Cizre’de Şeyhu’l Aşk Melayê Cizîrî Sempozyumu ve Barzani’nin katılımı

04:003/12/2025, الأربعاء
G: 3/12/2025, الأربعاء
Yasin Aktay

Beylikle padişahlığın bir tüy kadar yok değeri Mela’nın yanında Mülk-ü cihana değişmem, sevgiliden gelirse bir zerre inayet Bu sözler geçtiğimiz hafta sonu Cizre’de Şırnak Üniversitesince düzenlene Uluslararası Melayê Cizîrî Sempozyumunun tanıtım afişinde yer alan Mela’ya ait beyit. Daha önce Melayê Cizîrî için üç defa düzenlenen sempozyumun dördüncüsü olarak ve “Melaye Cizîrî’in Ahlak Anlayışı” temalı olarak gerçekleşti sempozyum. Cizîrî’nin dizelerinde “Mela” (âlim, arif, hakikat bilgisi taşıyan)

Beylikle padişahlığın bir tüy kadar yok değeri Mela’nın yanında
Mülk-ü cihana değişmem, sevgiliden gelirse bir zerre inayet

Bu sözler geçtiğimiz hafta sonu Cizre’de Şırnak Üniversitesince düzenlene Uluslararası Melayê Cizîrî Sempozyumunun tanıtım afişinde yer alan Mela’ya ait beyit. Daha önce Melayê Cizîrî için üç defa düzenlenen sempozyumun dördüncüsü olarak ve “Melaye Cizîrî’in Ahlak Anlayışı” temalı olarak gerçekleşti sempozyum. Cizîrî’nin dizelerinde “Mela” (âlim, arif, hakikat bilgisi taşıyan) makamı, dünyevî otoritenin üstünde tabi. Bu, Kürt–İslam toplumlarında geleneksel olarak ahlak ve siyaset arasında cari olan bir dengenin en iyi ifadesi. Alimlerin manevî otoritesi beylerin/padişahların siyasal gücünün her zaman üstünde. Bugünlerde siyasetin ahlaktan, ahlakın da siyasetten arındırılmaya çalışıldığı, belki günümüzün Kürt bilgelerinden Vahdettin İnce’nin yakıştırılmasıyla iki önemli eylem ve değer arasındaki sıla-i rahimin kesilmiş olduğu zeminde bu sılayı yine bir başka Kürt bilgesi Melayê Cizîrî’nin çağrısı kurabilir mi?

Bazı insanlar günlük siyasete girmiş insanları “kötü yola düşmüş” gibi görür, ama işleri düştüğünde de siyasetçiden medet ummaktan geri durmaz. Bu, siyasetin kuşkusuz çok dar bir tasavvuru. Siyaset kuşkusuz bunun çok ötesinde bir insani varoluş düzeyi, yeryüzünü imar etmeye dönük bir irade, dünyanın çıkmış çivisini yeniden yerine oturtma, yeryüzünü ıslah etmeye yönelik girişimleri de dışlamaz. Dışlamamak ne kelime, bütün bunları da ancak siyasetle yapabilirsiniz ki bu zeminde siyaset ve etik birbirinden ayrılamaz.

Yine de siyasetin sağladığı makamlar taşıyıcılarına çok ağır gelebilir. Hissedilen iktidar insanı çok kolay gaflete ve dalalete düşürebilir. Onun için bir cihat olarak siyasette de nefisle mücadele dünyanın imarı ve ıslahı mücadelesinden ayrılmamalı. Melayê Cizîrî’nin biraz da kinik bir tutum çağrıştıran sözleri anti-siyaset olarak değil belki bir siyaset terbiyesi olarak da okunmalı.

Bu yılın Melayê Cizîrî Sempozyumunda “ahlak” teması öne çıkarıldı, ama önceki üç sempozyum sırayla Aşk, Varlık Bilimi (ontoloji) ve Bilgi Bilimi (epistemoloji) temalarıyla gerçekleşmiş. İlk Sempozyumun Aşk temalı olması Melayê Cizîrî’nin meşhur divanındaki güçlü aşk edebiyatından ve asırlarca Kürtler arasında çok sayıda aşk hikayesine, dengbejlerin edebiyatına ve müziğine ilham vermiş olmasından. Melayê Cizîrî’nin tek başına varlığı belki Ahmedi Xani ile birlikte Kürt kültürel kimliğinin ve varlığının en güçlü delillerinden. Bir medrese hocası ve İslam ilim ve kültürünün de Kürtler arasında köklerini izleyebileceğimiz önemli sembol bir isim. Bu ismin bir üniversite tarafından arka arkaya 4 yıldır bir sempozyuma konu olmasında, Türkiye’den ve dünyanın birçok ülkesinden çok sayıda değerli akademisyen, yazar ve araştırmacının çalışmalarına konu olmasında üniversitenin çok büyük bir payına dikkat çekmek isterim: Türkiye’de 2007 yılından sonra her ile açılan üniversitelerin böyle bir işlevi var. Her ilin saklı değerlerini, tarihlerini bir düşünce ve kültür arkeoloğu titizliğiyle keşfedip açığa çıkarmak gibi bir işlev. Bunun, ülkenin sembolik, folklorik, kültürel sermayesini böylece zenginleştirici bir rolü olduğu bu örnekle bile o kadar açık ki. Önceki sempozyumlarla birlikte şimdiye kadar yüzlerce araştırmacı Melayê Cizîrî’ye ilgi duydu, onun aşkından, aşkla ilgili edebiyatından esinlenerek nice güzel eserler ortaya koydu.

