Six pack

04:0012/07/2025, Cumartesi
G: 12/07/2025, Cumartesi
Özgür Bayram Soylu

Spor salonuna giren her erkeğin gizli hedefi: baklavalar! Tıpkı tepsideki gibi altı dilim, ama bu sefer mide üstünde… İşte bu yüzden bu kaslara “baklava kası” ya da İngilizcesiyle “six pack” deniyor. Tatlısı kadar zor, ama bir o kadar da gösterişli! İşte bu gösterişli baklava dilimleri bu kez kendisine Manavgat yöresine ait “Odalar Yaptırdım Manavgat Yolları” türküsünde değil, belediye başkan yardımcısı odasında yer buluyor. Mide ile vicdanlar arasına sıkışmış baklavanın içi fıstık yeşili değil

Spor salonuna giren her erkeğin gizli hedefi: baklavalar! Tıpkı tepsideki gibi altı dilim, ama bu sefer mide üstünde… İşte bu yüzden bu kaslara “baklava kası” ya da İngilizcesiyle “six pack” deniyor. Tatlısı kadar zor, ama bir o kadar da gösterişli! İşte bu gösterişli baklava dilimleri bu kez kendisine Manavgat yöresine ait “Odalar Yaptırdım Manavgat Yolları” türküsünde değil, belediye başkan yardımcısı odasında yer buluyor. Mide ile vicdanlar arasına sıkışmış baklavanın içi fıstık yeşili değil euro yeşili ile iken gösteriyor kendini. Öyle spor salonlarındaki gibi iken ter içinde kalmaya, kasları zorlamaya da gerek kalmayarak üstelik. Kas değil kasalarda biriken yeşiller vatandaşın teriyle sulanan belediyelerde arpalığa dönüşebiliyor. Baklava kutusu öyle bir hale bürünüyor ki spor çantasında değil rüşvetin şekerle kamufle edilmiş taşıma çantasında vücut buluyor. Sözüm ona süslü temiz siyaset adresinin, değişim vaatlerinin ahlaki bir iflasın eşiğinde çürümüşlüğe terkedilişinin sistematik hale geldiğini gördüğümüz gün sayısı giderek artıyor.
Şeffaflık ve dürüstlüğün en çok kendilerine yakıştığını iddia edenlerin, iktidarın “israfını” eleştirenlerin, liyakat narası atanların, yoksulluğu bitireceğiz diyenlerin lüks içerisinde kutu kutu dövizle yakalanıyor olması ülkeyi yönetme iddiasının boş bir slogandan ibaret olduğunu gösteriyor.
Bu yüzden bugün “six pack” kiminin alın teriyle kiminin vatandaşın sırtına basarak şiştiğini ayırt eden siyasi bir sembole dönüşüyor.

KAS GELİŞİMİ DEĞİL, KARAKTER EROZYONU

Spor salonlarına gidenler her bir kas lifinin iradeyle ve disiplinle geliştiğini ve bu gelişmenin bedeni güçlendirirken kişiliği de şekillendirdiğini bilirler. Ne var ki Manavgat yöresinde yaşanan “baklava tutulması”, entrika ve gaspın bile doyuramadığı bitmek bilmez bir hırsın, körelmiş vicdanın yoğurduğu bir çürümenin tezahürü olarak karşımıza çıkıyor. Makam odasında sergilenen “eurobaklava”, sadece bireysel bir zaafı değil, temsil edilen siyasî kimliğin nasıl içi boşaltıldığını da ele veriyor. Yıllardır “halkçı ve temiz siyaset” iddiası taşıyanların kirli paraları gizlerken duydukları rahatsızlığın süresi bile, durumu kurtarma ihtimallerine göre kısalıp uzuyor. Üstelik mesele, muhalefet içindeki bazı kadroların parti içi siyaseti dönüştürmek yerine kendi düzenlerinde yer kapma yarışına dönüşünce, derinleşen etik iflas tüm çıplaklığıyla ortaya çıkıyor.


