Dış müdahale ve Nobel'e dair

04:0016/10/2025, Perşembe
G: 16/10/2025, Perşembe
Turgay Yerlikaya

Kissinger ile prestij sorunu yaşayan Nobel Barış Ödülü, Obama sonrasında hayal kırıklığı yaratmıştır. Her iki ismin de herhangi bir barışa katkı sunmak bir kenara, çatışma iklimini artıcı aksiyonlara imza attıkları ve dünyanın daha müreffeh bir yer olmasını engelledikleri rahatlıkla söylenebilir. Son dönemde Trump’ın ısrarlı biçimde biraz da kişisel hırs ve gerekçelerle (Obama takıntısı) bu ödülü hak ettiği ile ilgili demeçleri, ödülün kime verileceği ile ilgili merakı daha fazla artırdı. Ve nihayet

Kissinger ile prestij sorunu yaşayan Nobel Barış Ödülü, Obama sonrasında hayal kırıklığı yaratmıştır. Her iki ismin de herhangi bir barışa katkı sunmak bir kenara, çatışma iklimini artıcı aksiyonlara imza attıkları ve dünyanın daha müreffeh bir yer olmasını engelledikleri rahatlıkla söylenebilir. Son dönemde Trump’ın ısrarlı biçimde biraz da kişisel hırs ve gerekçelerle (Obama takıntısı) bu ödülü hak ettiği ile ilgili demeçleri, ödülün kime verileceği ile ilgili merakı daha fazla artırdı. Ve nihayet ödül, Trump’a tevdi edilmese de aşırı Trump yanlısı bir siyasetçiye verildi ve Nobel’e dair gündem yeniden alevlendi.

Venezuelalı muhalif siyasetçi Maria Corina Machado’nun Nobel Barış Ödülü’nü almasının ardından hem içeride hem de dışarıda çok yoğun bir tartışma yaşandı. İçeride “dış müdahale” çağrısı ve bu çağrının anlamı üzerine yoğunlaşan tartışma dışarıda daha çok Machado’nun İsrail ve Trump’a müzahir tavrı üzerinden ilerledi. Maduro’ya karşı kronik muhalefeti ve iktidarın dış destek marifetiyle devrileceği ile ilgili düşünceleri ile öne çıkan Machado’nun, bu ödüle layık görülmesi ne anlama geliyor? Batı dünyası için bir otorite olan ve Trump için bile bir takıntı haline gelen barış ödülü neden başka bir isme değil de hem ABD hem de Batı açısından kahraman olarak görülen bir politikacıya verildi.

Batı’da her türlü direnişe yönelik genel bir pozitif ön kabul var. Otoriteden kaynaklı olduğu düşünülen sorunlara yönelik her türlü direniş ve başkaldırı, kutsanması gereken bir tutum olarak öne çıkarılmaktadır. Romance of resistance olarak (direniş sevdası) olarak kavramsallaştırılan bu durumda, isyan ya da direniş, ne olduğuna ya da niteliğine bakılmaksızın sahiplenilmekte ve otoritenin kendisi, meşruiyeti sorunlu bir alan olarak görülmektedir. Bu, kimi zaman etnik menşeli bir terör örgütünün ulus devlet talebi şeklinde karşımıza çıkan bir isyan olabildiği gibi kimi zaman da seçilmiş bir iktidara karşı gündeme gelen karşı devrim hareketleri olabilir. Nihayetinde bu tür aksiyonlar, otoriteden kaynaklı sorunları bertaraf etme metodu olarak genelde şiddeti benimser ve buna rağmen kutsanır.

