Altın savaşı

04:001/11/2025, Cumartesi
G: 1/11/2025, Cumartesi
Taha Kılınç

Sudan, yaklaşık iki yıldır çok kanlı ve vahşi bir iç savaşın pençesinde can çekişiyordu. Ancak hadiseler artık “dünyanın da ilgisini çekecek” boyutlara ulaşmaya başladı. Özellikle Darfur bölgesinden gelen görüntüler, kelimenin tam anlamıyla bir soykırımın yaşanmakta olduğunu gösteriyor. İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiğinin aksine, bu defa Müslüman dünya içinde yaşanan bir mezalim bu. Ölen de öldüren de bu taraftan. Önce vahşetin görünürdeki başrol oyuncusuna, ardından perde arkasındaki destekçisine

Sudan, yaklaşık iki yıldır çok kanlı ve vahşi bir iç savaşın pençesinde can çekişiyordu. Ancak hadiseler artık “dünyanın da ilgisini çekecek” boyutlara ulaşmaya başladı. Özellikle Darfur bölgesinden gelen görüntüler, kelimenin tam anlamıyla bir soykırımın yaşanmakta olduğunu gösteriyor. İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiğinin aksine, bu defa Müslüman dünya içinde yaşanan bir mezalim bu. Ölen de öldüren de bu taraftan.

Önce vahşetin görünürdeki başrol oyuncusuna, ardından perde arkasındaki destekçisine ve onun ana motivasyonuna gelelim:

Hızlı Destek Kuvvetleri’nin komutanı Muhammed Hamîdetî, 1975’te Darfur’un kuzeyindeki Kutum’da dünyaya geldi. Gençlik yıllarından itibaren, mensup olduğu kabilenin bütün erkek üyeleri gibi deve ticaretine soyunarak, zaman içinde Sudan, Çad, Nijerya ve Libya arasında binlerce deveden oluşan kafileleri yönetmeye başladı. Darfur’da iç savaşın patlak vermesinden hemen önce, kardeşlerinin rakip kabileler tarafından düzenlenen bir baskında öldürülmesinin akabinde, kendi silahlı birliğini kurdu.

2003’te Sudan’ın başkenti Hartum’daki merkezî hükümete isyan bayrağı açan kabileler, kısa süre içinde iç savaşa dönüşecek olan ayaklanmayı başlattığında, Muhammed Hamîdetî de emrindeki silahlı gençlerle

birlikte çatışmalara katıldı. Darfur’da Sudan düzenli ordusundan daha fazla etkinlik kazanan bu grup, kendilerine “Cancavîd” denilen

milis güçlerinden oluşuyordu.

“Cancavîd” kelimesinin kökenine ve anlamına dair üç temel izah var. Bunlardan birincisine göre, Cancavîdler, Çad kökenli yağmacı ve soyguncu bir grup; isimleri de yetiştikleri bölgeden geliyor. İkinci açıklama, ismin Hâmid Cancavîd isimli Darfurlu bir eşkıya başından geldiğini gösteriyor. Ve son olarak da –en yaygın atıf bu– Cancavîd kelimesinin, “atlı ve silahlı birlik” anlamında yerel bir sözcükten türetildiği düşünülüyor. Grubun isminin etimolojik kökenine dair tahminlerden hangisinin doğru olduğu bilinmez, ancak gerçek olan şey şu: Muhammed Hamîdetî’nin liderliğindeki Cancavîdler, 2003’te patlak veren Darfur krizinin devamında çok sayıda savaş ve insanlık suçuna imza attı. On binlerce insanın hayatını kaybettiği çatışmalar, bir milyona yakın kişinin de mülteci konumuna düşmesine neden oldu.

Bu süreç içinde diplomatik yeteneklerini de geliştiren Muhammed Hamîdetî, Darfur krizinin zirve yaptığı 2006’da, dönemin Sudan Devlet Başkanı Ömer Beşîr’le Hartum’da bir araya geldi. Sudan hükümeti, Darfur’daki isyanı bastırmak için Cancavîdlerden destek aldığı iddialarını hep reddetmişti. Ancak Beşîr-Hamîdetî görüşmesiyle, bu iddialar da teyit edilmiş oluyordu. Beşîr’in emriyle, Muhammed Hamîdetî’nin komutasındaki birlikler “Sınır Koruma Ordusu” adıyla resmî statüye kavuşturuldu. Ordu, 2011’de adını “Hızlı Destek Kuvvetleri” olarak değiştirecekti.

Zaman içinde Sudan’da “ordu içinde ordu”ya dönüşen Hızlı Destek Kuvvetleri, 11 Nisan 2019’da Ömer Beşîr’in devrildiği askerî darbeye de aktif biçimde katıldı. Ancak Beşîr’i görevden uzaklaştırmak için, Beşîr’i devirenlerin başında, elleriyle besleyip büyüttüğü Muhammed Hamîdetî’nin gelmesi, elbette Sudan’ı yakından izleyenleri hiç şaşırtmadı.

Beşîr sonrası dönemde, Sudan bu defa Arap dünyası içinde bir çatışma sahasına dönüştü. Ülkenin resmî yöneticisi General Abdulfettah Burhan’ı Mısır ve Suudi Arabistan desteklerken, Muhammed Hamîdetî de Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) desteğini arkasına aldı. Şu anda izlemekte olduğumuz vahşet ve mezalim, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin BAE kanalıyla elde ettiği ağır silahlar, mühimmat ve savaş uçakları sayesinde yaşanıyor.

BAE’nin Sudan’daki savaşa bu kadar açık biçimde müdahil olmasının temel sebebi, ülkenin sahip olduğu muazzam altın rezervleri. 2025’in ilk yarısında, Sudan’dan BAE’ye resmî yollarla aktarılan altının miktarı 8,8 ton olarak tahmin ediliyor. Sudan merkezî hükümeti, kendisine karşı savaşan grubu desteklediğini bildiği halde, sırf vatandaşlarının temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için BAE’ye altın satışını sürdürüyor. Ancak daha fazla altının, illegal yollarla Sudan dışına çıktığı, Dubai üzerinden dünyaya arz olunduğu biliniyor.

Sudanlı sivillerin ölü bedenleri üzerinde verilen bu kanlı altın savaşının perde gerisinde, dünyada finans dendiğinde hemen akla gelen o meşhur aktörler de var. Kim olduklarını rahatlıkla tahmin edebilirsiniz.

#Altın
#Politika
#Diplomasi
#Taha Kılınç