DÖVİZLİ KUTUDAN ÇIKAN: NEPOTİZM, RİYA, ÇÖKÜŞ

Bir belediyede patlak veren bu rüşvet skandalı, basit bir yolsuzluk vakası olmanın ötesinde; muhalefetin yıllarca ilmek ilmek ördüğü “güven kalesinin” içten çöküş anını simgeliyor. Herkesin gözü önünde açılan o baklava kutusu, yalnızca döviz banknotları değil, içine sıkıştırılmış hayal kırıklıklarıyla da dolup taşıyor. Kutudan para değil, çürümüşlük, kibir ve ihanet fışkırması; muhalefetin müzmin mağlubiyet kaderini perçinliyor. Geldiğimiz noktada “ekonomiyi biz düzeltiriz” diyenlerin halkın geçim sancısına kilometrelerce uzak durduğunu, “liyakat getireceğiz” vaadiyle yola çıkanların nepotizmin dibini boyladığını, “yoksulluğu bitireceğiz” iddiasındakilerin ise Manavgat Şelalesi misali coşan timsah gözyaşlarına boğulduğunu ibretle izliyoruz. Bu yüzden baklava kutusundaki döviz, yalnızca bir suç delili değil; muhalefetin elinde infilak eden bir sembol aslında. O kutu, içine tıkılmış tüm söylemlerin, vaatlerin ve ilkelerin mezar taşı olarak karşımızda duruyor artık.


EURO-BAKLAVA DEVRİNDE “SİX PACK”İN KIYMETİ HARBİYESİ

Bugün Türkiye siyaset ringinde mesele kas şişirmekten ziyade omurga sergilemek: “six pack”in euro-baklavalarda değil spor salonlarında geçer akçe olduğu, şişirilmiş vitrinler yerine sağlam duruşun değer gördüğü bir eko-politik evreyi bir kez daha tecrübe ediyoruz. İhtiyacımız olan vicdan altı kaslara duyulan özlemimiz bir gösteriş değil bir sorumluluk ekseninde şekilleniyor. Fiyakalı afişler, içi boş laflar, sloganlarla süslenmiş kampanyalar giderek birer maskeye dönüşüyor. Sokağın sesi artık vitrini değil vitrinin arkasındaki hesapları da sorguluyor. Görüyoruz ki, baklava kutuları kız isteme merasimlerdeki heyecanı taşımak yerine yolsuzluklara dilim dilim maske taşıyor imiş.

Mesele öylesine sıradanlaşıyor ki artık rüşvetin biçimi, kutunun markası ya da içindeki dövizin tutarı önemini yitiriyor; konfor düşkünü, hesap vermez zihniyetin kendi aralarındaki “kas hareketleri” sahnenin merkezine yerleşiyor. Siyasetin kasla değil karakterle yapılacağını kavrayamayan bu anlayış, “baklava kası” peşinde koşarken kasada yakalanıyor; gösterişten çok, bulaştığı kirliliğin hesabıyla anılır hâle geliyor. Vatandaş da ortada estetik bir simge değil, etik bir çöküşün figüranı olduğunu görüp notunu veriyor.

Velhasıl, mesele artık kasları kabartıp vitrini parlatmak değil; mayası şeffaflıkla tutmuş, vicdanın teriyle yoğrulmuş bir siyasal bünyeyi diri tutmaktan geçiyor. Çünkü
o baklava kutusunun kapağı her açıldığında, içinden fıstık tadı yerine kokuşmuşluk çıkıyorsa, en pahalı propaganda spreyleri bile o kokuyu bastıramaz hale geliyor. Çürümüşlük ne kadar ustaca paketlenirse paketlensin, toplumsal hafıza sonunda o kutuları açacak, içindeki çelişkileri gün yüzüne çıkaracaktır
. Hakiki güç, euro yeşiline boyanmış baklavalarda değil değil, toplumun hafızasına nakşedilen hesap verme iradesinde yatıyor. Politik bedenini gerçekten sağlamlaştırmak isteyen herkes, şeffaflıkla beslenen, denetimle şekillenen ve hukukun asla atrofisine izin vermeyen bir “ahlak antrenmanını” günlük rutine dönüştürmek zorunda. Kim ki bu ahlaki antrenmanı günlük rutinine katmaz, gün gelir şişirilmiş kaslarının sönüşünü izlerken yalnızca etik yoksunluğunun ağır yüküyle baş başa kalır; işte o zaman baklavanın şerbeti değil, çürümenin acı tadı damakta kalır.
Bizde üstü çizilmesi gereken şeylerde kalemle inatlaşılmaz.
#Toplum
#Aktüel
#Özgür Bayram Soylu