İslam savaş dini midir barış dini mi?

04:0025/04/2025, جمعہ
G: 25/04/2025, جمعہ
Mahmut Ay

(Bir Baba ve Oğullarının Hakikat Arayışı-1) Bir baba, kamuoyunca bilinen bir hocanın “İslam ve Cihat” isimli konferansının ilanını görür ve delikanlı iki oğlunu yanına alarak bu konferansı dinlemeye gider. Konuşmacı, oldukça şöhretli bir hatip. Hitabetin şehvetine de kendisini kaptırmış, o coştukça dinleyiciler de coşar. Herkes pür heyecan hatibi dinlemektedir. Hatip, özetle şunları söyler: “Ey Müslümanlar! İslam’ın size yüklediği en önemli vazifeyi unuttunuz. Hepimiz unuttuk. Unuttuk da başımıza

(Bir Baba ve Oğullarının Hakikat Arayışı-1)

Bir baba, kamuoyunca bilinen bir hocanın “İslam ve Cihat” isimli konferansının ilanını görür ve delikanlı iki oğlunu yanına alarak bu konferansı dinlemeye gider. Konuşmacı, oldukça şöhretli bir hatip. Hitabetin şehvetine de kendisini kaptırmış, o coştukça dinleyiciler de coşar. Herkes pür heyecan hatibi dinlemektedir. Hatip, özetle şunları söyler: “Ey Müslümanlar! İslam’ın size yüklediği en önemli vazifeyi unuttunuz. Hepimiz unuttuk. Unuttuk da başımıza gelenler, hep bu yüzden geldi. Neyi unuttuk? Cihat etmeyi. Yani Allah yolunda kanımızın son damlasına kadar savaşmayı. Başka neyi unuttuk? Şehadet şerbetini içmeyi en büyük gaye edinmeyi. Unuttuk da ne oldu? Görmüyor musunuz İslam dünyasının hâl-i pür melâlini. Biz cihat sevdasını ve şehadet özlemini unutunca, İslam düşmanları ülkelerimizi istila ettiler, kukla yönetimleriyle bizi idare ediyorlar. Şeriatı ayaklar altına alan ve Allah’ın kanunlarını çiğneyen bu yöneticilerle cihat etmek, bir Müslümanın en büyük vazifesidir. Bütün tağutlarla savaşmalıyız!” Bu ateşli cümlelerin ardından dinleyicilerin kimi gözyaşlarına boğulur, kimi “tekbir!” diye bağırır, kimi ona cevap vererek “Allahu ekber!” der. O sırada bir İsrail ve bir Amerikan bayrağı belirir. Her ikisi de çakmaklarla ateşe verilir. Bayraklardan çıkan alevler, kalabalığın heyecanını daha da artırır; tekbir sadaları daha da yükselir. Kalplerde müthiş bir öfke ve nefret hâkimdir. Herkesin içinden geçen ses şudur: “Elime bir silah geçirsem de hariçteki ve dahildeki şu İslam düşmanlarını elimden geldiğince yok etsem!”

Yaklaşık iki saat süren bu konferansın ardından baba ve oğulları eve döner ve hem hatibin konuşmasını hem de dinleyicilerin tepkilerini analiz ederler. Baba, oğullarına fikirlerini sorar. Büyük oğul, hatibin konuşmasının çok hamasî ve şiddet yanlısı, dinleyicilerin tepkilerinin de tamamen duygusal olduğunu, bu konferansta konuşulanların gerçek İslam’ı yansıtmadığını söyler. İslam’a dair hiçbir şey öğrenmediğini, sadece bu toplantı vesilesiyle kalabalıkların öfkelerini bir şekilde ifade etme imkânı bulduklarını ve bu sayede rahatladıklarını belirtir. Hatta bazı psikolojik tahliller yaparak, o grupta aşırı tepki verenlerin çocukluğundan kalma bazı travmalarının olabileceğini ya da kim bilir iş ya da aile hayatında ne tür sorunlarının olduğunu, belki de bu gibi eylemlerle deşarj oldukları kanaatinde olduğunu söyler. Ağabeyinden beş yaş küçük olan diğer oğul ise hatibin konuşmasının da dinleyicilerin tepkilerinin de gayet yerinde olduğunu söyler. Ortamdaki heyecanın çok motive edici olduğunu, hatibin cihat hakkında söylediklerinin gayet isabetli olduğunu, dinleyicilerin heyecanının da gayet yerinde olduğu görüşünü dillendirir. Baba ve iki oğlu arasında bu konuşmalar devam ederken, internette babanın gözüne yeni bir konferans ilanı ilişir. Konuşmacı tanınmış bir profesördür, konuşmanın başlığı ise şudur: “İslam’da Sevgi ve Hoşgörü”. Baba, evlatlarına der ki “Gelin çocuklar! Bir de bu hocayı dinleyelim. Sanırım, diğer hocanın görüşlerinden farklı görüşlere sahip. İslam’ı bir de bu hocanın bakış açısından görmeye çalışalım.” Çocukları bu öneriyi uygun bulur ve ertesi hafta konferansı dinlemeye giderler. Konuşmacı özetle şunları söyler: “İslam, barış ve hoşgörü dinidir. Kelime manası bile ‘barışa girmek’ olan güzel dinimizi bir kısım sevgi ve şefkatten nasiplenememiş kaba softalar, yanlış anladıkları ‘cihat’ kavramı üzerinden savaş dinine çevirdiler. Müslüman olmayanlar şöyle dursun, kendi mezheplerinden olmayan Müslümanları bile ‘Bunlar katli vacip olan zındıklardır’ diyerek öldürmeyi, dindarlıklarının gereği sayan korkunç insanlar var. Bizim güzel dinimizin bunlarla uzaktan yakından alakası yoktur. Bu nâdânlar ‘cihat’ kavramını da çarpıtıyorlar. Cihat, mücadele etmek demektir. Kiminle mücadele etmek? Nefsinle. Zaten Allah, ‘Nefslerinizle cihat edin!’ buyurmuyor mu? Peygamberimiz (sav) de ‘Asıl cihat nefsle yapılan cihattır’ buyurmadı mı? İslam’da savaşmak, nefse karşıdır. Asıl yiğitlik nefsle mücadele etmektir. Bizim dinimiz kılıç dini değil sevgi dinidir.” Hatip, bu minvalde sözler söyledikten sonra Hz. Mevlânâ ve Yunus Emre’den epeyce şiirler okur ve “Saygıdeğer dinleyenlerim! Sevgiyle kalınız” sözüyle konuşmasını tamamlar. Dinleyicilerin entelektüel seviyelerinin yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Salonda pek kibar beyefendiler ve nazik hanımefendiler görülmektedir. Büyük oğlan, bu konuşmadan çok etkilenmiş gibidir. İçinden “Hah işte! Gerçek İslam bu olmalı!” düşüncesi geçer.

