Metin Erksan'la ''Medine Müdafaası''

04:0021/05/2025, Çarşamba
G: 21/05/2025, Çarşamba
Mustafa Kutlu

Fikir ve Sanatta Hareket dergisini 1967 yılında rahmetli amcaoğlu Ruhi Kutlu aracılığı ile tanıdım. Dergi fikriyatıma ve hissiyatıma uygun idi. O yıllarda Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde okuyordum. Bir yıl sonra dergiyi çıkaran Ezel Erverdi ile Prof. Dr. Orhan Okay’ın (O yıllarda Dr. idi) odasında tanıştım . 57 yıldır ayrılmadık, arkadaşız. Ezel 1969’da Halit Refiğ , ardından Metin Erksan ve Kemal Tahir ile tanışmış. Sinema konusunda düşünceleri vardı. Bu yolda Halit Refiğ’in

Fikir ve Sanatta Hareket
dergisini 1967 yılında rahmetli amcaoğlu Ruhi Kutlu aracılığı ile tanıdım.

Dergi fikriyatıma ve hissiyatıma uygun idi. O yıllarda Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde okuyordum.

Bir yıl sonra dergiyi çıkaran Ezel Erverdi ile Prof. Dr. Orhan Okay’ın
(O yıllarda Dr. idi)
odasında tanıştım
. 57 yıldır ayrılmadık, arkadaşız.
Ezel 1969’da
Halit Refiğ
, ardından
Metin Erksan
ve
Kemal Tahir
ile tanışmış. Sinema konusunda düşünceleri vardı. Bu yolda Halit Refiğ’in
Ulusal Sinema Kavgası
(1971) ile Metin Erksan’ın
Sevmek Zamanı
(Senaryo, 1973) kitaplarını yayımladık.

Ben İstanbul’a 1972 senesinde geldim. Sinemacılarla o yıllarda tanıştım.

Ezel ile Metin Erksan Fahrettin Paşa’nın Medine Müdafaası’nı filme çekmek için bir proje yapmışlar.
Bu projeye ben de katıldım.

Büyük bütçeli bu filim için ordudan yardım almak gerekiyordu. O dönemde Genel Kurmay Başkanı olan Semih Sancar’a müracaat edildiyse de bir sonuç alınamadı.

Bu arada, 1973’te bütün bir yaz Metin Erksan ile onun evinde bu projenin senaryosu üzerinde çalıştık.
Ortaya bir tretman çıkmıştı.

Doğrusu o güne kadar senaryo nedir bilmiyordum. Bu çalışma sırasında çok şey öğrendim.

“Medine Müdafaası” şanlı bir destandır.
Sinema olacaksa şanına layık bir bütçe ve kadro ister. Tıpkı “
Çağrı
” gibi. Arada sırada bu filmi çekmek isteyenler olduğunu duyuyorum. Dediğim gibi proje için “Çağrı”ya harcanan paranın bugünkü tutarı gerekir. Bir de kadro meselesi var. Bu yazıyı biraz da bu endişe ile yazıyorum.
Hevesle giriştiğimiz bu proje başarısızlık ile neticelendi. Ezel Erverdi maceranın detaylarını hatıralarında anlattı (
Nurettin Topçu-Dünden Kalanlar ve Geleceğe Umutlar
, Dergâh Yay. 2018).

Aradan yıllar geçti.

Dergâh Yayınları’nda beraber çalıştığımız
M. Sami Okumuş
proje ile ilgilendi. Sinemaya meraklıydı, İletişim okuyordu. Daha sonra üniversiteye intisab etti. Maceranın detaylarını, hikâyesini Ezel Bey’den dinlemiş, belgeleri toplamıştı. Bunu bir kitap hâline getirmek istiyordu. Nitekim benden de yazı istedi. Hafızam zayıftır ve hatıra anlatmayı beceremem. Ancak çorbada tuzumuz olsun diye kısa bir metin verdim.
Kitap
Çekilemeyen Bir Filmin Hikâyesi-Medine Müdafaası
adıyla yayımlandı (Dergâh Yay. 2022).