Cizre’de Kaymakamlığın ilk defa bu yıl, sempozyuma da denk getirecek şekilde düzenlediği Kitap fuarında Ömer Hattapoğlu’nun üç ciltlik bir Melayê Cizîrî Romanı var mesela(toplamı yaklaşık 1400 sayfa) . Mela’yı “Şeyhu’l Aşk” diye takdim ettiği kitabın ilk cildinin başlığı Leyla Me, ikincisi “Yakup ve Dilan Aşk Destanı”, üçüncüsü ise “Saf Aşk Benim” başlığı taşıyor. Melayê Cizîrî’nin ilhamıyla ortaya çıkmış harika bir edebiyat.

Cizre kaymakamı Ahmet Vezir Baycar sempozyuma ev sahipliği yapıyor ama bilhassa ilk defa bu yıl düzenlenen kitap fuarına çok önem veriyor. Konuklarla bizzat ilgileniyor ve yapılan faaliyetin verimli geçmesi için büyük bir çaba sarf ediyor. 200 bine yaklaşan nüfusuyla Cizre’de fuarın ilk defa yapılabiliyor olması tabii ki düşündürücü ama şimdi “Terörsüz Türkiye” iklimi içinde mümkün olan bu fuar bu iklimi çok daha iyi besleyecek bir adım olarak düşünülüyor. Fuara halkın, öğrencilerin yoğun ilgisini bizzat gördük, Cizreli yazarlarla (Ömer Hattapoğlu, Muaz Varol, Ramazan Temelkuran, Maral Xazal ve burada ismini alamadığım birçok yazarla) buluştuk, kitaplarını aldık sohbet ettik ve okurlarla bir güzel söyleşide bulunduk.

Melayê Cizîrî Sempozyumunun bu yıl ülke gündemine daha yoğun gelmesi Mesut Barzani’nin de sempozyuma davet edilişi ve onun da aralarında bakanların da bulunduğu kalabalık bir ekiple birlikte bu davete icabet etmiş olması. Onun ziyaretiyle ilgili medyadaki yansımaları anlamakta zorlandığımı söylemem lazım. Vahdettin İnce yazısında bu ziyaretin anlamını çok iyi anlatmış. Kim ne derse desin Barzani bölgede çok seviliyor. Bu sevgiyi, bu ilgiyi sempozyum esnasında bizatihi gördüm, müşahede ettim. Belki aşırı sayılabilecek güvenlik önlemleri ona yönelen ilginin aşırı bir izdihama dönüşmesini engellemeye dönüktü. Bu aşırı ilgi de vardı ve güvenlik açısından ciddi açıklar oluşturabilecek durumdaydı. O yüzden orada bu güvenlik önlemlerini fazla diye değil sadece yeterince organize olmamak dolayısıyla eleştirebilirdim. Kendisinin veya herhangi bir organizasyonun önceden böyle bir çağrısı, hazırlığı yok üstelik. Olabildiğince doğal bir ilgi. Zaten kendisinin bu ilgiye bir politikacı gibi cevap verip bir şov yapacak, kalabalıklarla coşturucu bir etkileşime girecek bir mizacı olmadığını da hemen anlayabiliyorsunuz. Herşey olabildiğince doğaçlama gelişmiş.

Kendisinin Cizre’ye sınır komşusu bir ülkede yaşadığı halde bu yaşına kadar Cizre’yi hiç ziyaret edememiş olması, çok sevdiği, kendisi için “kutup yıldızı” tavsifi yaptığı Melayê Cizîrî’nin mezarını ilk defa ziyaret edebilmiş olmasını kimin ayıbı sayacağız? Aramıza Syces Picot ile yerleştirilmiş sınırların bölücülüğünü görüp bu sınırların ötesinde bir birliğimizin olduğuna dair bir özlem ve ideal mı taşımalıyız? Yoksa bu sınırları daha da çoğaltıp bölücülük korkularıyla mı yaşayacağız sürekli? Bugün Barzani’nin temsil ettiği duygu Türkiye’yi kendisine daha yakın gören, bizdekini ayırmaktan ziyade bizimle birleşmeye, bütünleşmeye çok daha rağbetli.

Sempozyumun açılış panelinde Siirtli değerli bilge tarihçimiz Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma’nın Barzani’ye hitap eden sözleri bu rağbetin tek taraflı olmadığını ve asıl derinliğini çok iyi ifade ediyordu: “Kendime diyorum ki ‘bugün senin bayramındır, mübarek olsun’ Bu bayramı rüyamda gördüm! Hepimizin bayramı mübarek olsun! İster Türk olalım, ister Kürt olalım ve isterse İrani olalım, her ne isek biz kardeşiz! Allah öyle emretmiştir! O kadar sevinçliyim ki! Bugünü sağlayanlardan Allah razı olsun. Ankara’da olanlardan ve Barzan’da olanlardan da Allah razı olsun! Ben çocukken hiç böyle güzel günler göreceğimi zannetmiyordum. Ama Allah her şeye kadirdir.”


#Cizre
#Şırnak
#Sempozyum
#Yasin Aktay