İsrail’in Doha saldırısı bölge jeopolitiğinde ciddi kırılmalara yol açıyor. Bunun hem Körfez ülkelerini hem İsrail’i hem de Türkiye’yi yakından ilgilendiren sonuçları olacak. Somut yansımalarını (Arap NATO’su tartışmaları, Doha’da gerçekleşen İİT-Arap Ligi Zirvesi vs) görmeye başladık. Bu tablo ışığında Türkiye’nin de Suriye’de makas değiştirmeye hazırlandığını hissediyorum. Devam etmeden önce Doha ile ilgili bazı hususları vurgulamam gerekiyor.
İsrail’in o saldırıyı nasıl gerçekleştirdiğine ilişkin bir çok tartışma yapılıyor. İsrail basını, saldırının gerçekleşme şeklini anlatırken “İsrail’in yüksek teknolojisini” bilhassa vurguladı. Görünmez uçaklardan, hassas mühimmatlardan bahsedildi. Ancak Hamas müzakere heyetinin saldırıdan kurtulduğu anlaşılınca rüzgâr tersine döndü.
İsrail ısrarla bu saldırıyı “uçaklarla” yaptığı izlenimi oluşturuyor. Saldırıyla ilgili ilk açıklama “S. Arabistan ve BAE hava sahasını ihlal etmedik” şeklindeydi. Bu konuda en net haber Wall Street Journal’dan geldi. Gazeteye göre İsrail’e ait 12 savaş uçağı, Doha’yı Kızıldeniz’den uzun menzilli hassas balistik füze ateşleyerek
hedef aldı.
Ancak bazı şüpheler var. Bu şüpheleri dile getirenler diyor ki… “Radarlarda uçak tespiti yok. Uçak olsaydı Katar, S. Arabistan -en azından füzeler ateşlendiğinde- görürdü. Bu kadar uzun mesafeden füze kullanımı da bir risktir, füze başka binaları vurabilir. Katar Başbakanı dedi ki… ‘Tespit edemediğimiz bir silah kullanıldı.’ O halde Doha saldırısı içeriden, sabotaj yoluyla mı yapıldı? MOSSAD ajanlarının İran’a saldırıları dikkate alınırsa hayatın olağan akışına aykırı değil.” Bu şüphelerin üzerinde durulmalı.
İsrail Başbakanı Netanyahu “Katar ve bazı ülkeler” derken isim veremiyor ama Türkiye’yi işaret ettiği ortada. Türkiye’yi askeri yöntemlerle hedef almak İsrail’in boyunu aşar. Ancak dikkatli olmak gerekiyor. Uzmanlar diyor ki… “Farklı alanlarda çalışmamız lazım: Siber güvenlik, 5‘inci kol faaliyetleri, sabotaj ve suikast girişimleri, fay hatlarını tetikleyecek gelişmeler, SDG/PKK, Yunanistan-Kıbrıs… İsrail, bazıları üzerinde zaten çalışıyor ama hamle dozu mutlaka artacaktır.”
Doha saldırısının Körfez ülkelerine öğrettiği şey ABD’nin İsrail saldırganlığına karşı koymaması, koymak istememesidir. Bu, bölgede yeni ittifaklar ve yeni bir güvenlik mimarisine yol açacak. Deniyor ki… “Körfez ülkeleri Çin ve Rusya’ya yaklaşarak ABD’yi ürkütmek istemez. Bu yüzden Türkiye, Pakistan gibi ülkelerle işbirliği derinleşecek.”
Bir önceki yazımda Arap Birliği Konseyi’nin aldığı “Ortak bölgesel güvenlik vizyonu” kararına işaret etmiş, Arap NATO’su mu geliyor diye sormuştum. Bu yazıdan bir gün sonra bölge medyası, Mısır’ın müşterek savunma gücü oluşturmak için arayışta olduğunu yazdı. Bölge ülkelerinin farklı çıkarları ve düşük askeri kapasiteleri düşünüldüğünde -Gazze hariç- uygulanabilirliği zor bir proje bu. Ama uygulanırsa bu gelişmeyi çok kutuplu dünyanın yeni bir tezahürü olarak okuyacağız.
Yine de Mısır’ın konuyu muhataplarıyla istişare ettiği anlaşılıyor. Peki, konu Ankara’nın gündemine getirildi mi? Kaynaklarıma sordum, bir dönüş olmadı. Ne olursa olsun, Körfez ülkeleri güvenliklerini sağlamak için Ankara ile yakın temas kurmak zorunda. Gelişen savunma sanayisi ile Avrupa’nın güvenlik mimarisine katkı sunan Ankara’nın benzer bir rolü Körfez’de oynaması etki alanını genişletecek, nüfuzunu artıracaktır. İsrail, Türkiye’yi Suriye ve Doğu Akdeniz’de sıkıştırmaya çalışırken, Türk nüfuzunu arka bahçesinde görebilir.
Terörsüz Türkiye süreci tüm bu gelişmelerle etkileşimde. Bu konuda bir iyi bir de kötü haberim var. İyi haberle başlayalım: PKK’nın Kandil dışında, Sincar ve Mahmur Kampı’ndaki varlığı da yakından izleniyor. Sincar önemli. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizim için Kandil neyse Sincar da odur” demişti. Burada yaşanacak gelişmeler Terörsüz Türkiye sürecinin gidişatıyla ilgili de fikir verecekti. Bölgeden gelen haberlere göre… Irak güvenlik birimleri (yaklaşık 11 bin kişi) Sincar’a konuşlandı. Suriye-Irak sınırındaki tüm PKK kontrol noktaları Irak güçlerine devredildi. Bu çok önemli ve pozitif bir gelişmedir.
Kötü haber ise şudur: SDG, 10 Mart’ta Şam’la yaptığı anlaşmaya uymuyordu. Daha ileri gitti. Suriye hükümet müfredatının kısmen kullanımı anlaşmasını iptal etti. Deyrizor ve Halep bölgesinde başlayan düşük yoğunluklu çatışmalar göz önüne alınırsa, SDG’nin Şam’la köprüleri atmaya hazırlandığı söylenebilir. Suriye lideri Şara’nın “Bir karış toprağımızdan vazgeçmeyiz” vurgusunu bu kapsamda okuyun.
Anlaşılıyor ki… Trump’ın Doha saldırısına dur dememesi SDG’yi biraz daha cesaretlendirdi. Trump yönetimi İsrail’in suyuna girdiğine göre SDG meselesini Washington’la konuşmanın bir anlamı kaldı mı? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda yapması muhtemel görüşmeler gidişatı belirleyecektir. Ankara’nın Suriye’de diplomasiye öncelik tanıyan makası değiştirme noktasına geldiğini düşünüyorum. Arka planda işaretleri gelmeye başladı.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.