Aşağıdaki metin Sami’ye verdiğim hatıra parçasıdır:


Tavukuçmaz’da bir ev

Fındıklı’da, Güzel Sanatlar Akademisi’ni geçtikten sonra Mimar Sinan eseri Molla Çelebi Camii’ne kadar yürürdüm. Cami’nin kar¬şısında Taksim’e çıkan Meclis-i Mebusan Caddesi uzanır. Caddeye girip ilk sokaktan sola sapardım. Solda iki katlı ahşap bir bina vardı. Güya Halit Ziya Uşaklıgil bir süre burada oturmuş.

Saptığım sokak dik. Sokak değil merdiven. Sağ yanında ahşap küçük evler var. Ev önlerinde oturan çocuklar, ihtiyarlar. Bu dik yokuşu çıkmak güç ister. Metin Erksan ona “eşek anırtan” diyordu. Yokuşun başı Tavukuçmaz. Hemen sol yanda Metin Bey’in oturduğu Vişne Apartmanı. Kar¬şısında, bakkalın üzerinde Halit Refiğ’in oturduğu ev. Vişne Apartmanı birinci kattaki eve girdiğimde bir puro kokusu. Metin Bey’in dairesi Boğaz’a bakıyor. Kendisi purosunu tüttürürken dürbünle Boğaz’dan geçen gemileri izlerdi.

1973 yazında bu dairede “Medine Müdafaası” projesinin, senaryosunu çalıştık. Metin Bey Fahreddin Paşa’nın tutku ile direndiği o müdafaa savaşına hayrandı. Zaten Kemal Tahir’den gelen bir Osmanlı sevgisi vardı.

Filimin ilk sahnesini sürekli tekrar ederdi. “Hicaz Demiryolu çölün sonsuz derinliğine doğru uzayıp gözden kaybolur. Bir süre sonra bu sonsuzluktan bir drezina çıkar gelir. Üzerinde Osmanlı sancağı ve ya¬ralı askerler vardır. Drezina kameranın üzerinden geçerek yine çölün sonsuzluğunda kaybolur.”

Zaman içinde Metin Bey’in renkli kişiliğine şahit oldum. Muzip bir çocuk gibiydi. Bazı sahneleri birlikte canlandırırdık. Ben İngiliz komutan, o Prens Abdullah olurdu. Güya çadırıma girer, selam verir, Türkçeyi Arap şivesi ile konuşarak hem beni hem kendisini güldürürdü. Canlandırdığımız kişiler zaman zaman değişirdi.

Bir süre sonra “Mustafacığım çok çalıştık bir çay içelim” der kal¬kardı. Çay demlemede iddialıydı. Öğle yemeğimiz beyaz peynir, domates gibi sade yiyeceklerdi.

Alışkanlıklarına bağlıydı. Kahverengi, kırk bir numara bağcıksız ayakkabı giyer, onu değiştirmezdi. Pahalı ve şık elbise, pardesü alır, onları beş on sene kullanırdı. Egosu çok yüksekti. Zengin bir kütüpha¬nesi vardı. Özellikle tarih kitapları. Bütün yaz puro kokuları arasında çay içip senaryo çalıştık. Bir süre sonra yorgunluk ve bıkkınlık geldi. Umulanlar bulunamamıştı. Bu filimin bir millî filim olmasını istiyordu. Ve mutlaka devletten, askeriyeden yardım bekliyordu. Bu filimin neden yapılması gerektiğini ihtiva eden risaleyi Genel Kurmay Başkanlığı’na ve birkaç makama iletmiştik. Ama hiçbir karşılık alamadık.

Yazılanları daktilo edip verdiğimde üzerinde düzeltmeler yapar, “Mustafacığım devam et” derdi.


#fikir
#sanat
#hareket
#Mustafa Kutlu