Kabuk ve mecra…

04:001/11/2025, Cumartesi
G: 1/11/2025, Cumartesi
Nedret Ersanel

“Ankara’da bir mesaj vermek istiyorum; gelin, ilişkilerimizin sunduğu olağanüstü potansiyeli önümüzdeki yıllarda daha iyi değerlendirelim. Buna zorunluyuz. Zira, yeni bir jeopolitik sürece giriyoruz ve bu süreçte büyük güçlerin siyaseti belirleyici olacak. Buradan şu sonucu çıkarıyorum; Alman olarak, Avrupalı olarak stratejik partnerliklerimizi geliştirmeliyiz. Türkiye de burada devre dışı kalamaz. Kalmamalı”… Normal şartlar altında Friedrich Merz’e söylenmesi gereken, ‘sen bi dakka arkaya gelsene’dir

“Ankara’da bir mesaj vermek istiyorum; gelin, ilişkilerimizin sunduğu olağanüstü potansiyeli önümüzdeki yıllarda daha iyi değerlendirelim. Buna zorunluyuz. Zira, yeni bir jeopolitik sürece giriyoruz ve bu süreçte büyük güçlerin siyaseti belirleyici olacak. Buradan şu sonucu çıkarıyorum; Alman olarak, Avrupalı olarak stratejik partnerliklerimizi geliştirmeliyiz. Türkiye de burada devre dışı kalamaz. Kalmamalı”…

Normal şartlar altında Friedrich Merz’e söylenmesi gereken, ‘sen bi dakka arkaya gelsene’dir ama diplomasi ve protokol işlerini biliyorsunuz işte.. Yine de içinizde kalmasın; 75 yıldır ABD ve İsrail, Berlin’i hep arka odalarda ağırlıyor zaten…

Ankara, değişen küresel dinamikleri yıllar önce fark ederek Almanya ve benzeri AB ülkelerine defalarca teklif götürdü. Gayet de açıktı; ‘Avrupa gittikçe daralan bir yola girecek, sadece güvenlik değil, ekonomik, sosyal ve iç siyaset dokusu deforme olmaya başlayacak. Yeniden küresel bir oyuncu olmak istiyorsanız tek yolu, ki sadece metaforik bir yol da değildir, Türkiye’den geçecek’…

Görülüyor ki, bu kadar zaman sonra Berlin ancak açılış cümlesine gelebilmiş, ‘Dünya değişiyor’ da kalmış. Gerisi aynı. Tam da bu nedenle, Perşembe gerçekleşen Almanya-Türkiye görüşmeleri için, ‘olumluydu’ diyemeyiz. Şansölye, Türkiye’ye ‘stratejik partnerlik’ davetinde bulunurken, bunun ne anlama geldiğini, bizim tarafımızdan nasıl anlaşılabileceğini umursamadığı gibi, neredeyse alenen, “ama bunun Avrupa Birliği ile, yani sizin AB beklentiniz ile ilgisi yok” demeye getirdi…

Daha sadeleştirelim, ‘alın size silah, Rusya’ya-veya kendilerine göre tespit ettikleri tehdit her ne ise ona-karşı bizim nöbetimizi tutun, Avrupa Birliği konusunda da heyecanlanmayın’ demektir. Biraz ağır gelebilir ve dilediğiniz kadar da süsleyebilirsiniz ama çıplak gerçek budur…

***

Genel olarak Batı, değişen konjonktürler nedeniyle Türkiye’ye her yaklaşma kararı verdiğinde, “hediye paketi kurdelalı tarifler” icat eder. Mesela, “model ortaklık” bunlardan biriydi. Sonra ne olduğunu gördük. Avrupa’nın, özellikle İngiltere ve Almanya’nın, “stratejik partner”i de bu uydurma tabelalardan biri. Öyle alelacele ve üstünkörü yapılmış, göze sürme kıvamında bir makyaj ki, ilk yağmurda akacağı bağırıyor…

İlk paragrafı alıcı gözüyle okuduğunuzda, ’stratejik partnerlik’ teklifini öyle bir sunduklarını görürsünüz ki, bizim için hem bir lütuf hem de zorunluluktur. Neden zorunluymuşuz acaba?

