Gazze Soykırımı’na karşı çıkmanın başı ve sonu: Vicdan

04:0011/10/2025, Cumartesi
G: 11/10/2025, Cumartesi
Ömer Lekesiz

Önceki yazımızda, İberya’daki Müslümanların varlıklarını en ağır şiddetle ortadan kaldırma çabalarını ifade eden Reconquista kavramının, hasredildiği 718-1492 yılları arasındaki devirde değil, ondan çok çok sonra kullanıldığını, öte yandan milel ve nihal eserlerinin sahibi büyüklerimizin -ki bunlardan biri Endülüslü İbn Hazm’ dı- aynı bağlamda Katoliklik mezhebine özel bir vurgu yapmadıklarını belirtmiştik. Bunun anlamı, büyüklerimizin tek isimle Hıristiyanlığı muhatap alarak, kimlerinin isimlerini

Önceki yazımızda, İberya’daki Müslümanların varlıklarını en ağır şiddetle ortadan kaldırma çabalarını ifade eden
Reconquista
kavramının, hasredildiği 718-1492 yılları arasındaki devirde değil, ondan çok çok sonra kullanıldığını, öte yandan
milel ve nihal
eserlerinin sahibi büyüklerimizin -ki bunlardan biri Endülüslü
İbn Hazm’
dı- aynı bağlamda Katoliklik mezhebine özel bir vurgu yapmadıklarını belirtmiştik.
Bunun anlamı, büyüklerimizin tek isimle Hıristiyanlığı muhatap alarak, kimlerinin isimlerini zikretmelerine rağmen onun mezhep ve tarikatları üstünde durmaya gerek görmeyişleridir. Nitekim bu bağlamda
Fahreddin er-Râzî
, İtikâdât’ında akide ve amel farklılıklarına çok kısa bir şekilde değinerek Hıristiyanlığın beş büyük fırkasını üç-beş satırla iletivermiştir.
Büyüklerimiz Hıristiyanlık konusundaki bu toptancı tutumlarıyla bize şunu da söylemişlerdir: Hıristiyanlık, şeran ve siyaseten İslam’a muarız, daha açık bir ifadeyle düşmandır. Ondaki mezhep ve tarikatlardan kimilerinin İslam’a yakın görünmelerine akide yönünden değil ancak
siyaseten
itibar edilebilir.

Nitekim Endülüs’ün fethi -Katoliklerle doğrudan mücadele- de böylesi bir siyasi yakınlığın kurulmasıyla başlamıştır.

Özetle, Hz. İsa’yı Tanrı değil peygamber olarak vasıflandırmak ve Hz. Meryem’e bir kutsiyet atfetmemekle Katoliklik mezhebinden farklı olan
Arianlar
’ın Sebte hâkimi
Julianos
, Vizigot Kralı
Katolik Rodrigo
ile olan savaşında, 705 yılında Mağrib Afrikası’nda kesin bir zafer kazanan
Mûsâ b. Nusayr
’dan yardım istemiş, o da
Târık b. Ziyâd
’ı bu maksatla Endülüs’e göndermiştir.
Târık, Kral Rodrigo kumandasındaki kalabalık bir Vizigot ordusunu birkaç gün içinde bozguna uğratmış ancak bununla yetinmeyerek, bilahare Mûsâ b. Nusayr’ın da kendisine katılmasıyla İspanya’nın neredeyse tamamımı fethetmiş ve İspanya’da 1492 yılına (hatta bir yüz yıl daha ilerisine) kadar sürecek olan
Endülüs Müslümanları
devrini başlamıştır. (Bkz.: Mehmet Özdemir, Endülüs Müslümanları – Siyasi Tarih, TDV, Ankara 2016)
Kendi zamanımızın bakışıyla söz konusu fetihte
ahlaki - siyasi
bir çatışmanın öne çıktığını söyleyebiliriz. Çünkü birilerine
yardım etmek
ahlaki, bir
mülke hakim olmak
ise siyasi bir konudur. Ancak burada unutulmaması gereken ahlakın fertlere, siyasetin ise devletlere has olduğudur. Günümüzde ABD’nin Ukrayna- Rusya savaşında Ukrayna’ya yaptığı yardımın onun nadir toprak elementlerine el koymasıyla sonuçlanması bunun tipik bir örneğidir.
Hıristiyanlıkla İslam arasındaki inançtan kaynaklanan karşıtlığın, zikrettiğimiz örnek üzerinden düşmanlığa dönüşmesi ve hatta bu düşmanlığın Müslümanlar tarafından, inanç ve siyaset karşıtlığının müşterek ifadesi olarak
Haçlılık
’la karşılanması İspanya mücadelesi özelinde Katoliklik mezhebiyle olan çatışmayı aşarak genelleşmiştir.

Ama yine de Katoliklerin Reconquista’da Müslümanları topladıkları meydanlarda diri diri yakmaları, Ronda uçurumlarından atarak katletmeleri, sürgün için zorla bindirildikleri gemileri batırarak boğmaları… ABD-İsraili’nin Gazze Soykırımı’ndan farklı bir sonuca bağlanamaz. Bu sebeple her ikisi de Haçlılık kelimesinde toplanmakta ve eski – yeni ayrımı söz konusu olmaksızın Müslümanların haklı tepkisine konu olmaktadır.

Bu durumda önceki yazımıza başlık olan “Filistinlileri seven Katolikleri sevmeli miyiz?” sorusunu nasıl cevaplayabiliriz? Yani 5 asır önce Endülüs Müslümanlarını katleden İspanyol Katoliklerinin, Gazze Soykırıma karşı çıkmanın da ötesinde canlarını ortaya koyarak Küresel Sumud ve Özgürlük filolarında yer almalarını nasıl izah edebiliriz?

Pragmatist bakışlarına yorarak, bunun “evrensel, genel, kapsayıcı, bütünsel” anlamına gelen
katolik
kelimesini mezheplerine ad olan seçen Katoliklerin, aynı zamanda başlı başına bir iddia olarak benimsedikleri o vasıflarını korumak ya da yeniden hatırlatmak üzere hareket ettiklerini ve dolayısıyla dini-siyasi (Haçlı) olan bu hareketleri nedeniyle onları sevemeyeceğimizi peşinen söyleyebiliriz.
Ancak bu, hakim siyasi içeriği - tonu nedeniyle en kolay ve Dominiken papaz-akademisyen
Vitoria
’nın da zikrettiği
vicdani alan
ı tekrar açılmamak üzere kapatan bir cevaptır.

ABD-İsraili’nin Gazze Soykırımı hakkında çeşitli vesilelerle dile getirdiğimiz vicdanın, insanın yaratılışında, fıtratında, mayasında… yerleşik ve bu manada şeriatlar için de verili bir fenomen olması, Hıristiyanlık ve dolayısıyla Katoliklik mezhebi için de geçerlidir.

Bunu şöyle de ifade edebiliriz: Bir milletin bombalarla, açlıkla yok edilmesi karşısında, Katolik kimi fertlerin canından vaz geçme pahasına buna karşı çıkması, inançtan / mezhepten önce
insan olmak
la alakalı değil midir?
#Gazze
#Hamas
#İsrail