Mendenhall’ın ele alış biçimiyle İbrahim’in ortak ata olarak icadının İbranilere değil Yebusîlere ait olması konunun bir diğer can alıcı yanıdır, demiştik.
Şöyle ki, Mendenhall’e göre kendi devletini Yebusî bürokrasisi üzerine kuran Davud, bunu değiştirmemiş ve bu durum kabileci Yahudilerin büyük tepkisini çekmiştir.
Mendehall’in İbrahim geleneğinin, ideolojik bir Kutsal Siyaset olarak Musa-Sina geleneğinin önüne geçmesinden kastettiği şey de budur.
Mendenhall’in değerlendirmesiyle İbrahim’in “ortak ata” olarak icat edilmesi- ya da yüz yıllar sonra siyasi zorunluluklarla, “Baba yüce” veya “Baba’ya göre yüce” anlamındaki adıyla yeniden güncellenmesi ve böylece halk-devlet ilişkilerinin din ve iktidar eksenine oturtulması, kendi bağlamı içinde normal bir sosyo-politik yönelimdir ki, bu normalin Musa-Sina geleneğini oluşturan kutsal metinle oynanarak yapılması da yine kendi içinde normaldir.
Kutsal Siyaset’in İbrahim üzerinden yeniden yapılandırılmasının özeti böyledir. Ancak İbrahim’in salt bir ortak ata olarak Tevrat’a eklenmesi zikrettiğimiz ideoloji esasında yeterli görülebilecek bir şey değildir.
Zira bu ortak atanın yeniden keşfinin aynı zamanda büyük bir vaadi ihtiva etmesi gerekir: Gelecek zamanlara da çok kullanışlı bir vaat olarak devrolunan Arz-ı mev’ud bu maksatla üretilmiştir.
Elbette Mendahall’in daha Davut zamanına kodladığı erken zaman İbrahim geleneği / Kutsal / Siyaset kısa sürede oluşmadığı gibi bunların mirası olan Siyasal Hıristiyancılık -modern zamanlarda Siyonizmi de kapsayacak şekilde- kısa sürede oluşmadı.
Mendahall’in bulgularına göre, mescit ve saraylarını yaptırırken mevcut hazinesini harcayan, bu yeterli gelmediği için komşu devletlere de borçlanan Süleyman’ın oğullarına devrettiği ekonomik zorluklar içindeki devlete halk itaatinin sağlana bilmesi için kutsalla bağlantılı daha pek çok politika üretildi.
Dolayısıyla, devletin bir kurallar, bayramlar ve törenler toplamı oluşuna göre özellikle Yahuda devletinde bunların sadece ihdası değil Tevrat’la kayıt altına alınarak kutsiyet de taşıyan kültüre dönüştürülmesi ise büyük uğraşlar (reformlar) sonucunda gerçekleşti. Bu da yine Tevrat’a yapılan bir dizi yeni eklemelerle mümkün olabildi.
Mandenhall söz konusu gelenekleşme / kültürleşme sürecini, Yahuda kralı olarak Davud ve Süleyman monarşisini taklit eden Yoşiya’nın (M.Ö. 640-609) reformlarından söz ederken, onun “Kudüs’te bir tarih yazım furyasının patlamasına sebep” olduğunu belirterek, şu sonuca ulaşmıştır: “Çalışkan yazıcılar, kadim kahramanlar ve olayların efsanelerini topladılar ve Yoşiya’nın vizyonunu ideal İsrail’e uygun hâle getirmek üzere her şeyi yeniden biçimlendirdiler.”
Hal böyle olunca, ilkin İbrâhim’e yapılan ve Musa ile Yeşu’ya tekrarlanan Arz-ı mev‘ûd vaadinin de (Tekvîn, 15/8, Tesniye 11/24, 15/2-4; Yeşu, 1/3) Davud zamanından başlanarak yazılan sonraki Tevrat’(lar)a da eklenmiş, en azından kendi zamanında Tevrat’a son şeklini verdiğine inanılan Ezra’ya (M.Ö. 400?) kadar işleyişin böyle sürmüş olması beklenilir.
Yahudilerin “erdemli kafir olarak” niteledikleri Spinoza (ö. 1677), Teolojik-Politik İnceleme’sinde (Trc.: Cemal Bâli Akal – Reyda Ergün, Dost Yayınları, Ankara 2010), İbn Hazm’ın (ö. 1064) el-Fasl’ındaki “çelişkiler yoluyla eleştirme” yöntemini izleyerek Tevrat’ın başkaları tarafından yazıldığını söylemiştir. Ancak bu eleştiriyi bir Müslüman’ı takliden değil, bir Yahudi olarak yapması nedeniyle “herem”le Yahudi cemaatinden kovulmuştur (1656).
Nasipse buradan devam edelim.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.