Adamlar öyle iğdiş edilmiş ki, daha başlarken, tek söz sahibinin, belirleyici olanın “büyük güçler” olduğunu peşinen kabul ediyorlar. Oysa, jeopolitik değişim ‘çok kutuplu dünya’ çekişmeleri üzerinden ilerliyor. Çin, Rusya, ABD, sayarsanız Hindistan gerilimlerinin sebebi bu zaten…

Ama asıl kaygılarının ne olduğunu anlayabiliyoruz; büyük güçler belirleyici olacak derken, “büyük güçlerin olası birlikteliğinden” bahsediyorlar. Bir noktadan sonra Washington-Moskova-Pekin’in birbirleriyle dalaşmak yerine, küresel paylaşım aklı ve iyi çalışılmış görev dağılımı ile hareket edebileceklerinden korkuyorlar. Bu senaryoda, ki formsuz bir yapıdır bu, AB’nin ardı kırık bir kasaba statüsüne ineceğinin farkındalar…

Türkiye için de öyle midir acaba?

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Yeni bir jeopolitik denklem kurulmakta. Uluslararası sistem yalnızca kabuk değil, mecra da değiştirmektedir. Güç dengesini elinde tutan sayılı ülkelerin hâkimiyetinde ciddi kırılmalar yaşanıyor”…

Kabuk ne, mecra ne?

Avrupa’nın önce bunu anlaması gerekiyor…

Kabaca dünya düzenindeki müesses/yerleşik nizamın gücünü yitirip, yerine bir başka yapının gelmesidir. Batı’nın, ABD-Avrupa’nın hegemon karakterini yitirmesidir. Ama bu sadece kabuktur…

Aynı kabuk üzerinde yürürsek, Çin, Rusya sair güçlerin dünyadan daha çok pay talep isteme ve almalarını da içerir. Kaybedenlerin siyasi iktidarlarının sönmesi, ağır ideolojik kayıpların da faturaya yazılması anlamına gelir. Ve hâlâ kabuktayız. Yüzeyde yani. İçi başkadır…

Uzun, detaylı, katmanlı konudur ama düşünmeye teşvik olsun için şöyle örnek verelim; Bir kaç gündür Eurofighter savaş uçaklarını konuşuyoruz ülke olarak. Fiyatları da Savunma Bakanlığımız tarafından açıklandı. İngiltere’den alınacak 20 adeti, içindeki mühimmat vb bir seri başka kalemle birlikte 5,4 milyar sterlin. Ortadoğu ülkelerinden de gelirse yuvarlak hesap 10 milyar diyelim. Bu rakam bizde, ‘çok mu verdik aza mı bağladık’ bağlamında konuşulurken, İngiltere’de, hatta bir kaç gün önce yine Ankara’da ağırladığımız Starmer tarafından coşkuyla kutlandı!

Uluslarası bir teknoloji şirketi olan, işlemci ve ‘AI üreten’ Nvidia’nın hafta içi açıklanan piyasa değeri ise 5 trilyon dolar! Ekonomi kıyasıyla İngilizleri, Almanları eziklemek adına yazmıyorum bunu; işte o kabuğun içidir! Böylesi güce sahip olup, artık siyaseten de etkin duruma gelmişken, dünya düzeni üzerine laf söylemediklerini düşünenlerle mi stratejik partner olacağız?

Kabuğun içindekiler hem Amerika’dır hem Çin’dir. Hem Rusya’dır hem Hindistan’dır. Gerçek mecra budur. Avrupa kısa kalır. Şansölye akılları konvansiyoneldir, ayrıca gidicidir…

***

Türkiye, Almanları ağırlarken bir gözü Trump/ABD-Jinping/Çin görüşmesindeydi. Asıl işin orada döndüğünü biliyoruz. Çok yoğunlaşılması gereken bir konu. İki liderin kısa görüşmesiyle birlikte oralarda neler yazılıp çizildiğine çok şaşırırsınız. ‘ASEAN bitti’, ‘QUAD düştü’ bile dediler. ‘NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti’nin bile üstündedir…

Eğer bir Çin-ABD uzlaşısı, idareten bile ortaya çıkarsa-hoş, tersi olsa da fark etmez-‘stratejik partner’ nedir, o zaman görürsünüz. Çok iş var daha. Alış-verişilerimizi fırsattan istifade yapalım fakat Ankara, “stratejik” olmakla ilgileniyor, partner olmakla değil…

#Politika
#diplomasi
#Nedret Ersanel