Direniş ve kayıt

04:0021/06/2025, Cumartesi
G: 21/06/2025, Cumartesi
Taha Kılınç

Yazmak, şahitlik yapmaktır. İnsan yazarak hem kendi kendinin şahidi olur hem dönemine ve hadiselere şahitlik eder hem de şahitliğini bütün insanlık adına yapar. Tarih kendi mecrasında akışını sürdürürken, insan -adeta coşkun bir selin önüne katıp götürdük-lerinden bir şeyler kapmaya çalışmanın canhıraş gayretiyle- unutmamak ve unuttur- mamak için yazar. Hatta bazen, bizzat kendisi unutulmamak için… Gazze’de, masum bir halkın dünyanın gözleri önünde uğradığı soykırımın en canlı tanıkları olan gazeteciler,

Yazmak, şahitlik yapmaktır. İnsan yazarak hem kendi kendinin şahidi olur hem dönemine ve hadiselere şahitlik eder hem de şahitliğini bütün insanlık adına yapar. Tarih kendi mecrasında akışını sürdürürken, insan -adeta coşkun bir selin önüne katıp götürdük-lerinden bir şeyler kapmaya çalışmanın canhıraş gayretiyle- unutmamak ve unuttur- mamak için yazar. Hatta bazen, bizzat kendisi unutulmamak için…

Gazze’de, masum bir halkın dünyanın gözleri önünde uğradığı soykırımın en canlı tanıkları olan gazeteciler, bir yandan ağır imtihanlarla karşı karşıya kaldılar, bir yandan da yaşananları dünyaya duyurmanın yükünü omuzladılar. Yaptıkları şeyin kıymeti ve önemi, zaman geçtikçe çok daha iyi anlaşılacak.

Merkezi Katar’ın başkenti Doha’da bulunan El-Cezîre Medya Enstitüsü (Al Jazeera Media Institute), Gazze ve Batı Şeria’da ateş çemberinden geçen tam 16 gazetecinin birinci elden gözlemlerini ve tecrübelerini bir araya getirerek “Zulmün Tek Şahidiyiz Biz” üst başlığıyla Arapça ve Türkçe olarak yayınladı. Sağ olsunlar, Türkçe baskının takdim yazısını kaleme alma sorumluluğu da bana tevdi edildi. Okyanusta bir damla misali, böylesi önemli bir işin parçası olabildiğim için kendimi nasipli hissediyorum.

(“Zulmün Tek Şahidiyiz Biz”i şu linkten ücretsiz olarak indirebilir, okuyabilir ve dilediğiniz kişilerle paylaşabilirsiniz: https://bit.ly/3I3ONgr)

Bu sarsıcı tanıklıklarda, şimdiye kadar medyada “haber” olarak gördüğünüz nice hadisenin iç yüzünü ve o an yaşananları, en canlı biçimiyle okuyacaksınız. Belki zaman zaman gözlerinizi kapatıp o sahneleri hayal etmeye çalışacaksınız, belki gözleriniz dolacak ve okumaya ara vermek zorunda kalacaksınız, belki de soykırımın faillerine kızgınlığınız sebebiyle okurken yumruklarınızı sıkacaksınız, gayriihtiyari.

Fakat bu metinler, sadece okuru etki altına almak veya duygusal açıdan doldurmak için kaleme alınmadı. Hepsinden de öte, her bir anlatımdan çıkarılacak temel derslerin düğümlendiği nokta, belki en duru biçimde Emel Habib’in şu cümlelerinde ifadesini buluyor: “Gazetecilik, özü itibarıyla, bir direniş biçimi değil midir zaten? Gerçeğin susturulmasına karşı bir başkaldırı, tarif edilemeyecek korkunçluklar karşısında bile tanıklık etmeye devam etme kararlılığı…” Evet, tam da bu. Okuyacağınız her metin, teker teker, birer direniş ve var oluş destanı.

Tanıklıkların işaret ettiği bir diğer nokta, umut. Onu da, yine Emel Habib’in sevgili kızları öğretsin bize: “Küçük kızlarım Meryem ve Maha beni çağırıyorlar, hemen yanlarına gelmemi istiyorlar. Ne yapıyorlardı, biliyor musunuz? Odalarının enkazından topladıkları parçalarla, oyuncak şehirlerine bir duvar inşa ediyorlardı. Ölümün dişlerinden hayatı çekip almak istercesine…”

Çekilen bütün acılara, yaşanan soykırım ve yok oluşa, şahit olunan trajik öykülere rağmen, direnişi ve umudu korumak, enkazın içinden istikbale bakabilmek ve bir üçüncü nokta daha: Gelecekte bir gün, suçlulardan hesap sorulabilmesi için, her şeyi kayıt altına alıp belgelemek ve hafıza kaybını önlemek. Tıpkı Enes eş-Şerîf’in şu cümlelerinde net biçimde altını çizdiği gibi: “Kimileri “Hiçbir şey değişmemişken, yıkım devam ediyorken bu işi hâlâ neden sürdürüyorsun?” diye soruyor. Cevabım basit: “Belki bir tek görüntü, bir hikâye, yakaladığımız bir an, bir gün bu savaşı bitirecek kıvılcımı yakar.” Ama şu an yakmasa bile, biz tanıklık etmeye devam edeceğiz. Gerçeği belgelemeyi sürdüreceğiz. Ve bu savaş suçlularının faillerinden hesap sorulmasını talep etmeye hiç durmadan devam edeceğiz.”

Türkiye’den Gazze’ye bakanların en çok sorduğu soru şudur: “Filistinliler, tüm bu yaşananlara rağmen, direniş azimlerini ve geleceğe dair umutlarını korumayı nasıl başarabiliyor?” Öyle ya, biz olsak kim bilir kaçıncı günde ve yolun bilmem neresinde dökülür kalırdık.

Elinizde tuttuğunuz kitap, farklı boyutları ve derinlikleriyle işte bu sorunun cevabı olarak okunmalı. Ve aynı zamanda, aktardığı şahitlikler üzerinden, insan onuruna yaraşır şerefli bir hayatın nasıl yaşanacağına dair

dört dörtlük bir yol haritası olarak...

#Filistin
#Toplum
#Gazze
#Taha Kılınç