Ne güzel İstanbul be!

04:002/07/2025, Çarşamba
G: 2/07/2025, Çarşamba
Özgür Bayram Soylu

Türkiye ekonomisi uzun süredir döviz kurlarındaki gizli dalgalanma ile buna karşılık uygulanan yüksek faiz politikaları arasında sıkışmış durumda; bu ikili baskı hem üretimi hem tüketimi zayıflatıyor. Döviz yükseldiğinde maliyetler artıyor, enflasyon tetikleniyor; enflasyonu kontrol altına almak için faiz artırılıyor, ancak bu da yatırımı ve üretimi boğarak ekonomiyi durağanlığa, işsizliğe ve kırılganlığa sürüklüyor. Üstelik gelir dağılımındaki adaletsizlik, üreticinin artan yükleri ve bazı kesimlerin

Türkiye ekonomisi uzun süredir döviz kurlarındaki gizli dalgalanma ile buna karşılık uygulanan yüksek faiz politikaları arasında sıkışmış durumda; bu ikili baskı hem üretimi hem tüketimi zayıflatıyor. Döviz yükseldiğinde maliyetler artıyor, enflasyon tetikleniyor; enflasyonu kontrol altına almak için faiz artırılıyor, ancak bu da yatırımı ve üretimi boğarak ekonomiyi durağanlığa, işsizliğe ve kırılganlığa sürüklüyor. Üstelik gelir dağılımındaki adaletsizlik, üreticinin artan yükleri ve bazı kesimlerin neredeyse kazanmadan vergi öderken, spekülatif kazanç elde edenlerin vergi vermemesi toplumsal vicdanda ciddi bir vergi adaleti tartışmasına neden oluyor. Artan vergi yükleri, yeni vergi önerileri ve özellikle orta ve dar gelirli bireylerin günlük yaşam alışkanlıklarını hedef alan uygulamalar toplumun geniş kesimlerinde adaletsizlik duygusunu pekiştiriyor. Vergi toplama kapasitemizin, dijital altyapı ve nitelikli insan kaynağıyla birlikte vergi bilincini artırma ve kayıt dışılıkla mücadele amacı taşıdığı ifade edilse de vatandaş bunu bir kamusal dayanışma değil, adeta bir kamusal cezalandırma biçiminde algılıyor. Şeffaflık ve güven tesis etmek yerine ağır vergilerle yüklenmek, vergide adaleti sağlamadığı gibi toplumsal vicdandaki güven duygusunu da iyice sarsıyor.

