Kapitalizme has yapısal krizler, zamân içinde organik ve plastik kimlikleri de boşa çıkardı. 1980’lerin sonları tam da bu krizlerin derin bir şekilde yaşanmaya başladığı kilometre taşıdır.
Organik kültürlerle bastırılmış bir kültür patlaması
yaşamaya başladık. Buna bastırılmış olanın geri dönüşü de denilebilir. Entelektüel ve ideolojik yeni oluşumlar, cinsiyet, etniklik ve din temelinde bastırılmış kültürleri açığa çıkarma telâşına ve yarışına girdi. Tuhaf olan,
gönderme yapılan ve bastırılmış olduğu düşünülen kültürlerin çok defâ toplulukçu
(komüniteryen) mâhiyetiydi. Daha tuhaf olan ise onların bastırılmışlıklarından arındırılması için, tabiatı icâbı bireyselliğe titizlenen özgürlük kavramının seferber edilmesiydi. Hâsılı burada
orijinal olarak bireysel için olan topluluksal için
seferber ediliyordu.Bilhassa bastırılmış etnikliklerin açığa çıkarılmasında tam da bunu görüyoruz. Bunun adı düpedüz mikro milliyetçilik yapmaktı.
Her mikro milliyetçilik ,veri milliyetçiliğin reddidir
. Ama , sorun,
milliyetçilikten duyulan şikâyetlerin yine milliyetçiliğe tahvil edilmesi
; onun diline indirgenmesiydi. Hâsılı bastırılmış olan bastıranın diline müracaat ediyordu. Hoş, bunu gidermek için gûyâ liberal yumuşatıcılarla bireyin kültürel dünyâsı vurgulansa da bunun özgürlük ile ilişkisini mantıkî olarak kurmak mümkün değildi. Beğenelim veyâ beğenmeyelim;
bireyselleşme, bireyin içine doğduğu topluluktan ,şu veyâ bu mikyasta mesâfe kazanmasını
ifâde eder. Özgürleşmedir bu. Sosyolojik olarak içinde katı geleneklerin ve hiyerarşilerin yüzdüğü topluluk vurgusu ile yan yana getirilmesi nesnel olarak sorunludur. Ama bu durum ,yaşanan esriklik hâlleri içinde , tabiri câiz ise gargaraya getirilmişti. Yine çok tuhaf olan , ortaya çıkan muhalif söylemi taçlandıran kavramın yine kimlik olmasıydı. Kimlik patlamaları , bu esriklikten zihnini kurtarabilmiş bâzı entelektüel çevreler için yeni kabilecilik mânâsına geliyordu. Çokkültürcülük , kültürel demokrasi idealleri sâhada postmodern bedevîlik olarak tecelli etti. Paris kahvelerinde, Kanada üniversite kürsülerinde geliştirilen kimlikçi siyâsetlerin sokakta kan dâvası olarak yankılanır diye yazan Terry Eagleton gibiler haklı çıktı.