Halk Hikayeleri’ni adam etmek…

04:0027/11/2025, Perşembe
G: 27/11/2025, Perşembe
Ömer Lekesiz

Önceki yazımda, bizdeki Batılılaşmanın gerek Osmanlı’da gerekse yeni Türkiye’de bizzat devlet eliyle hakim kılınmaya çalışıldığını, “içimizdeki Danimarkalılar”ın da bu çalışmaya en büyük desteği verdiklerini söylemiştik. Bunun tipik bir örneğini de yine N. Ahmet Özalp’in kayıtlarından iletelim. Ama önce şu ilginç durumu tekrar vurgulayalım: Halk Hikâyeleri’ne devletçe müdahale edilme düşüncesinin ilk kez Kazım Karabekir tarafından dillendirildiğini iletmiştik. Bu tespitte şu iki husus önce çıkmaktadır:

Önceki yazımda, bizdeki Batılılaşmanın gerek Osmanlı’da gerekse yeni Türkiye’de bizzat devlet eliyle hakim kılınmaya çalışıldığını, “içimizdeki Danimarkalılar”ın da bu çalışmaya en büyük desteği verdiklerini söylemiştik.

Bunun tipik bir örneğini de yine N. Ahmet Özalp’in kayıtlarından iletelim.

Ama önce şu ilginç durumu tekrar vurgulayalım:

Halk Hikâyeleri’ne devletçe müdahale edilme düşüncesinin ilk kez Kazım Karabekir tarafından dillendirildiğini iletmiştik. Bu tespitte şu iki husus önce çıkmaktadır:

1-Sz konusu dillendirmenin yılı 1922’dir. Bu yılda Fransız işgalciler Mersin’den kovulmuş; İstanbul’un iki önemli caddesine Pierre Loti ile Klodfarer’in isimleri verilmiş; Büyük Taarruz başlatılmış; Başkomutanlık ve Dumlupınar meydan savaşları kazanılmış; işgalci Yunanistan Eğe bölgesinden ve bazı adalardan da kovulmuş; Fransız ve İtalyanlar Çanakkale’den geri çekilmiş; Mudanya Mütarekesi imzalanmış; Lozan sürecine girilmiş; Sultan Vahdettin İstanbul’u terk etmek zorunda bırakılmıştır… vd. Yani, Kazım Karabekir, memleket ve istiklal meselesinin zirveye tırmandığı bir zamanda yapmıştır o dillendirmeyi.

Bunun açıklaması şu olsa gerektir: “Devlette devamlılık esas, her şartta istiklal kaçınılmazdır! Dolayısıyla devlet, iki eli kanda da olsa devletliğini yapar.”

2-Kazım Karabekir, Halk Hikayeleri’ne ayni vezin ile yapılacak faydalı eklemelerin vatan muhabbeti, hissiyat-ı diniye, cengâverlik, binicilik, nişan ve güreş gibi sair idmana dair hususat, hıfzıssıhha ve iktisat… konularında olmasını teklif ediyor. Burada “hissiyat-ı diniye” terkibinin altını çizmeliyiz çünkü bu Kazım Karabekir’in ferasetli bir devlet adamı ve şahsen de inanç yönüyle samimiyet sahibi olduğunu gösteriyor.

Özalp, Halk Hikayeleri’nin değişen şatlara uygun yani bizim söyleyişimizle seküler biçimde yazılmasına Süleyman Tevfik’in öncülük ettiğini söylüyor. Böylece “hissiyat-ı diniye” hariç Kazım Karabekir’in önerdiği bağlamda değişliklerin yapılması bu kişinin eliyle hem somutlaşıyor hem de hız kazanıyor?

Kimdir Süleyman Tevfik?

Hakkında YKY’nın Tanzimat’tan Bugüne Edebiyat Ansiklopedisi’nde verilen bilgilere göre Süleyman Tevfik’in (ö. 1939) babası Mabeyin kâtiplerindendir. Yazar Halide Nusret Zorlutuna ile İsmet Kür yeğenleridir. Yazar Emine Işınsu Zorlutuna’nın, (Havva) Pınar Kür de İsmet Kür’ün kızları olduklarına göre Süleyman Tevfik’in edebiyat yönünden ailesine çokça etki ettiği de söylenebilir.

İyi bir öğrenim gören, Arapça, Farsça, Fransızca, İtalyanca öğrenen Süleyman Tevfik, Osmanlı devrinde çeşitli memurluklarda bulunmuş, yeni Türkiye’de ise çeşitli gazetelerin ve dergilerin yönetiminde yer alarak matbuat hayatına katılmış.

Kitap yayınlamaya ve özellikle “Halk hikayelerini adam etmeye” ise Osmanlı devrinde başlamış (Şah ile Âşık, 1917; İncili Çavuş, 1918).

1923 yılından itibaren bu minvaldeki çalışmalarında adeta bir patlama yaşayan Süleyman Tevfik, 1931-1936 yılları arasında ve çoğu 1930 yılında yayımlanan 27 kitapla, neredeyse Halk Hikayeleri’nin büyük bölümünü kapsayan bir gayret sergilemiş.

Özalp’in belirttiğine göre, Süleyman Tevfik kendi yoğun gayretiyle de yetinmeyip, çevresindeki hatırlı yazarları da Halk Hikayeleri’ni adam etme işine katmaya çalıştığından olmalı, “Ahmet Rasim’den Kerem ile Aslı’yı ‘yeniden’ yazmasını” istemiş. Ahmet Rasim bunu başta kabul etmişse de sonra vazgeçmiştir. Özalp’in “…bunun üzerine Süleyman Tevfik birçok halk hikayesini yeniden düzenleyerek yayımlamaya başlar” vurgusuna bakarak Süleyman Tevfik’in kendisine verdiği “İş başa düştü” telkiniyle yukarıda zikrettiğimiz başarıya(!) ulaştığını da söyleyebiliriz.

Süleyman Tevfik’in Halk Hikayeleri’ni adam etme tutkusunu “ekmek kazanma”nın bir yolu olarak gören başkaları da çıkmış. Özalp, bunlardan Muharrem Zeki ile Selami Münir’i zikrederek, üçünün de yöneliş ve faaliyetini şöyle özetlemiştir:

“(Halk Hikayeleri’nden) kimi ‘hurafeleri’ çıkarmak, çıkaramadıkları yerlerde ‘Bunlar hurafedir, temsildir, inanmayın!’ gibi notlar eklemek, ‘dini unsurlar’ı yok etmek ya da etkisizleştirmek, ‘müspet tarafları’ güçlendirmek biçiminde özetlenebilir.”

Adlarını zikrettiğimiz tepeden inmeci, diğer bir söyleyişle devletin dine savaş açmasına bakarak durumdan vazife çıkaran bu yazarların ve dolayısıyla onları özendiren resmi ideolojinin çok layüsel oldukları da elbette söylenemez. Hüseyin Cahit Yalçın, (belki şaşıracaksınız ama) Nurullah Ataç ile Perter Naili Boratav ve hassaten Peyami Safa Halk Hikayeleri’nin dönüştürülmesine karşı çıkmışlardır.

Ama resmi ideoloji telkin ve destekli mezkur projenin “fiyasko ile” bitmesindeki asıl neden, halktan destek görmemesi, bu tarzda basılan kitapların depolarda çürümesidir.

#aktüel
#hayat
#Ömer Lekesiz