Felaketin eşiğinde yeniden René Guénon

04:009/09/2025, Salı
G: 9/09/2025, Salı
Ömer Lekesiz

Dünyanın bir felaketten geçtiğini görenler olarak bunun Batı medeniyetinin kat ettiği Rönesans, Aydınlanma, Modernizm ve Post Modernizm devirlerinin müşterek bir tortusu olduğunu ve onun özünde ise Hakikati insana göre tanımlamanın yattığını biliyoruz. Bu sebeple, söz konusu felaketin yeni bir örneği olan Gazze soykırımını, Trump ve Netanyahu gibi iki katilin davranışları ve sözleri eşliğinde ve elbette onlara vicdani ret düzeyinde karşı çıkarak anlamaya ve anlatmaya çalıştığımız için, Hakikati

Dünyanın bir felaketten geçtiğini görenler olarak bunun Batı medeniyetinin kat ettiği Rönesans, Aydınlanma, Modernizm ve Post Modernizm devirlerinin müşterek bir tortusu olduğunu ve onun özünde ise Hakikati insana göre tanımlamanın yattığını biliyoruz.

Bu sebeple, söz konusu felaketin yeni bir örneği olan Gazze soykırımını, Trump ve Netanyahu gibi iki katilin davranışları ve sözleri eşliğinde ve elbette onlara vicdani ret düzeyinde karşı çıkarak anlamaya ve anlatmaya çalıştığımız için, Hakikati insana göre tanımlama yanlışının bizzat içinde yer aldığımız da fark edemiyoruz.

Öte yandan, Gazze soykırımının adlarını zikrettiğimiz katillerce neden teolojik sapkınlıkla meşrulaştırılmak istenildiğini ve bu uğurda başta adalet kavramı gelmek üzere Batı medeniyetinin kendi içinde ürettiği uluslararası hukuk, insan hakları, özgürlük vb. kavramların daha icat edildikleri gün neden değersizleştiğini izah etmekte güçlük çekiyor; birinin mutluluğunun salt maddi düzeyde kurgulandığında diğerinin mutsuzluğu anlamına geleceğini ve bu sebeple mutluluk bahşeden adil bir düzenin insan eliyle gerçekleştirilmesinin mümkün olamayacağını da ıskalıyoruz. (Geniş bilgi için bkz.: Hans Kelsen, Adalet Nedir, trc.: Mücahit Kaya – Ahmet Faruk Çağlar, AlBaraka)

İşte bu iki hususun yani Hakikatin insana göre tanımlanmasının ve salt belirli bir kavmin -Batılı halkların- mutluluğunun gözetilmesinin yaşadığımız felaketi haber verdiğini, böylece Batı medeniyetinin ürettiği bu felaketin aynı zamanda onun sonu anlamına geldiğini bildiren entelektüellere yeniden kulak verdiğimizde ancak yukarıda zikrettiğimiz körleşmeden, teolojik sapkınlıktan ve doğruları ıskalamaktan kurtulabileceğimizi, fiilen bir felaketi yaşıyor olmakla birlikte ondan korunabilmek için doğru bir yerden müdahalede bulunabileceğimizi umuyoruz.

Bu entelektüellerden biri René Guénon’dur (1886 – 1951).  

Kabaca bir özetle, Batı’nın beşerilik saplantısıyla -hakikati insana göre tanımlamasıyla- hem kendi geleceğini hem de tüm dünyayı bir felakete uğrattığına hükmeden Guénon, kendi adıyla tanımlı medeniyeti bu felaketten kurtarmak için Batı’nın kendi geleneğinin bilincine tekrar kavuşması gerektiğini, bunun için de her şeyden önce Doğu’nun yardımına muhtaç olduğunu savunmuştur.

Bu özeti Guénon’un kendi kelimeleriyle de zikretmeden önce onun hayatını, entelektüel çevresini, eserlerini, Gelenekselci ekol ve yerli düşüncedeki karşılığını merak edenler için şu iki değerli çalışmayı hatırlatalım:

-Nurullah Koltaş, Gelenekselci Ekol ve İslam, İnsan, 2013

-Mustafa Tahralı, Çağ ve Hakîkat - René Guénon’dan Seçme Makâleler ve Yorumlar, Kubbealtı, 2018

Guénon diyor ki:

“Kararlı bir ‘anti-modern’ olmak, hiçbir şekilde (eğer böyle bir deyim kullanılabilirse) ‘anti-Batılı’ olmayı gerektirmez, çünkü böyle bir yaklaşım Batı’yı kendi düzensizliğinden kurtarabilecek biricik tavrı benimsemek demektir. Kaldı ki, kendi geleneğine sadık hiçbir Doğulu da meseleye başka türlü bakmaz. (…)

Bugün bir de ‘Batı’yı savunmak’tan söz eden bazı insanlar var. (…) Her şeyi kaplamak ve bütün beşeriyeti kendi tutarsızlıklarının girdabına çekmek üzere olan, aslında Batı’nın kendisidir. Bu yüzden, ‘Batı’yı savunmak’ lâfı en azından tuhaftır. Eğer gerçekten, söz konusu savunmanın Doğu ya karşı yapılacağını söylemek istiyorlarsa -ki belirli ‘ihtirazi kayıtlar’a rağmen bunu söylemek istedikleri görülüyor- bu söz tuhaf olmaktan da öte haksızlıktır. Çünkü gerçek Doğu’nun kimseye saldırmak ve onu hâkimiyeti altına almak gibi bir düşüncesi yok. O sadece kendi bağımsızlığına dokunulmamasını ve kendisine ilişilmemesini istemektedir ve bu da yeterince haklı bir istektir.

Aslında Batı’nın savunulmaya gerçekten ihtiyacı vardır, ama sadece kendi kendisine, sadece kendi eğilimlerine karşı. Çünkü bunların mantıki sonucunun Batı’yı kaçınılmaz bir biçimde yıkıma götüreceği bellidir. Bu yüzden, ‘Batı’nın savunulması’ndan değil de ‘Batı’nın ıslahı’ndan söz etmek daha yerinde olacaktır. Eğer bu ‘ıslahat’ olması gerektiği gibi (…) olabilirse, ‘Doğu’yu anlama’yı da doğal olarak beraberinde getirebilir. (…)

Bir felâketten kaçınmak için artık iş işten geçmiş olsa bile, bu sonucu dikkate alarak yapılacak işler yine de büsbütün faydasız sayılamaz; zira bu çabalar en azından, ne kadar uzakta olursa olsun, (…) ‘ayırma/tefrik etme’ için bir hazırlık olacaktır. Böylece günümüz dünyasının enkazından sağ salim kurtulup, yeni dünyanın tohumları olacak öğelerin saklanıp korunmasına yardımcı olmak da mümkündür.” (Modern Dünyanın Bunalımı, trc.: Nabi Avcı, Ketebe, 2023) 

René Guénon’un savunduğu gibi, yeter ki Hakikat insana göre değil, insanın varlığı ve hareketi Hakikate göre yorumlansın.

#aktüel
#hayat
#Ömer Lekesiz