Sanatın yolunda olanlar

04:0011/12/2025, Perşembe
G: 11/12/2025, Perşembe
Ömer Lekesiz

Önceki yazımızda, mimaride oran kelimesinden yapıdaki en küçük parçanın bütünle olan uyumunun kastedilmesindeki gibi, büyüklerimizin de idrake dahil olan güçlerin ona uyumunu kastettiklerini belirterek, Molla Sadrâ’nın idraki oluşturan güçler listesini örnek olarak zikretmiştik. İdrakin cemaati ya da ümmeti olarak zikredebileceğimiz şuur, tasavvur, ezberleme, tezekkür, hatırlama, marifet, fehim, fıkıh, akıl, hikmeti… doğrusal bir hatta diziliymişçesine düşünebileceğimiz gibi, asıl İslam tasavvuruna

Önceki yazımızda, mimaride oran kelimesinden yapıdaki en küçük parçanın bütünle olan uyumunun kastedilmesindeki gibi, büyüklerimizin de idrake dahil olan güçlerin ona uyumunu kastettiklerini belirterek, Molla Sadrâ’nın idraki oluşturan güçler listesini örnek olarak zikretmiştik.

İdrakin cemaati ya da ümmeti olarak zikredebileceğimiz şuur, tasavvur, ezberleme, tezekkür, hatırlama, marifet, fehim, fıkıh, akıl, hikmeti… doğrusal bir hatta diziliymişçesine düşünebileceğimiz gibi, asıl İslam tasavvuruna uygunluğu nedeniyle bunları dairesel bir dizilişle de düşünebiliriz. Yani mezkur şuurla başlayıp ferasetle biten idrak dairesinin, ferasetle başlayıp şuurla bittiğini de söyleyebiliriz. Böylece başın sona sonun başa bitişmesi nedeniyle söz konusu güçler arasında öncelik ve sonralık ortadan kalkmış olacaktır.

Öte yandan tevhit sanatı özelinde, bu güçlerin de insan fıtratına yerleşik olduğunu yani şeriat ayrımı söz konusu olmaksızın bu güçlerin insanın -kendi nasibine tabi olarak- yaratılışına dahil bulunduğunu söylemeliyiz. Nitekim İslam tasavvurunda tevhidin 1. Zât, 2. Zâtın bir sıfatla olması demek olan isim, 3. Fiil; sûfîlerin lisanında da 1. Avâmın, 2. Havâsın, 3. Hâssu’l-havâsın tevhidi şeklinde üç aşamaya / unsura ayrılması bunu göstermektedir (Bkz.: Tabâtabâî, Tevhid Risaleleri, trc.: Kenan Çamurcu, İnsan, İstanbul 2010; Hâce Abdullah el-Ensârî el-Herevî, Tasavvufta Yüz Basamak - Menâzilü’s-sâirîn, trc.: Abdurrezzak Tek, Emin, Bursa 2017).

Tevhit anlayışındaki farklılaşmanın “akıl, idrak ve ilimdeki derece seviye farklılığından” ileri geldiğine kanaat eden Mustafa Tahralı’nın, “İman edilen bir olmakla berâber, bu iman konusu açıklanırken ilimde dereceler ortaya çıkmaktadır. Esâsen ilim, mârifet ve sanat, derecelemeler yapmak ve nüanslar tesbit etmekten ibâret görünmektedir. Müşterek olan iman noktasından itibâren ilmi ifâdeler arasında nüanslar ve dereceler olması tabiidir. Zira herkes aynı seviyede akla, aynı seviyede ilme, mârifete ve aynı seviyede ifâde gücüne sâhip değildir. Ve yine herkes sâhip olduğu ilim ve mârifeti aynı seviyede yaşayamamaktadır. Şu halde ilmi ifâde ve izahlar arasında, şahıslar arasında olduğu gibi bir derecelenme ve farklılaşma olacaktır. Fakat en üstünü tespit etmek hususunda objektif olmak, kabiliyet ve akılların farklılığı sebebiyle mümkün olamayacağı için, herkes kendi aklını ve ilmini tercih edecek, neticede ortaya bir farklılaşma çıkacaktır. 

Kelime-i tevhidin idrâk ve açıklanmasında da muhtelif derece, mertebe ve makamlar, kâbiliyet, ilim ve akıl farkından dolayı mevcut olacaktır. Kelime-i tevhid cümlesini telaffuz ve bu cümleye iman etmekte bütün mümin ve müslümanlar ortaktır. Fakat bu cümlenin mânâ ve yorumunu yapmakta aralarında muhtelif dereceler ve ifâde farklılıkları ve nüanslar vardır. Çünkü kâbiliyetler ve buna bağlı olarak akıllar ve ilimler derece derecedir. Başka bir ifâde ile bu insanların imanları bir, fakat bu imanı açıklamakta ilim ve idrâkleri derece itibâriyle birbirinden farklıdır. Bir elin beş parmağı aynı değildir; aynı olması hâlinde el el olmaz.” şeklindeki tespitleri de eriştiğimiz sonucu teyit etmektedir. (Tevhid Bilgisi İbnü’l-Arabî ve Fikirleri Üzerine Makaleler, Kubbealtı, İstanbul 2023)

Bunlardan hareketle “tevhit sanatı” tarzında bir adlandırmanın daha baştan yekpare olmadığını ve olamayacağını; tevhidin fıtrî, fıtratların da şeriatlar, idrakler ve kültürlerdeki farklılaşma nedeniyle farklılaşacağını söylemek durumundayız ki bu da son tahlilde tevhit sanatı algısının ya da eğiliminin -idrakin yukarıda zikrettiğimiz güçlerine tabi ve dolayısıyla her nefse göre- değişebilir nitelikte olduğunu gösterecektir.

Zikredilen farklara rağmen Müslüman sanatları özelinde değişmeyen bir şey vardır ki bu da Titus Burckhardt’ın kelimeleriyle “birlikte çeşitlilik / çeşitlilikte birlik” olgusuna tabi olarak sabit / kadim örnekler ile ilk projelerde somutlaşan tevhittir. (İslam Sanatı – Dil ve Anlam, trc.: Turan Koç, Klasik, İstanbul 2009)

Bundan kastımız Kâbe; Mescid-i Nebevî; Hama Ulucamii; Kûfe, Basra ve Fustat (Kahire) şehirlerinin kuruluşu buralardaki ilk camiiler ve dârü’l-imareler; Kayrevan Ulucamii ve Kudüs’teki Kubbetüssahre’dir.

Kâbe ve bu camilerin kendiliğinden ihtiva ettiği kelimeler ise Kur’an (tilavet, kıraat), ezan, namaz, dua, zikir, hac, talim ve terbiye…’dir. Camilerin mihrap, minber, kürsü, minare, kubbe, kümbet, sebil vb. müştemilatı ile hüsnihattı, bunların tezhip ve tezyini ise Müslüman sanatlarının ilk uygulamalarını oluşturur.

Böylece biz bunlardan Müslüman tasavvurundaki sanata dair ilkleri belirlemekle kalmaz, ilgili idrak ve ümmetiyle teçhiz edilişimizin sebeplerini de öğrenmiş oluruz.

#aktüel
#hayat
#Ömer Lekesiz