Eve vardıklarında baba evlatlarına dönüp aynı soruyu sorar: “Nasıl buldunuz konuşmayı?” Büyük oğlan, konuşmadan çok etkilendiğini, dinin böyle anlatılması gerektiğini, bir dinin asla nefret ve savaş vesilesi yapılmaması gerektiğini söyler. Küçük oğlan ise profesörün çok cicili bicili bir din anlattığını, şairane ifadelerle sevgi ve hoşgörüyü yücelttiğini, ancak bunun hayatın gerçekliklerine uymadığını ifade eder. “Keşke tüm insanlar, o salondakiler gibi eğitimli, kibar ve nazik olsalardı da savaşlar olmasaydı. Ama dünyada nice zalim ve cani insanlar da var. Bunlarla mücadele etme sorumluluğumuz yok mu yani şimdi! Bu konuşmayı zulmün kol gezdiği yerlerde, mesela Gazze’de yapabilir miydi?” der.

İyi bir gözlemci olan baba, İslam’ın savaş ve barışa bakışı konusundaki fikir ayrılıklarının, kendi evlerine bile sirayet ettiğini görür. Evlatlarının entelektüel seviyelerinden ve iyi niyetlerinden emin olduğu için bu fikir ayrılığından pek rahatsız olmaz. Fakat bu meseleyi yakın dostu olup hem ilmine hem de irfanına saygı duyduğu bir başka hocaya sorma ihtiyacı hisseder. Akademisyenliği de olan bu hocayı telefon açıp evlerine davet eder. Hoca, daveti kabul edip evlerine gelir. Çay-kahve eşliğinde ilim sohbeti başlar. Baba, durumu anlatır. Benzer konuyu işleyen iki konuşmacı dinlediklerini, ikisinin de dini konularda bilgili hocalar olduklarını, ancak birbirine zıt fikirler serdettiklerini, bu konuda kendisinin kanaatinin ne olduğunu sorar. Hoca, özetle şunları söyler: “Her iki konuşmacının da söylediği doğru şeyler var elbette. Ancak ortak hataları şudur: Meselenin yalnızca bir veçhesini öne çıkarıp diğer boyutu dikkate almamışlardır. Bakınız! İslam ne savaş dinidir ne de barış dini. İslam, fıtrat dinidir. Rum Suresi’nde İslam’ın fıtrat dini olduğu ifade edilmiştir. Selim insan fıtratı, içinde bulunduğu koşullarda erdemli bir insana ne yapmasını söylerse, aslında İslam’ın söylediği de odur. İslam’ın temel ilkesi barıştır. Ancak yeri geldiğinde savaşmak, erdemli insanın/müminin özelliğidir. Cesaret, en büyük erdemlerdendir. Sevgi, barış ve hoşgörü esastır, ancak savaşılması gereken bir durumda savaştan kaçmak erdemli bir mümine yakışmaz. Dünya sadece iyiliği ve barışı seven insanların olduğu bir yer değildir; zalimler, katiller ve canilerle doludur. Ayrıca hayatlarını İslam’a düşmanlığa adamış pek çok insan vardır. Bunlarla imkân nispetinde mücadele etmek her Müslümanın vazifesidir. Fakat bu mücadeleyi verirken bile ahlâkî sorumluluklarımızı unutmamak gerekir. “Cihad”ın anlam kapsamı içine her türlü mücadele girer. Şartlar oluştuğunda Allah yolunda savaşmak da bu kapsamdadır. Efendimiz (sav) rahmet elçisiydi, şefkat abidesiydi; lâkin savaşmanın gerekli olduğu durumlarda da savaşmaktan geri durmamıştı.”

Sohbet tamamlandığında iki delikanlı da meselenin sadece bir boyutuna odaklanıp diğer boyutları ıskaladıklarının farkında varırlar, hep birlikte hocaya teşekkür ederler. Babaları, yakın dostu olan hocaya şöyle der: “Muhterem hocam, malumunuz aynı konuda çok farklı şeyler söyleyen hocalar oluyor. Bizim gençlerin kafaları karıştığında sizi yine davet edelim. Lütfedip bizleri aydınlatırsanız çok memnun oluruz.”

“Memnuniyetle azizim.” diye cevaplar hoca.


#İslam
#barış
#savaş