Kırk yıl önce İstanbul Gezi yazıları: Hoyratlığın gölgesinde

04:0026/11/2025, Çarşamba
G: 26/11/2025, Çarşamba
Mustafa Kutlu

Topkapı’dan, Aksaray’a kadar uzanan “Millet Caddesi”nin iki yanında, yeni inşa edilen kayda değer hiçbir bina yok. Yine eski yapı olarak yüzümüzü ağartacak bir Yüksek Öğretmen Okulu’nun yer yer mavi çinileri ile aydınlık gülümseyen, senelerdir bilinmez hangi sebeple “boş bekletilen” binası var. Marmara Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Hakkı Dursun Yıldız, fakültesini bu binaya taşımak için çalmadık kapı bırakmadı. Büyük mücadele verdiğini biliyorum. Ama bir netice alamadı. Gönlüm bu güzelim

Topkapı’dan, Aksaray’a kadar uzanan “Millet Caddesi”nin iki yanında, yeni inşa edilen kayda değer hiçbir bina yok. Yine eski yapı olarak yüzümüzü ağartacak bir Yüksek Öğretmen Okulu’nun yer yer mavi çinileri ile aydınlık gülümseyen, senelerdir bilinmez hangi sebeple “boş bekletilen” binası var. Marmara Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Hakkı Dursun Yıldız, fakültesini bu binaya taşımak için çalmadık kapı bırakmadı. Büyük mücadele verdiğini biliyorum. Ama bir netice alamadı. Gönlüm bu güzelim binaya yine edebiyatçıların taşınmasını istiyor. O yüksek tavanlı sınıflarda, yeşilliklerle dolu bahçeye bakan genç insanların, ilk aşkları, ilk heyecanları peşinde yine şiirler karalamalarını, yine hüzünlü bakışlarla kendinden önce bu sıralarda oturanları düşünmelerini arzuluyorum. Belki onlar, evet ancak şairler, yaşadıkları mekânı hakkıyla değerlendirebilirler.

Yoksa madenî üst geçitleri şişine şişine “finanse” eden bankaların gölgesinde sürekli olarak o eciş bücüş mimari yükselecek. Büsbütün anlamsız hâle gelmiş, bir hisar misali caddeyi iki yandan kuşatmış olan iş hanları, oto galerileri, elektrikli ev eşyası satan mağazalar saltanatı sürecek.

Çeliğin ve betonun, gökdelenlerin ve tanrıtanımazlığın ritmi, onların ölçüsü ile şehre yüklenen; onu şurasından burasından bıçaklayan zihniyet; evet bu trafik düzenbazı, bu market manyağı Aksaray Meydanı’nı da kendine benzetmiş.

Laleli’ye doğru dönüp bakıyorum. Alt-üst geçidin hançeri yükselerek Çukurbostan’ın kalbine saplanıyor. O kadar ortaya çıkmış, o kadar mağrur bir şekilde “trafik” meselesini hallettiğini haykırmış ki, etrafında ne varsa suspus olup bir köşeye sinivermiş.

Aslında ahşap evler yıkıldı, yerlerine Laz müteahhitlerin becerisi ile apartmanlar kuruldu ama, İstanbul’a şöyle bir bakın, yine de o “ahşap ev ölçüsü” esas itibarı ile kalkmamıştır. “Apartman” yaptıranlar da olsa olsa yine eski bir konağın hacmini ve yükseltisini, minareler şehrinin kubbe ve camilerini nazarı itibare almışlardır. Bunu bile isteye yaptıklarını zannetmiyorum. Ama bakınca görüyorum ki, ahşap evlerden vazgeçenler “apartman”ları kurarken ölçülerini isteseler de terk edememişler.

Lakin bu alt-üst geçit öyle değil.

Bu alt-üst geçit çevresine tamamen yabancı. Çevresini yerle bir eden bir cesamete sahip. Hoyratlığı karşısında ancak susmak ve işlenen kabahat karşısında belki de Valide Camii gibi yere geçmek gerekiyor.


Aksaray Valide Camii avlu giriş kapısı önünde

Nurettin Albayrak ile (1986).

Foto: Safa Kaplan


Evet öyle. Meydanın eski hâlinden hatıralar taşıyan cami, bilhassa meydana bakan taraftaki kapısı ile bu utancın âbidesi gibi. Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Valide Sultan’ın 1871’de İtalyan mimarı Montani’ye yaptırdığı bu gotik-hint karışımı melez cami belki de böylece layığını buldu. O görkemli kapısı bütün haşmetini kaybetti. Yarı yarıya yere battı. Onun yerine Yeraltı Çarşısı’nın yer üstünde dikilen âbidevi havalandırma bacası yükseldi.

Bu alt-üst geçitlerin İstanbul ile oranı, çevre bağlantısı ancak yeni yapılan İSKİ binası gibi abullabut, ters piramit yığınların veya UFİ binası gibi ağzı gözü olmayan ejderhaların varlığı ile dengelenebilir. Bunun için de takdir edersiniz ki İstanbul’u baştan başa yıkmak ve yeniden yapmak gerekir. Eh trafik uğruna oluyor bu.

#Kırk yıl önce İstanbul
#Topkapı
#Aksaray