Sudan çıkan balık olmak

04:001/05/2025, Perşembe
G: 1/05/2025, Perşembe
Süleyman Seyfi Öğün

İberik yarımadasında meydana gelen elektrik şebekelerindeki bir kesinti çok düşündürücü manzaralar ortaya koydu. Kesinti sonrasında toplumsal hayât tam mânâsıyla felç oldu. Ulaşım ve iletişim durdu. Trafik akışı bozuldu. İşler ve işlemler yürütülemedi. İşin trajikomik tarafı insanların yaşadıkları şaşkınlıklar ve sergiledikleri tuhaf davranışlardı. Bu bana, Türkiye’de 1970’li senelerde yaşanmış olan saatler boyu devâm eden kesintileri hatırlattı. O zamanlar buna alışkındık. Her evde çok sayıda mum

İberik yarımadasında meydana gelen elektrik şebekelerindeki bir kesinti çok düşündürücü manzaralar ortaya koydu. Kesinti sonrasında toplumsal hayât tam mânâsıyla felç oldu. Ulaşım ve iletişim durdu. Trafik akışı bozuldu. İşler ve işlemler yürütülemedi. İşin trajikomik tarafı insanların yaşadıkları şaşkınlıklar ve sergiledikleri tuhaf davranışlardı.


Bu bana, Türkiye’de 1970’li senelerde yaşanmış olan saatler boyu devâm eden kesintileri hatırlattı. O zamanlar buna alışkındık. Her evde çok sayıda mum olur; bâzıları ise aydınlanma için gaz lambalarını hazır tutardı. Zâten memleketteki elektrik üretimi mahduttu. Kesinti başladığında evvelâ kısaca bunun “
umûmî bir arıza mı, değilse hâneye mahsus bir arıza mı olduğu”
araştırılırdı. Bunun için birileri, çok defâ çocuklar buna memûr edilir, pencereden dışarı bakılır vaziyet hemen anlaşılırdı. Eğer hâne dışında mahallede ışıklar yanıyorsa ârızanın hâneden kaynaklandığı anlaşılır, hemen evin sigortaları gözden geçirilir, tâmir edilip ışığa yeniden kavuşulurdu. Eğer mahalle topyekûn karardıysa ârızanın “umûmî” olduğu, çok defâ bilirkişi babalar tarafından ilân edilirdi. Hemen el yordamı ile bir yerlerde kibrit bulunur veyâ babalar çakmaklarını yakar, ortalık bir miktar aydınlatılır; mumlara veyâ gaz lâmbalarına ulaşılır ve etrâfında çeşit çeşit gölgeler büyüten zayıf bir ışıkla aydınlanma ihtiyâcı yeniden temin edilirdi. Doğrusu ben severdim o kesintileri. Hayâl gücümü çalıştırır, duvarlara akseden gölgeleri bir şeylere benzetir, zihnimde hikâyeler üretirdim. Sohbetlerin en koyulaştığı demlerdi o demler. Hattâ kesinti çok uzarsa halka büyür, komşular bile sohbetlere dâhl olurlardı.

1974 Kıbrıs Savaşı sırasında yaşanan mecbûrî karartmaları
da çok net hatırlarım. Mahalle bekçileri sokakları dolaşır, pencere camlarını koyu kâğıtlarla kapatmayanları ikâz ederlerdi. Büyükler kendi aralarında II.Umûmî Harp esnâsında yaşanan karartma hatıralarını paylaşırlardı. Biz de yeni nesiller olarak bu işten nasiplenmiştik.

Elektrik kesintisi olduğu için işler muhtemelen bir miktâr aksardı. Atölyeden, tezgâhtan bozma “fabrikalarda” illâki bâzı sıkıntılar yaşanırdı. Kesintinin, 70’li senelerde artık hayli yaygınlaşmış olan âletlere, meselâ o zamanlar frijder denilen buzdolaplarına, TV cihazlarına, pikap , kaset çalarlara , merdâneli çamaşır makinelerine verdiği zararlar da zaman zaman konuşulurdu. Ama bunlar felâket derecesine asla varmazdı.


1970’lerde Avrupa şehirlerini, meselâ
ışıklar şehri Paris’i, hele hele ABD’deki insafsız elektrik tüketimini
görmüş insanlar oraları ballandıra ballandıra anlatır Türkiye’deki fersizlikten çok şikâyet eder; medeniyet dâiresinde geri kalmışlığımızı biraz da bununla ölçerlerdi. Ama bu anlatıların bir teselli ikrâmiyesi de vardı. Batı’da elektriklerin asla kesilmediği, kazarâ böyle bir şey olursa, kesinti esnâsında tekmil dükkânların yağmalandığı, suç dünyâsının patladığı; Türkiye’de ise saatler boyu devâm eden kesintilerde bile asla böyle şeylerin yaşanmadığı, herkesin evinde kuzu kuzu oturduğu söylenir, bununla da iftihar edilirdi. Züğürt tesellisi makamından;
evet fakirdik ama namusluyduk.
1980’lerde Turgut Özal, “Şehirlerimiz ışıl ışıl olacak” sloganı ile elektirifikasyon işlerini geliştirdi. (Adnan Menderes yolları, Süleyman Demirel barajlarıyla nasıl hatırlanıyorsa Turgut Bey de elektrik sâhasında öyle anılır). Artık elektrik kesintileri nâdirattan olan bir Türkiye’de yaşamaya başlamıştık.

