Bölgesel konjonktür ve Terörsüz Türkiye

04:0022/05/2025, Perşembe
G: 22/05/2025, Perşembe
Turgay Yerlikaya

Birkaç yazı ile terörsüz Türkiye’nin farklı dinamikleri üzerine bir tartışma yapıyorum. Bu yazı dizisi ile amacım, Türkiye’nin terör örgütü PKK ile mücadelesini mutlak biçimde nihayete erdirecek koşulların nasıl oluştuğu ve bu sürece hangi parametrelerin etki ettiğini ortaya koyabilmek. İlk evrede, Türkiye’nin güvenlik bürokrasisi ve terörle mücadeledeki doktrinel değişiminin yarattığı etkiye değinmiştim. Sonraki yazıda ise bu sürecin şekillenmesinde siyaset kurumunun etkileri üzerine bir tartışma

Birkaç yazı ile terörsüz Türkiye’nin farklı dinamikleri üzerine bir tartışma yapıyorum. Bu yazı dizisi ile amacım, Türkiye’nin terör örgütü PKK ile mücadelesini mutlak biçimde nihayete erdirecek koşulların nasıl oluştuğu ve bu sürece hangi parametrelerin etki ettiğini ortaya koyabilmek. İlk evrede, Türkiye’nin güvenlik bürokrasisi ve terörle mücadeledeki doktrinel değişiminin yarattığı etkiye değinmiştim. Sonraki yazıda ise bu sürecin şekillenmesinde siyaset kurumunun etkileri üzerine bir tartışma yaparak demokratikleşme perspektifi ve ekonomik kalkınmanın, terör örgütünün “meşruiyet alanı” ve istismar kanallarını ortadan kaldırdığı ve fesih koşullarını büyük ölçüde oluşturduğunu iddia ettim.

BÖLGESEL KOŞULLAR

Terör örgütünün geçmiş tecrübelerden farklı olarak bugün koşulsuz silah bırakıyor olmasını temin eden parametrelerden biri de bölgesel ve uluslararası konjonktür. Türkiye’nin artan önemi ve küresel siyasette oynadığı role paralel olarak şekillenen bu olgu, birçok yönüyle incelenmeye değer. Bilindiği üzere terör örgütünün Irak ve Suriye gibi alanlardaki etkisi ve özellikle Avrupa’daki diasporanın varlığı, örgütle mücadeleyi zorlaştıran bir etki yaratıyordu.

Özellikle Suriye’deki varlığı ve iç savaş neticesinde örgütün ABD desteğiyle farklı bir hüviyet kazanması, süreci doğrudan etkilemiştir. Baba Esed döneminde başlayan ve iç savaş sürecinde farklı saiklerle devam edegelen bu destek, 8 Aralık Halk devrimi ile önemli ölçüde kesilmiştir. Türkiye’nin 2012’den bu yana Suriye’de, tarihin doğru tarafında durmuş olması, bundan sonra oluşabilecek tehditlerin bertaraf edilmesinde Suriye’nin desteğini de kolaylaştırmaktadır. Suriye sahasındaki bir diğer unsur ise ABD’nin DAEŞ’i gerekçe göstererek PYD’ye verdiği desteğin aynı oranda devam etmemesi ve Suriye sahasında Türkiye’nin hassasiyetlerini daha fazla önemsemesi.

Bölgesel açından PKK’yı etkileyebilecek bir diğer unsur ise Irak hükümeti ile ilişkiler ve bölgesel yönetimle kurulan diyalog. Son dönemde Kalkınma Yolu üzerinden ortaya çıkan pozitif tablo, PKK’nın Irak açısından bir güvenlik tehdidi olarak kabul edilmesinin yolunu açmış ve örgütün faaliyetleri yasaklanarak Irak’taki etki alanı daraltılmıştır.

Diplomatik ve ekonomik ilişkilerin yanı sıra Pençe-Kilit operasyonuyla kilidi kapatma noktasına gelen Türk Silahlı Kuvvetleri etkisi, örgütün alanını önemli ölçüde etkilemiştir.

İSRAİL YAYILMACILIĞI

Son dönemde bölgenin bütünü açısından bir tehdit olan İsrail yayılmacılığı da fesih koşulları açısından önemli bir parametre. İsrail’in Gazze soykırımıyla çok açık biçimde görülen uluslararası hukukun işlevsizliği sorunu, devletlerin bu tür güvenlik tehditlerine karşı kendi güvenlik kapasitelerini ve güçlerini artırmaları gerektiğini icbar etmiştir. İsrail’in Lübnan ve özellikle Suriye’deki işgalci pratikleri de dikkate alındığında, bu zorunluluğun ne denli önemli olduğu da çok daha somut biçimde görülmüş oldu.

Farklı parametrelerin fesih koşullarını oluşturmadaki payı ile birlikte hiç kuşkusuz bir bütünleşme ve ortak irade vurgusu da bu sürecin en önemli unsurlarındandır.
Öcalan, örgütün talep ve motivasyonlarının güncel uluslararası siyasetin gerisinde kaldığı ve söz konusu taleplerin bugünkü Türkiye’de anlamsızlaştığı ve bir fesih marifetiyle devletle bütünleşme yaşanmasının altının çizilmesi, bir yönüyle birlikte yaşama iradesine de sahip çıkmak anlamına geliyor. 27 Şubat tarihçi çağrıda Öcalan’ın son iki yüzyıllık kapitalist modernleşmeye yönelik vurgusu ve emperyalist tehdide değinmesi bu konudaki motivasyonda açık bir irade beyanıdır aynı zamanda.
Son dönemde Lozan üzerinden yapılan tartışmaları da paranteze alacak olan bu irade beyanı, Türk-Kürt kardeşliğine yönelik bir pozisyon. Lozan’a dahil olmama noktasındaki motivasyon, Kürtlerin bu toprakların asli ve kurucu unsuru olduğu gerçeğini göstermekte ve bin yıllık kardeşlikte ortak paydada buluşulduğunu ifade etmektedir.
Kürtlerin bir fırsatı kaçırdığı argümanı üzerinden Lozan koşullarına atıf yapmak, Türkiye’nin bugünkü projeksiyonu ve Kürtlerin o vizyondaki karşılığını da anlamamak demektir.
Bugün bu konjonktürde siyasete düşen görev, toplumsal desteği artıracak bir farkındalık üretmek ve tedirginlikleri izale edebilecek bir müzakere zemini kurmaktır.
#Terörsüz Türkiye
#konjonktür
#Turgay Yerlikaya