IQ bile parayla

04:0027/09/2025, Cumartesi
G: 27/09/2025, Cumartesi
Özgür Bayram Soylu

Zekânın yalnızca genetik miras ve bireysel çabayla şekillendiğine inanmak uzun yıllardır hoşumuza giden bir yanılsama oldu. “Akıl akıldır, parayla satın alınmaz” sözü kulağa romantik gelse de, son yıllarda yapılan araştırmalar bu inancı sarsıyor. Yapılan araştırmalar yoksulluğun yalnızca sofraları değil, zihni de aç bıraktığına işaret ediyor. Parasızlık IQ’yu 10–13 puan, yetersiz beslenme çocukların zekâsını 15 puan geriye çekiyor. ABD’de fast food tüketen öğrencilerin akademik başarısı ise %20

Zekânın yalnızca genetik miras ve bireysel çabayla şekillendiğine inanmak uzun yıllardır hoşumuza giden bir yanılsama oldu. “Akıl akıldır, parayla satın alınmaz” sözü kulağa romantik gelse de, son yıllarda yapılan araştırmalar bu inancı sarsıyor. Yapılan araştırmalar yoksulluğun yalnızca sofraları değil, zihni de aç bıraktığına işaret ediyor. Parasızlık IQ’yu 10–13 puan, yetersiz beslenme çocukların zekâsını 15 puan geriye çekiyor. ABD’de fast food tüketen öğrencilerin akademik başarısı ise %20 düşüyor. Başka bir deyişle, kötü beslenme yalnızca bedeni değil, zihinsel sermayeyi de hızla tüketiyor.
Menüdeki ekstra patates kızartması sadece kolesterol değil, aynı zamanda entelektüel erozyon da içeriyor.
Finansal stres de benzer biçimde zihnin belleğini işgal eden görünmez bir virüs gibi çalışıyor. Katılımcılardan beklenmedik bir 3.000 dolarlık masrafı hayal etmeleri istendiğinde IQ puanlarının 10–12 puan gerilediği gözlenmiş. Bu düşüş ne stres hormonlarıyla ne de fazla çalışmayla açıklanabiliyor; asıl mesele, zihnin sürekli “para var mı, yok mu?” sorusuna takılıp kalmasında yatıyor. Yoksulluk böylece görünmez bir zekâ vergisine dönüşüyor. Türkiye’de artan hayat pahalılığı, geniş kitleleri sürekli bir mali hesap makinesiyle yaşamaya zorluyor. Market raflarında değişen fiyatlar, artan kiralar, kabaran kredi kartı borçları zihinsel enerjiyi tüketiyor. Vatandaşın aklında gün boyu tek bir soru dönüyor: “Ay sonunu çıkarabilecek miyim?” Bu yük, dikkat ve karar verme süreçlerini doğrudan etkiliyor. Bir öğretmenin derste öğrencilerine odaklanmak yerine “ekstre nasıl ödenecek?” diye düşünmesi, bir gencin sınava çalışırken “kira artışını karşılayabilecek miyiz?” kaygısına kapılması ya da bir çalışanın iş yerinde verimliliğinin düşmesi… Hepsi, finansal stresin beyne kestiği gizli verginin tezahürleri. Haliyle
Türkiye’de de hayat pahalılığı yalnızca mutfak masrafını değil, bilişsel kapasiteyi de eritiyor. Bir başka ironiyle raflarda etiketler yükselirken, zihinlerde IQ düşüyor.
MEVSİMLİK IQ: HASAT ÖNCESİ APTALLIK SENDROMU MU?
