Türkiye’de sosyalist enternasyonal üzerinden gündeme gelen konular içerikten ziyade güncel politik hadiselere indirgenmektedir. Öyle olmasaydı toplantıda ana temalar olarak öne çıkan Batı’daki aşırı sağ ve popülist trend ile neo-liberal ekonomi politikalarına ilişkin sorunlar daha fazla tartışılırdı. Bir bütün olarak, İstanbul merkezli toplantı üzerinden yapılan tartışmalara bakıldığında, enternasyonalin dünyadaki ana akım siyasete etki edebilecek vizyon ve politik etkiden uzak olduğu ve bunda da büyük ölçüde bu kurumsallık içinde yer alan aktörlerin payı olduğu görülmektedir.
Sol ve sosyalist aktörlerin kendi içlerinde enternasyonalin fonksiyonuna dair yaptığı eleştiriler bir kenara örgütün yeni dünyadaki rolü ve CHP’nin bu roldeki etkisi de oldukça muğlak. Söz konusu örgütün bir bileşeni olan CHP’nin bu yapıya ideolojik ve düşünsel anlamda ne kattığı ya da bu yapının ideolojik formasyonuyla ne denli örtüşüp örtüşmediği üzerine düşünmek gerekiyor. Öyle ki CHP Türkiye’de ilerleme ya da sol üzerinden değil statüko ve direnç üzerinden ele alınan bir kurumsal kültür üretti ve siyasetini buna göre programladı.
Toplantı üzerinden en fazla gündem olan meselelerden birisi de kültür politikalarına dair düşüncelerdi. Özellikle kültür ve hegemonya ilişkisine dair yapılan değerlendirmeler, sol ve sağ arasında var olduğu iddia edilen kalın çizgiler üzerinden ele alınmış ve oldukça özcü bir açıklama modeliyle, solun kültürel hegemonyasının sarsılmaz olduğu iddia edilmiştir. Kültürel hegemonya tartışmasını Türkiye’ye teşmil ettiğimizde, şu soruyu sormak anlamlı hale geliyor. Gerçekten de sol Türkiye’deki kültürel vasatta hegemon mudur?
Eskilerin ifadesiyle rıza yerine tecebbür siyaseti izleyen sol, toplumsal düzlemde karşılık bulan ve ortak duyuya dönüşen bir kültürel hegemonya tesis edememiştir. Bu nedenle kültürel hegemonyayı birkaç sermaye grubunun girişimiyle kontrol edilen kültür ve sanat alanı olarak düşünmek hegemonyanın ruhu ve yansımalarını anlamamak anlamına gelir. Nihai kertede hegemonya Gramsci’nin de dediği gibi bir tür rızaya dayalı üstünlüktür ve rıza olmaksızın herhangi bir hegemonyadan da bahsedilmesi mümkün değildir.
Peki o zaman neden toplantıda, “Bugün sağın elindeki temel araçlar din, milliyetçilik ve sermayedir. Solun ise tek bir silahı vardır: Kültür. Sağ ideolojiler hiçbir zaman kültürel üstünlük kuramazlar” gibi bir özcü değerlendirme yapıldı. Bu değerlendirmenin Türkiye boyutu düşünüldüğünde sol’un kültürel anlamda iktidar olduğu gibi ön kabulle karşılarız. Halbuki vaktiyle çerçevesi ve sınırları çizilmiş kültür-sanat alanını kontrol etmekle bu alandaki çıktıları geniş kitlelere aktarmak ve onlarda bir rıza üretmek noktasında derin bir ayrım vardır.
Bu ayrım idrak edilemediği takdirde sol ve kültürel üstünlük arasında kurulan retorik bağın gerçeklikle ilgili olmadığı da anlaşılmayacaktır. Bugün sosyalist enternasyonale iştirak eden aktörlerin dünya siyasetini okumaktaki yetersizlikleri ve yeni bir model ortaya koyamamaları, kısır ve özcü bir tartışma yapmalarına neden olmakta ve bu tartışmalar gündelik ve politik gerçeği karşılayamamaktadır.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.