Bu nedenle Maduro iktidarına karşı, BM müdahalesi için arka kapı diplomasisini sıklaştıran Machado’nun son dönemde Netanyahu ile geliştirdiği sıkı ilişki, üzerine düşünülmesi gereken bir konu. Likud Partisi ile yoğun ilişkilere sahip olan Machado’nun Gazze konusundaki tutumu da dikkate değer. Maduro’nun 7 Ekim sonrasında, küresel vicdanın sesi olan İsrail karşıtı bloka katılması, onun ABD ve İsrail’in kadrajına daha sık girmesine neden oldu. Peki Machado sadece direniş performansı üzerinden mi taltif ediliyor yoksa Batı ve İsrail ile geliştirdiği ilişkilerden ötürü mü Nobel alıyor? Direniş’e olan yoğun sempatinin dışında, bu ilişkilerin hiç kuşkusuz çok önemli bir payı var.

DIŞ MÜDAHALE TALEBİ

Türkiye’de dış müdahale talebi üzerinden iç politik gündemin konusu haline gelen Machado, beklenenin ötesinde bir ilgiye mazhar oldu. Kendisini Machado ile özdeşleştiren siyasetçiler onu, yönteminden bağımsız biçimde taltif etmekte ve kendi hikayeleriyle onun biyografisi arasında bir özdeşlik kurmaktadır. Machado’yu özgür ve demokratik toplumların teminatı olarak takdim eden bu özdeşlik algısı, kendi başına bir meşruiyet sorunu hiç kuşkusuz.

Fakat bu tür dış müdahaleler ile iktidarı devirmek ya da iktidarın uluslararası sistemdeki yerini sorunsallaştırarak onu izole etmek sadece bugünün meselesi değil. Son iki yüzyıllık modernleşme sürecimizin farklı evrelerinde görülen bu siyaset biçimi, bugüne kadar muhtelif damarlar üzerinden süregelmiştir. Bu sebeple Türk modernleşmesi, belirli pratik ve siyaset yapma tarzları üzerinden süreklilikler göstermekte ve bu süreklilikler bazı kanallar aracılığıyla tevarüs edilerek yeniden ve farklı formlarda üretilebilmektedir.

Henüz Cumhuriyete geçilmeden önce belirgin bir tutum haline gelen dış müdahale talebi, 1902 yılında yapılan Jön Türk Kongresinde tartışılan en önemli başlıklarından birisi idi. Şükrü Hanioğlu’nun “Preparation for a Revolution: The Young Turks, 1902-1908” başlıklı kitabında ayrıntılı biçimde aktardığı bu kongre, Jön Türklerin, Abdülhamit idaresine karşı bir dış müdahale talebini dile getirdikleri ve bu konuda ayrışmalar yaşadıkları bir süreç. Sert tartışmaların yaşandığı söz konusu kongrede, Prens Sabahattin’in başını çektiği bir grup, Ermeni ve Arnavut grupların dışında özellikle İngiltere ve Batılı devletlerin desteği alınarak Abdülhamit’in devrilmesini talep etmiştir. İktidarı değiştirmenin, ancak bir dış yardım ile mümkün olabileceğini düşünenlerin bugünlere kadar oluşturduğu izlek, zaman zaman milli mücadelede manda ve himaye ile zaman zaman da iktidara yönelik dış baskının yoğunlaştırılması üzerinden ilerlemektedir.

2. Meşrutiyetin öncesinde belirginleşen ve Milli Mücadele yıllarında farklı formlarda kendisini gösteren dış destek ya da müdahale talebinin bugünlere kadar ulaşıyor olması, hatların ne denli canlı olduğunu da göstermektedir. Hendek terörü sürecinde, Türkiye’yi uluslararası mahkemelerde yargılatmak ve bir dış müdahale imkanı oluşturmak ile iktidarın mümkünse devrilmesi değilse tedip edilmesini arzulamak, ya da iktidarı Batı’da sorunsallaştırarak bir meşruiyet tartışması yaratmak bugünün Türkiye’sinde ne anlam ifade ediyor diye biraz daha düşünmek gerekiyor.

#Nobel Barış Ödülü
#Maria Corina Machado
#Donald Trump