Hindistan’daki çiftçiler üzerinde yapılan gözlemler, yoksulluğun beyin üzerindeki etkisini çıplak gözle gösterecek kadar net. Hasat öncesinde nakit akışı sıkışan çiftçiler, bilişsel testlerde belirgin şekilde düşük performans sergiliyor. Ancak hasat sonrası ceplerine para girince, aynı testlerde başarı yeniden yükseliyor. Yani aynı birey, farklı ekonomik koşullarda iki farklı beyinle dolaşıyor. Mevsimlik IQ sayesinde tarım ürünleri gibi, zekâ da ekonomik mevsimlere bağlı olarak azalıyor veya çoğalıyor. Domates fiyatı düşünce mutfak rahatlarken, çiftçinin IQ’su yükseliyor; yağmur az yağarsa ürün verimi gibi zihin de kuraklaşıyor. Piyasanın diliyle likidite arttıkça mantık da artıyor. İşte bu nedenle yoksulluğu sadece “ekonomik bir darlık” olarak görmek yanıltıcı. Çünkü mesele sadece midenin doyması değil, beynin de çalışacak enerjiyi bulabilmesi.
Hasat öncesi çiftçinin, ay sonu çalışanının, hatta kredi kartı ekstresiyle boğuşan öğrencinin yaşadığı şey aslında aynı. IQ’nun nakit akışına bağımlı olması önemli ölçüde belirleyici bir rol oynuyor.
ŞER İTTİFAKININ GÖRÜNMEZ VERGİSİ
Bugün zekâ soyut bir kavram değil; oldukça somut, hatta günlük hayatın en sıradan göstergelerine bağlı bir olgu olarak karşımıza çıkıyor.
Yüksek faiz, yalnızca ekonomiyi değil, hayal gücünü de daraltıyor. İnsanlar geleceğe dair plan yapmayı, yeni ihtimaller düşünmeyi bırakıyor; zihin sürekli bugünün yüküne kilitleniyor.
Hayaller ertelendikçe, beyin de sürekli ertelenmiş bir geleceğin yorgunluğunu taşıyor. Böylece faiz, sadece yatırımları değil, zihinleri de kilitliyor.
Yüksek enflasyon, yalnızca cüzdanları değil, hayalleri de tüketiyor. Bugün akılda olan bir hedef, yarın etiketlerle birlikte eriyor. Bu belirsizlik, zihni sürekli hesap yapmaya, karşılaştırmaya ve kaygıyla yaşamaya zorluyor.
Sonuçta enflasyon yalnızca alım gücünü değil, zihinsel enerjiyi de eritiyor; hayal kurmak lüks, gelecek düşünmek imkânsız hale geliyor.
İstikrarsız kur, yalnızca piyasalarda değil, zihinlerde de dalgalanma yaratıyor. İnsanlar birikim yapmayı, yatırım planlamayı ya da basit bir tatil hayalini bile erteliyor; çünkü yarın dövizin nerede olacağını kimse bilmiyor. Bu belirsizlik, zihni sürekli “bekle-gör” moduna hapsediyor. Kurun iniş çıkışları, yalnızca grafikleri değil, hayalleri de dalgalandırıyor. Sonuçta istikrarsızlık, yalnızca ticareti değil, toplumsal zihin sağlığını da yıpratıyor.
Bugün Türkiye’nin içerisine sokulduğu döviz–enflasyon–faiz şer ittifakı, yalnızca ekonomiyi değil, toplumsal zekâyı da aşağı çekiyor. Yüksek enflasyon günlük yaşamı sürekli hesap kitapla boğarken, yüksek faiz hayalleri kilitliyor, istikrarsız kur ise bireyi belirsizliğe hapsediyor.
Bu üçlü baskı, beynin enerjisini üretken düşünceden alıp hayatta kalma reflekslerine yönlendiriyor. Ortaya çıkan tablo, yalnızca alım gücünün değil, bilişsel gücün de erimesine sebep oluyor. İnsanlar yenilikçi fikirler üretmek yerine faturaları, borçları ve kurları düşünmek zorunda kalıyor. Toplum, potansiyelini tüketen bu görünmez “zekâ vergisi” altında giderek zihinsel olarak yorgunlaşıyor. Türkiye bu kısır döngüyü kırmadıkça, sadece ekonomisini değil, ortak aklını da kaybetme riskiyle karşı karşıya. Bugün döviz, enflasyon ve faiz sarmalından çıkış, yalnızca refahın değil, zekânın da kurtuluşu anlamına geliyor.
Bizde enflasyon ekmeği, faiz hayali, kur zekâyı yer.
#akıl
#para
#Özgür Bayram Soylu