Christie’s’te açılan “Marwan: A Soul in Exile” (Sürgünde Bir Ruh) başlıklı sergiyi henüz görme imkânım olmadı. Ancak bu sergide yer alan birçok eseri daha önce Sharjah’daki Barjeel Art Foundation koleksiyonunda incelemiş; Marwan’ın resimleriyle ilk o zaman derin bir bağ kurmuştum. O yüzlerden birine uzun uzun bakarken, hem bir sanatçının yalnızlığına hem de tüm bir coğrafyanın acısına şahitlik ettiğimi hissetmiştim. Çünkü Marwan, yalnızca bireysel acıların değil, kolektif travmaların da ressamıdır. Köklerinden koparılmış bir hafızanın, yerinden edilmiş bir benliğin ve bölünmüş bir kimliğin taşıyıcısıdır onun tuvallerindeki figürler.
Christie’s’in bu kapsamlı sergisi, sanatçının Avrupa’daki yaşamına, Şam’da geçen gençlik yıllarına ve Arap dünyasıyla olan ruhsal bağlarına ışık tutuyor. Marwan Kassab-Bachi’nin 20. yüzyıl Ortadoğu sanat tarihinde kapladığı yerin hâlâ tam olarak teslim edilmemiş olmasıysa düşündürücü. Ne yazık ki bu durum yalnızca Batı’da değil, bizim coğrafyamızda da geçerli. Türkiye’de, bırakın Arap dünyasının çağdaş sanatçılarının bilinmesini, İran, Ermenistan, Lübnan, Yunanistan gibi “yakın komşularımızın” bile sanatçılarının çoğu, kamuoyunda neredeyse hiç tanınmıyor. Bu kopukluk yalnızca jeopolitik düzlemde değil; kültürel düzlemde de devam ediyor. Ve bu kopukluk, sanat dünyamızı kısırlaştırıyor.
Marwan gibi sanatçılar işte bu kısırlığa meydan okuyan figürler. 1934’te Şam’da doğan Marwan, Suriye’nin çok kültürlü yapısında büyüdü. Genç yaşta Almanya’ya göç etti ve Berlin’e yerleşti. 1960’lardan itibaren figüratif dışavurumculuğun önemli temsilcilerinden biri hâline geldi. Ancak onun resimleri klasik ekspresyonizmin kaba çığlıklarından çok, içe doğru yönelen bir sessizliğin izdüşümüdür. En çok bilinen yapıtlarında devasa yüzlerle karşılaşırız. Bu yüzler bir portreden fazlasıdır; birer topoğrafyadır, iç dünyaların haritasıdır. Marwan’ın “yüzleri” gözle değil ruhla görmeyi gerektirir. Sanki o yüzlerde zamanın içinden geçeriz: Şam’ın dar sokaklarından Berlin’in soğuk atölyelerine, Arap coğrafyasının parçalanmışlık hissinden Avrupa’nın melankolisine kadar uzanan bir iç yolculuğa davet eder bizi.
Marwan, Batı’da yetişmiş bir sanatçı olmasına rağmen, asla köklerinden kopmadı. Sürgünün sanat üzerindeki etkisini, kimlik parçalanmasını, belirsizlikle şekillenen aidiyet duygusunu sanatıyla hep yeniden düşündü. Onun eserlerinde bir yere ait olamayanın yalnızlığı, her yere ait olabilenin çelişkisiyle buluşur. Kendisini ne tamamen Avrupalı ne de yalnızca Arap olarak konumlandırdı. Belki de en çok bu yüzden evrensel olmayı başardı.
Bugün Marwan gibi sanatçılar hakkında yazmak, yalnızca geçmişe bir saygı duruşu değil; aynı zamanda bugüne yönelik bir çağrıdır. Türkiye’de sanat eğitimi alan gençlerin büyük çoğunluğu, kendi bölgesinin çağdaş sanat tarihine hâlâ yabancı. Arap dışavurumculuğundan, İran’daki kavramsa sanatın evriminden, Ermenistan’daki yeni medya sanatçılarından, Lübnan’daki savaş sonrası kuşağın üretimlerinden bihaberler. Oysa bu üretimler, bize hem estetik hem de düşünsel anlamda yeni yollar açabilir.
Bu anlamda, eylül ayında gerçekleşecek İstanbul Bienali’ni özel bir umutla bekliyorum. Küratörlüğünü Christine Tohme’nin üstlendiği bu yılki bienalin, bölgeye dair bir perspektif sunacağına ve Marwan’ın izinden giden çok sayıda sanatçıyı İstanbul’da görebileceğimize inanmak istiyorum. Lübnan’da Ashkal Alwan’ın kurucularından biri olan Tohme, yıllardır Orta Doğu’nun kültürel nabzını tutan, sınırların ötesinde düşünmeyi başaran önemli bir figür. Eğer bu bienal gerçekten bölgeyi odağına alırsa, Türkiye’nin uzun süredir unuttuğu bir şeyi hatırlatabilir bize: Sanat yalnızca Batı’dan ibaret değildir.
Marwan, sürgünde bir ruhun nasıl evrensel bir dile dönüşebileceğini gösteren nadir sanatçılardan biridir. Onun yüzleri, sadece bir bireyin değil, parçalanmış bir coğrafyanın çığlığıdır. Ve bu çığlık hâlâ duyulmayı bekliyor. Dilerim ki İstanbul’daki sanat kurumları, bienaller ve galeriler, Marwan gibi sanatçıları yalnızca anmakla kalmaz, onların temsil ettiği düşünsel ve estetik mirası da hakkıyla taşır. Yoksa kendi içimize kapanır ve dünyaya yabancılaşırız — hem kendimize, hem de komşularımıza.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.