusya-Çin Ekseni” çağrısı yaptıracak kadar vahim ihtimaller ve zorlayıcı şartlar söz konusu.
Sanırım Trump’ın öncelikli talebi; Erdoğan’dan İsrail’e baskıyı azaltmasını istemek olacaktır. Zira Türkiye-İsrail krizinin Ortadoğu’nun bütün dinamiklerini patlatacağını, bütün hesapları sıfırlayacağını pekâlâ biliyorlar. İsrail’in de Trump’tan böyle bir talebi olduğundan yüzde yüz eminim.
İsrail, Trump’ı parmağında oynatıyor. Öyle ki artık onun “barış” ya da “savaş” iradesinin kaldığını sanmıyoruz. Rusya ve Avrupa ile “Ukrayna barışı” için yürüttüğü müzakereler sıfır sonuç doğurdu. Netanyahu ile birlikte Hamas’a tuzak kurdu:
Önce teklifler iletti. Bu tekliflerin görüşülmesi için Hamas liderleri Katar’da toplandı. Sonra da orayı bombaladılar. Tekliflerden bombalamaya kadar bütün aşamalar Netanyahu-Trump’ın ortak kurgusuydu.
Böyle bir adamın siyasi ya da askeri tekliflerine artık kimse itibar etmeyecektir. Aynı tuzakları Türkiye’ye karşı da kurabileceklerine dair hiçbir şüphe yoktur.
İsrail’de Türkiye korkusunun hızla büyüdüğünü biliyoruz. Bu korkudan hareketle “ABD silahı” ile Türkiye’yi tehdit etmeye çalıştığını da biliyoruz. Türkiye İsrail tehditleri, Trump baskıları ile pozisyon alacak ülke olmaktan yıllar önce çıktı. Küresel sistemde ağırlığını nereye koysa o tarafın kazanacağı bir güç var artık ortada.
Trump muhtemelen Erdoğan’dan; İsrail’in Doha saldırısı sonrası öfkesini büyüten bölge ülkelerinin sakinleştirilmesi için de destek isteyecek. Çünkü ABD, İsrail yüzünden bütün bölgede kendini yakıyor şu an.
Erdoğan’ın Trump üzerinde etkisi fazla. İkna gücü yüksek. Masadan, bütün konularda eli güçlenmiş olarak kalkabilir. Erdoğan da İsrail’in durdurulması için Trump’ın baskı yapmasını isteyecektir. Bunun bir sonraki adımının “Yoksa…” olacağı aşikâr.
İşte o “Yoksa…”ya doğru hızla gidiyoruz. Görüşme ne kadar başarılı olursa olsun, bu gidiş durdurulamayacak gibi. Erdoğan’ın Netanyahu’ya güveni sıfır.
Çünkü bu soykırımcı hiçbir sözünü tutmadı, hiçbir anlaşmasına uymadı. Yine uymayacak. Trump üzerinden verilen sözlere de uymayacak. Cumhurbaşkanı bunu çok iyi biliyor.
ABD’nin bir görüşme ile bütün bölgede İsrail’i rahatlatma imkânı artık hiç olmayacak. İsrail Garnizonu için yolun sonu göründü. İsrail’i durdurmazsa ABD için de bölgesel alan daralmasını izleyeceğiz.
Bütün bölgede depremler yaşanıyor, büyük fırtınalar birikiyor, çok hızlı güç kaymaları bekleniyor. Türkiye büyük bir aktör olarak, askeri ve siyasi güç olarak, dengeleyici ülke olarak merkezileşiyor.
ABD’nin de İsrail’in de hesabı bu gerçek üzerine yapmaları artık zorunluluk. Trump için Erdoğan’ı Beyaz Saray’a davet etmek hem ABD hem İsrail için bir “imdat” girişimidir.
Ama bu girişim İsrail’i kurtaramayacak. Çünkü İsrail için bir yok oluş tarihi başladı ve durmayacak.
Hiçbir ülke, ikili görüşmelerle de, müzakere masaları ile de elini tetikten çekmeyecek. Türkiye de öyle. Asla…
Coğrafyamızın yüz yıl sonra bu kararlı duruşa çok ihtiyacı var. Ve bu tarihi biz değiştireceğiz. Bu haritayı da. Tarih kendi havzasına yönelmişken, hiçbir güç bu akışı durduramaz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.