VERGİ RADARI KİMİ GÖRÜYOR?
Esasında vergi sistemleri sadece devletin mali kasasını doldurmuyor aynı zamanda toplumla kurulan ahlaki bağı da inşa etmeye yarıyor. Dolayısıyla kimden ne kadar vergi alındığı yalnızca ekonomik değil siyasal ve sosyal bir tercihin de yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Ne yazık ki bu tercihler kamuoyu nezdinde güçlü olanın değil görünür olanın vergilendirilmesi ekseninde şekilleniyor.
Bahşiş bırakan müşteri, Kastamonu’da sarımsak, Manisa’da kavun, Afyonkarahisar’da patates satan yol esnafı, ikinci el satan öğrenci; radarda hep aynı yüzler beliriyor. Başka bir ifade ile, Bahşiş alan garsondan, IBAN’la satış yapan sokak esnafına; yurt dışına çıkan emekli vatandaştan sokaktaki müzisyene kadar herkesin potansiyel bir vergi kaynağı gibi görülmesi, devleti toplumun hakemi olmaktan çıkarıp hasmı hâline getiriyor.
KUR KAZANÇLARI VERGİ DIŞI, VİCDANLAR RAHATSIZ
Her ne hikmetse vergi bulma konusunda neredeyse “Allah vergisi” bir özelliğe sahip olan vergi sistemi döviz spekülatörlerine karşı tek kuruşluk dahi vergi bulamıyor. Vatandaşı dört gözle bekleyen vergi radarları büyük döviz varlıklarıyla, kur oynaklıklarını fırsata çeviren bireyler söz konusu olduğunda devre dışı kalıyor.
Her şeye vergi varken, dövizi alıp sadece bekleyerek kur farkından milyonlar kazanan bireylerin tek kuruş vergi ödememesi, artık ekonomik değil, ahlaki bir sorgulama meselesi hâline geliyor.
Kur farkından doğacak belirli hacmin üzerindeki bireysel döviz kazançlarına da %25 katkı payı ya da vergi getirilmesi, hem vergi adaletini tesis etmeyi hem de spekülatif döviz hareketlerini caydırma potansiyeli taşıyor. Bugün sanayici, ihracatçı döviz kazancı üzerinden vergi verirken; hiçbir üretime katkısı olmayan bireylerin dövizden elde ettiği milyonlarca liralık kazancın vergiden muaf tutulması ne kamu vicdanı ne de ekonomik mantıkla bağdaşıyor.
Haliyle yıllarca döviz pozisyonunda bekleyen bireysel görünümlü sermaye gruplarının, kur artışı üzerinden milyonlara ulaşan kazanç elde etmesi mümkünken, bu kazancın herhangi bir katkı yükümlülüğüne tabi olmaması, toplumda ciddi bir rahatsızlık uyandırıyor.
Burada sistemsel bir zaaf değil, açıkça bir ayrıcalık rejimi dikkat çekiyor. Bu noktada çözüm, kısa vadeli tahsilat hamleleri değil; yapısal dönüşüme işaret ediyor.
Kur üzerinde spekülatif baskı oluşturan bireysel döviz kazançlarının makul bir katkı yükümlülüğüne tabi tutulması, yalnızca bir mali önlem değil; aynı zamanda ahlaki ve kamusal bir sorumluluğu ifade ediyor.
Spekülatif döviz talebini azaltmak, faiz üzerindeki kur baskısını azaltmak, vergi tabanını genişleterek kamu vicdanında adalet duygusunu güçlendirmek için bireysel döviz kazançları üzerinden üretim, yatırım ve istihdam dostu bir vergi rejimi inşa etme zorunluluğu giderek hissedilir oranda artıyor.
ÇORAPLAR VERGİLENİYOR, KUR ZENGİNLERİ SERBEST

Kadın tüketiciler mağazalarda sık sık kararsız davranıyor; bir ürünle dakikalarca ilgilenip karar veremeden mağazayı turlayıp duruyorlar. Bu davranışın ekonomiye “zaman maliyeti” üzerinden yansımasını görünce, insanın aklına ister istemez şu geliyor: Kararsızlık Vergisi. Belki de bir ürün alırken saatler harcayanlara sembolik bir katkı payı koymak lazım!

Bir başka örnek: Kandıralı Ferdi. Adam Allah vergisi bir yetenekle şarkı sözlerini yanlış söyleyerek fenomen oluyor. Peki neden yanlış şarkı sözü kullanımına karşı da bir vergi olmasın? En azından "doğru söyle, katkıdan muaf ol" gibi bir teşvikle müzik piyasasında da bir düzen sağlanabilir.

Ve tabii ki efsaneleşen bir ev içi sorun: Çorap eşleştirme meselesi. Herkesin evinde tek kalan çoraplar var. O zaman neden Çorap Eşleştirme Vergisi olmasın? Eşleştirme becerisi yüksek olanlar muaf, çorap kaosu yaşayanlar katkı sunsun. Hem çamaşır sepeti rahatlar, hem de beyannameye bir madde daha eklenmiş olur.

İroni gibi görünüyor, değil mi? Ama mesele şu: Bu öneriler bile gülümsetirken, milyon dolarlık döviz pozisyonlarıyla oynayan, purosunu tüttürüp kur manipülasyonları yapanların hiçbir vergi yükü taşımıyor olması gerçekten düşündürüyor. “
Ne güzel İstanbul be!
” derken Süleyman Çakır’ın sesi kulağımızda çınlıyor. Ama ne yazık ki bu güzellik,
dövizden milyonlar kazananların tek kuruş vergi ödemediği bir düzende ekonomik kırılganlıkları, vergi adaletsizliklerini ve giderek azalan güven duygusunu perdelemeye yetmiyor.
Bizde “ehline denk gelmeyen her şey ziyan olur”
#Ekonomi
#döviz
#faiz