Ankara ve İstanbul’dan sonra aynı aklın yeni yenilgisi Lefkoşa’dan yükseldi. Kıbrıs seçimleri ada halkının tercihinin ötesinde Türkiye’deki seçim stratejisti aydınlarının da kronik kör noktalarını bir kez daha açığa çıkarmış oldu. İstanbul ve Ankara’da kaybedilen seçimlerin uyarısını ciddiye almayan siyasi stratejiler bu kez Lefkoşa’da aynı duvara toslamışa benziyor.
Ankara ve İstanbul’un sessiz seçmenini yanlış okuyan, halkın taleplerini ideolojik mercekle filtreleyip “görselde parlak ama duyguda boş” kampanyalar üreten siyaset tarzı, Kıbrıs’ta da aynı repliği tekrarladı. Seçimi “milli mesele” sloganına sıkıştıran, Türkiye’deki ezgilere playback yapan kampanyalar, ada halkının kendi ritmini duymamışa benziyor. Ekonomik sıkışmışlığı, Kıbrıs Türkü gençlerin göç arzularını, toplumun iç basıncını görmezden gelen yaklaşım Kıbrıs Türkeri’nin beklentisinden çok uzağa konumlanmış bir propagandayı icra etmişe benziyor. Gençlerin ülkeyi terk etmesinden, üretim ekonomisinin çöküşünden, fırsat eşitsizliklerinden bahseden tarafın kazandığı net bir şekilde görülüyor. Bu sonuç aynı stratejik akla teslim siyasal iktidara da net bir uyarı taşıyor. Sadece ideolojik sadakat üzerine kurulan kampanyalar, seçmenin gündelik yorgunluğunu, ekonomik gerçekliğini ve sosyal kaygılarını görmezden geldikçe, Kıbrıs seçimleri siyasal iktidar açısından yaklaşan filmin yalnızca bir fragmanı olma riskini taşıyor. He, bu fragmandan bugün için Türkiye’deki ana muhalefete rüzgar çıkar mı? Areda Survey ve Ada Araştırma sonuçları ne diyor birlikte bakalım…
Türkiye’deki seçmen eğilimleri Kıbrıs’taki rüzgârı değil Türkiye’deki ekonomik basıncı takip etmeyi sürdürüyor. Areda Survey’in Sosyometre eylül verileri seçmen dengesinin neredeyse kafa kafaya olduğuna işaret ediyor ancak filmde jenerik akıyor ama sahnede kimse yok. Bu pazar seçim olsa kime oy verirsiniz sorusunu yanıtı manzarayı ortaya koyuyor:
* AK Parti %33,9,
* CHP %31,7,
* MHP %8,7,
* DEM Parti %8,8,
* İYİ Parti %4,7
AK Parti hâlâ birinci sırada ama 2018’in, hatta 2023’ün bile çok gerisinde. CHP ise yerel seçimlerde yakaladığı ivmeyi koruyor ancak yeni bir sıçrama enerjisi haliyle inşa edemiyor. Aynı araştırmada “CHP kongresi ve belediyelerdeki yolsuzluk iddialarının arkasında kim var?” sorusuna verilen yanıtlar da bu enerjinin daha çok nereye harcandığını net bir şekilde gösteriyor.
Katılımcıların %53,9’u “parti içi muhalefet”, %43’ü “hükümet” diyor. Yani seçmen, iktidardan çok muhalefetin iç kavgalarından rahatsız durumda. Bu tablo, CHP’nin yükselişini değil, AK Parti’nin yorgunluğuna karşı sabırla bekleyen bir seçmen psikolojisini yansıtıyor.
ADA Araştırma ekim ayı sonuçları Türkiye’de halkın %37,8’i ülkenin en önemli sorunu olarak ekonomik kriz, zamlar ve geçim sıkıntısını gösteriyor. Siyaset, adalet, güvenlik veya dış politika konuları %10 bandının altında kalıyor. “Bu sorunu kim çözer?” sorusuna gelen yanıtlar ise daha çarpıcı:
* “Hiçbir parti çözemez” diyenler %35,6,
* AK Parti %24,8,
* CHP %17,8.
