Üçüncü ayakta,
Irak, Sûriye ve Lübnan’ı tamâmen ABD menfaatlerine uygun bir şekilde yeniden düzenlemek ve İsrâil’e entegre etmek
var. ABD, Ortadoğu’da yürütmekte olduğu plânın çok sıkıntılı olduğu coğrafyalar hiç şüphesiz Irak ve Lübnan. Irak’daki elyevm mevcût olan İran nüfûzu tasfiye edilebilecek mi? Irak Kürdistan’ı ile merkezî hükümet arasındaki petrol gelirlerinin nasıl işletileceği meselesi çözülecek midir? Lübnan’da Hizbullah silâhsızlandırılabilecek midir? Gelelim Sûriye’ye.. İşte Türkiye’nin kazandığı ehemmiyetin bir boyutu burada ortaya çıkıyor.
Sûriye’de İran’ın tasfiye edilmesinin doğurduğu boşluğu Türkiye’den başkası doldurabilecek gözükmüyor.
Buna ilâveten, Irak’dan başlayan Kalkınma Yolu olarak bilinen yeni ticâret Yolu için Türkiye tek bağlantı... Katar petrolünün İsrâil ve Sûriye üzerinden tevziaatı öngörülüyor. İşte kilitlenmeler de tam burada başlıyor. ABD, İsrâil ile Türkiye arasında biriken hâlli çok zor olan sorunları çözmek zorunda. Sûriye’nin düze çıkması için bu olmazsa olmaz bir şart. Gelin görün ki İsrâil Sûriye’de neredeyse sıfırlanmış bir Türkiye istiyor. Aşağıda Dürzî, yukarıda ise özerk bir PKK devletini destekliyor. Bu
Sûriye’nin parçalanması olmasa bile Irak gibi istikrarsızlığa sürüklendiği federal bir yapılanma
mânasına geliyor. İsrâil bu talebinde geri adım atmış değil. Atacağını da zannetmiyorum. Türkiye de Fırat’ın doğusundaki PKK oluşumunu şiddetle reddediyor ve
üniter olmasını arzu ettiği bir Sûriye’deki nüfûsunu korumak ve geliştirmek
istiyor. Dünyâ kamuoyuna, Demokrasi ve Kardeşlik açılımı üzerinden meseleye barışçı bir çizgide yaklaştığını anlatmak istiyor. Bu
açılımın üniter bir Sûriye yapılanması ile bitişmezse çok büyük başka meselelere sebebiyet vereceği
de hesâba katılmalıdır. Bu sıkışmışlık içinde eğer ABD iki tarafı tatmin edecek bir formül üretemezse en kötü senaryo devreye girebilir.
En kötü senaryo iki devletin savaşmasıdır.
Elbette ABD bunu prensip olarak istemeyecektir. Bu durumda her şey kontrolden çıkar. Elbette biz de zarar görürüz ama Türk ordusunun savaşma kapasitesindeki hatırı sayılır gelişmeler İsrâil’e bugüne kadar yaşamadığı ağır bedeller ödetir. Daha beteri,
Hindistan-İsrâil hattının Kıbrıs ve Yunanistan’a uzadığını
unutmamak gerekir. Bu çatışma eğer konrolden çıkarsa Yunanistan’ın dâhil olacağı çok âşikârdır. O zaman boyutlarını kestiremem ama Âzerbaycan ve bir ihtimâl Pâkistan ve Hindistan da devreye girecek ve ABD’nin tekmil plânı çökecektir. O hâlde ABD ne yapıp yapıp Türkiye ve İsrâil’i bir çizgide uzlaştırmak zorundadır. Bu da tüccâr zihniyetli bir diplomasinin hâricinde saf bir diplomasi ustalığı gerektiriyor.