Trump bir Cumhûriyetçi. Hâl böyle olunca Türk-Amerikan münâsebetlerinin ehven bir hatta çekilmesi için bir fırsat olduğunu düşünebiliriz.
Ama bunun ön şartı Türkiye-İsrâil münâsebetlerinin normal olmasıdır.
Ama bugün olduğu üzere iki devletin savaşın eşiğinde olması durumunda ise manzara farklılaşır. Bahar hızla kışa dönüşebilir. Buna mânî olabilecek tek gelişme
ABD ile İsrâil arasında bâzı meselelerin
zuhûr etmesidir. Bugün yaşanan tam da budur.
İsrâil faşizan inatçılığının hudutsuz ve kontrol dışı saldırılarının başta Suudi Arabistan olmak üzere zengin Körfezi ABD’ye kaybettireceği bir durum zuhûr ediyor.
Son Katar saldırısı bardağı taşırdı. Suudların Pakistan , aslında Çin ile yakınlaşması ABD’de alarmı çaldırdı. Böyle giderse , ABD’nin Körfezi sâdece Çin değil, son zamanlarda kısmen ayrı kulvarlarda kulaç attığı Britlere de kaptıracağı ortaya çıktı. Trump buna mâni olmak üzere
alelacele bir Gazze plânı
hazırlattı. Bu plânı İngiltere’deki yakın adamı Blair’in riyâsetinde bir Türk-Arap askerî konsorsiyumuna havâle etmek istiyor. Aslında bu,
İngiltere’nin başını çektiği ve Fransa vd Avrupa devletlerinin başlattığı İsrâil’i dizginleme dalgasına
ABD’nin de evet dediği mânâsına geliyor. İngiltere’nin derdi İsrâil’i dizginlemek ve nazlansa da Alaska sonrası hayâl kırıklığı yaşamış olan ABD’yi yeniden Rusya’ya karşı ABD-Avrupa ittifâkına dâhil etmek.
Burada militerleşmekte olan Avrupa’ya , son zamanlarda askerî gücü katlanarak gelişen Türkiye’den tâze kan taşımak niyeti
de var. Türkiye’nin Washington’da gördüğü hüsn-ü kabûlü ve kendisine ehemmiyet verilmesini bu gelişmeler ve niyetler ekseninde değerlendirmek gerekiyor. Diğer taraftan dikensiz bir yol değil bu. Türkiye de herhâlde boş durup bunu seyredecek değil. Masaya kendi taleplerini, bilhassâ da Sûriye ile alakalı olanları getirmiştir. Pazarlık nasıl seyretti, bundan sonra nasıl seyreder, bunları bilmiyoruz. Zamân gösterecek...