Yani her üç seçmenden biri artık hiçbir siyasi partiye çözüm atfetmiyor. Bu, “kararsızlar” değil, umutsuzlar kitlesini yansıtıyor.
Lider bazında tablo benzer:
* Recep Tayyip Erdoğan %29,1,
* Mansur Yavaş %9,8,
* Ekrem İmamoğlu %9,4,
* Özgür Özel %6,3
Liderlerin popülaritesi sınırlı, inandırıcılık açığı ise büyüyor. Erdoğan hâlâ birinci ama artık tek başına ikna gücü değil, alışkanlık etkisi taşıyor. Kısacası, Kıbrıs’taki seçim Türkiye için bir fragman değil, bir ayna. Ama aynaya bakan herkes aynı şeyi görmüyor. Kimi kendi yorgunluğunu, kimi seçmenin sabrını, kimi de sadece saçındaki beyazı fark ediyor. Bu arayıştaki en büyük unsurun ekonomik gerekçeler olması ise uygulanan ekonomi politikasının siyasal iktidarı bile bile göre göre nasıl bir sonuca doğru götürdüğünü gösteriyor. İktidarın yorgun, muhalefetin dağınık olduğu bu sonbahar ikliminde seçmenin kararsız olduğu sakın ola düşünülmesin. Seçmen kararlı bir sessizlikte asıl manşeti atacağı günü bekliyor.
Kıbrıs seçimleri bir işaret fişeği olarak muhalefet cephesinde değerlendirilebilir ama yön değiştirici bir rüzgâr değil bunu görmek gerekiyor. Kıbrıs Türkü, “milli dava” retoriğine değil, geçim derdine ve adil paylaşıma oy verdi. Bu tablo, sadece Kıbrıs için değil, Türkiye için de bir hatırlatma niteliğinde, ekonomi konuşulmadan siyasetin yönlendirilmesi ve yönetilmesi bugün için mümkün görünmüyor. Ancak bu sonuç, Türkiye’de iktidarı sarsacak ya da muhalefete rüzgâr estirecek bir dalga yaratmıyor. Çünkü Türkiye’de seçmen, Kıbrıs’taki rüzgârı değil, cebindeki fırtınayı izliyor. Her ne kadar İsrail ile savaş yakın mı? İsrail Kıbrıs’ta komşumuz mu oluyor? Kıbrıs seçimleri Türkiye’nin jeopolitik stratejilerine ters mi sonuçlandı? soruları sorulsa da bu soruların ne Kıbrıs sokaklarında ne de bizim mahallelerde konuşulmadığı gerçeğini kabul etmek gerekiyor. Gerek AK Parti’nin gerekse ekonomi yönetiminin alternatifsiz olduğu söylemi sokağın hissettiği ekonomik baskıya bir yabancılaşmayı beraberinde getiriyor. Çünkü sokağın kulağında artık “alternatifsizlik” değil, “tükenmişlik” yankılanıyor. İnsanlar, firmalar, esnaflar günü kurtarmaya çalışırken, ekonomi yönetiminin hâlâ “başka model yok” diyebilmesi, bir güven cümlesinden çok bir kopuş ifadesine dönüşüyor. Ekonomi yönetimi ne kadar kendi başarısına inanırsa inansın, vatandaş ya da seçmen ya da tüketici adına ne derseniz deyin artık o hikâyeye kredi açmıyor. Toplumun beklentisi ile yönetimin söylemi arasındaki mesafe büyüdükçe, ortaya çıkan güvensizlik sandığın en tehlikeli sessizliğine dönüşüyor.
Bizde gerçek aydın, sessizliğin içindeki çığlığı duyabilendir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.