Marx,
üretici güçlerdeki büyük dönüşüm ve değişmelerin târihin ana dinamiğini oluşturduğunu
yazıyordu. Ulûm ve fünundaki gelişmeleri insanlığın hayrına yorması, arkadaşı Engels’in Antidühring’de romantik olarak târif edip lânetlediği bâzı sosyalistlerden kendisini çok berrak bir şekilde ayırıyordu. O bir Aydınlanmacıydı.
Aydınlanma, elektriğin icâdı ile soyut düzleminden çıkıp ete kemiğe bürünüp somutlaşıyordu.
Marx sanâyi kapitalizminin bu gelişmeleri fişekleyen taraflarını da takdir ediyordu.
Teknolojideki ilerlemeleri kamusal fayda ekseninde değerlendiren
bir yaklaşımdı bu. Onun nazarında sosyalizm ise teknolojik gelişmeyi hem özgürleştirecek hem de onun kamusal faydasını maksimize edecek daha ileri bir aşamaydı. Bu yaklaşım zamân içinde kanonik hâle geldi.
Sosyalist pratik teknoloji yarışını en gayrı insânî zemine taşıdı ve bir fetiş hâle getirdi.
I.ve II. Umûmi Harpler,
teknolojinin ölümcül taraflarını
ortaya koydu. Batı’da bâzı entelektüel mihraklar, bilim ve fennin yabancılaştırıcı, ahlâkî tesirleriyle hesaplaştı. Ama sosyalistler, kapitalizmin fişeklediği süreçleri benimsemekten; kraldan fazla kralcı olmaktan asla vazgeçmediler. Netice mâlûm… (Kalkınma fetişizminin kamçıladığı Çin mûcizesi tesâdüf değildir).

Bugün ise başka bir safhadayız. Dijital devrim, veyâ dijital kapitalizm âdeta bir
kara delik
gibi çalışıyor. Maddî ve gayrı maddî, taraflarıyla medeniyetin tekmil birikimini içine alıyor. Bir tarafıyla
insanı müthiş rahatlatıyor; iş ve işlemleri kolaylaştırıyor ve hızlandırıyor
. Bunun büyüsüne kapılanlar, somut dünyânın dışında
dijital yapılar üzerinden paralel bir dünyânın kurulduğunu
görüyorlar. Somut dünyâ sönümlenirken ağırlık kazanan da bu paralel dünyâ. Tuhaf olan, bu gelişmenin
toplumsal ve kamusal faydadan çok bireysel faydalar
doğurması. Diğer bir mesele ise
tekno dinamiklerin ivmesi.
Daha evvelki zamanlarda yeni bir teknolojinin zuhûru için en az bir on sene geçerdi. Yeni teknolojiyi şöyle böyle hazmetmek, nasıl ve nerede tasarruf edileceğini tartışmak için bir miktar zamânımız olurdu. Bugün böyle bir imkânımız yok.
Daha doğarken çok başka şeyleri doğuran ve kendisi çöp olan bir tekno dünyâ
mevcût. Bu hız pek çoğu sanâyi kapitalizmine has
kurumları ve normları boşluğa düşürüyor
. Yasa koyucu akıl hiçbirine yetişemiyor.
Kriminal târihin dijitalleşmesi
anomiyi derinleştiriyor. Dahası târihe müdâhil olmak iddiasındaki
eleştirel entelektüel sermâyeye âvâre kasnak gibi boşa çalışmaya başladı.
Bilgi toplumu epistemolojik bir sakatlanma doğurdu ve zıddına inkılab ederek koyu bir cehâlete dönüştü. En vahimi insanlığın bu süreçleri karşılayışında. 1980’ler
anarko liberalizm veyâ anarkoekonomizmi
nasıl heyecanla kaşıladılarsa, bugün
anarkoteknolojizmi
de aynı şekilde karşılıyor

Gelin görün ki bu sanallaşma bedâvaya olmuyor. Marx işte burada haklı. Hayâtın maddî tarafları nihâî kertede baskın çıkıyor. Elektrik gibi çok maddî bir kaynak olmadan bu sanallık bir anda çöküveriyor. Orada kaybolmuş insanlar ise bir anda sudan çıkmış balığa dönüyor. Aman teknoloji savaşları bize enerji savaşlarını unutturmasın.

#Avrupa
#elektrik
#kesinti