Açık Anıtlar Londra Tasarım Müzesi’nde

04:0010/12/2025, Çarşamba
G: 10/12/2025, Çarşamba
Samed Karagöz

Londra’da bir müzenin avlusunda yürürken, insan bazen bir sergiden çok bir düşüncenin içine girdiğini hisseder. The Design Museum’da Melek Zeynep Bulut’un Açık Anıtlar serisini gördüğümde, tam olarak böyle bir eşikten geçtiğimi düşündüm. Açılıştan birkaç gün sonra, kalabalığın ilk dalgası çekilmişken, eserlerle baş başa kalmak; Bulut’un kurduğu mekansal dili daha sakin, daha derin bir okumayla deneyimleme imkanı sundu. The Design Museum, yalnızca bir sergi mekanı değil; tasarımın dünyayı nasıl dönüştürdüğünü

Londra’da bir müzenin avlusunda yürürken, insan bazen bir sergiden çok bir düşüncenin içine girdiğini hisseder. The Design Museum’da Melek Zeynep Bulut’un Açık Anıtlar serisini gördüğümde, tam olarak böyle bir eşikten geçtiğimi düşündüm. Açılıştan birkaç gün sonra, kalabalığın ilk dalgası çekilmişken, eserlerle baş başa kalmak; Bulut’un kurduğu mekansal dili daha sakin, daha derin bir okumayla deneyimleme imkanı sundu.

The Design Museum, yalnızca bir sergi mekanı değil; tasarımın dünyayı nasıl dönüştürdüğünü gösteren bir bellektir. Harry Beck’in Londra metrosu haritasından Eames’lerin ikonik sandalyesine, ilk iPhone’dan Jonathan Ive tasarımlarına, Alvar Aalto’nun mobilyalarından Dieter Rams’ın Braun ürünlerine uzanan koleksiyonuyla, tasarım tarihinin mihenk taşlarını bir araya getirir. [Müzede yer alan Wes Anderson sergisini müstakil bir yazıda ele alacağım] Böyle bir kurumda yer almak, başlı başına bir başarı ölçütüdür. Bulut’un Açık Anıtlar serisinin bu bağlamda konumlanması, işin yerel bir başarıdan çok, küresel bir tasarım ve düşünce sahnesine dahil olduğunu gösteriyor.

Melek Zeynep Bulut’un Londra’daki yolculuğu tesadüf değil; istikrarlı, katmanlı ve ısrarcı bir üretimin sonucu. 2023 Londra Tasarım Bienali’nde Türkiye’yi temsil ettiği Açık Yapıt, kavramsal berraklığı ve şiirsel malzeme diliyle dikkat çekmiş; London Design Biennale Public Award başta olmak üzere uluslararası ödüllerle taçlanmıştı. Ardından gelen Duo yerleştirmesi, 2024 Londra Tasarım Festivali’nin Landmark Projeleri arasında yer alarak Bulut’un mimarlıkla sanat arasındaki özgün dilini daha geniş bir izleyiciyle buluşturdu. Red Dot: Design Concept, A’Design Award, Createurs Design Award ve D’Arc: Best Bespoke Art gibi ödüller, bu çizginin yalnızca estetik değil, düşünsel olarak da güçlü olduğunu kanıtlıyor. 2025’te yine Londra Tasarım Bienali’nde yer alan “The Recursion Project: Levh-i Mahfuz” Somerset House’ta yer aldı.

Açık Anıtlar, anıt kavramını sabitleyen, donduran geleneksel anlayışı tersyüz ediyor. Burada anıt; oturulan, dokunulan, etrafında dolaşılan, hatta katılımla sürekli dönüşen bir yapı. Rammed earth yani sıkıştırılmış toprak tekniğiyle üretilmiş formlar, hem kadim bir yapı geleneğine hem de sürdürülebilir bir geleceğe işaret ediyor. Toprağın katmanlarında zamanın, hafızanın ve kolektif izlerin okunabilir hâle gelmesi, Bulut’un işlerini yalnızca mekansal değil, düşünsel bir deneyime dönüştürüyor. The Design Museum’un avlusunda bu formların şehirle kurduğu ilişki, Londra gibi katmanlı bir metropolde “kamusal alan” fikrini yeniden düşünmeye davet ediyor.

Belki de bu sergiyi önemli kılan şey, Melek Zeynep Bulut’un mimari bir nesneyi ya da heykeli değil; bir karşılaşma ihtimalini önermesi. Londra’da, tasarımın en rafine örneklerinin sergilendiği bir kurumda, Anadolu’nun kadim toprağından yükselen bir dilin bu kadar güçlü karşılık bulması boşuna değil. Açılıştan günler sonra müzede dolaşırken, ziyaretçilerin bu yapılara yalnızca bakmadığını; oturduğunu, durduğunu, düşündüğünü görmek, Bulut’un anıt fikrini gerçekten “açtığını” hissettiriyor.

Bugün Melek Zeynep Bulut, Londra’da yalnızca sergi açan bir sanatçı değil; tasarım, mekân ve hafıza üzerine söz söyleyen, bu sözü dünyanın en önemli tasarım kurumlarından birinde görünür kılan güçlü bir isim olarak öne çıkıyor. Açık Anıtlar, bu yolculuğun önemli duraklarından biri ve gelecekte çok daha fazlasını konuşacağımızın da habercisi.

#aktüel
#hayat
#Samed Karagöz