Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024’te TBMM’deki konuşmasında yaptığı çağrıyla başlayan ve aylardır büyük bir merakla izlenen süreç örgütün dün “silah yakma” jestiyle tarihi bir dönemeçten geçmiş oldu. Silah bırakma veya silahları gömme yerine “silah yakma” gerçekten anlamlı bir jest, çünkü “yakma” geri dönüşsüz bir kararlılığın da ifadesi. Endülüs Fatihi Tarık bin Ziyad’ın meşhur “gemileri yakma” eylemini andırıyor. Silahları yakmak, uzun bir yolculuğun ardından önlerine açılan yeni yolda ve istikamette yürüme kararlılığı. Bu, şimdiye kadar PKK’nın süreçteki samimiyetini sorgulayanlara karşı bir kararlılık mesajı gibi.
Hiç kuşkusuz Türkiye’nin 50 yıldır mustarip olduğu bir terör olayını bu şekilde, örgütün gönüllü silah yakma eylemiyle katıldığı bir anlaşma zemininde çözüme kavuşturması dünyada emsali görülmemiş bir model oluşturmaya aday. Dün Süleymaniye’de 30 kişinin sembolik olarak katılımıyla gerçekleşen “silah yakma” eylemine PKK’nın bazı lider kadrolarının da katılım sergilemiş olması Abdullah Öcalan’ın bu konudaki kararına bir bağlı olduklarına dair güçlü bir mesajdı. Bu konuda birçok kişinin sürecin başından itibaren ifade ettiği endişelere hitap eden, bu endişelerin yersiz olduğunu gösteren bir katılımdı bu.
PKK’nın silahlarını yakma törenini de yaptığı andan itibaren sürecin çok farklı, Türkiye açısından ise tarihi bir noktasına varmış bulunuyoruz. Bunu Türkiye’nin 50 yıllık tarihinde başını ağrıtan bir sorunu tamamen çözmüş olduğu veya mücadele ettiği hasmı tamamen bitirdiği bir zafer gibi görmek olaydan çıkarılacak en kötü sonuç olur. Türkiye açısından başlatılan bir çözüm yolunun işi bu noktaya getirebilmiş olması kuşkusuz çok büyük bir başarı ve Türkiye için çok hayırlı bir yoldur. Ancak daha yapılacak çok şey var.
Bu yeni siyaset tarzında inisiyatif alarak süreci başlatan Devlet Bahçeli’nin Türkiye için tarihi bir sorumluluk almış olduğunda hiç kuşku yok. Bu, tıpkı çözüm sürecinde Erdoğan’ın “baldıran zehri içme” riskine eşdeğer bir riskti ve o bu riski göze aldı. Ancak bu riskin ne kendisine ne de hareketine ciddi bir maliyeti olmayacağı daha şimdiden görünüyor, çünkü barış, kardeşlik, birlik Türkiye için zannedildiğinden çok daha yakın, zannedildiğinden çok daha az maliyetli.
Türkiye’de insanları birbirine yabancılaştıran, neredeyse düşman hale getiren ulusalcı kurgu siyaset üzerindeki nöbetçilerini zinde tutmaya devam ediyordu. Kürt meselesinde inisiyatif almak bir dönem gerçekten maliyetli hale gelebiliyordu. Bu maliyeti şimdiye kadar Erdoğan’dan daha fazla göze alabilen kimse çıkmadı. Esasen Erdoğan’ın siyasi paradigması baştan itibaren Kürt sorununu kökten çözebilecek bir vizyona, bir yaklaşıma sahipti.
Konu sadece bir iktidar kurmak, toplumun belli bir kesimini belli bir kesimine ezdirmek veya üstün tutmak meselesi değildi hiçbir zaman onun için. Türkiye’de baştan itibaren Kürt sorununu doğuran ulusalcı kurguya kökten yabancı hatta karşıydı. O yüzden konuya yaklaşımda ideolojik ve paradigmatik bir rahatlığa baştan itibaren sahipti. Nitekim attığı adımlarla sonuna kadar konuyu nihai çözüm noktasına kadar getirdi. O kadar ki, 2015 yılından itibaren “Kürt sorunu yoktur” söylemine geldiğinde bu telaffuzda önceki inkârcı paradigmaya bir dönüş gibi algılandı, ama o olabildiğine rahat bir şeklide “Kürt sorununu çözdük” demiş oluyordu. Bundan sonrası silahların bir kenara bırakılmasıydı. Bunun için de yaptığı girişimlerin nasıl sonuçlandığı malum.
Bugün çözüm sürecinin fiyaskoyla sonuçlandığı o noktadan çok uzaktayız. Çözüm sürecinin başarısızlığa uğraması büyük ölçüde uluslararası ihalelerin ayartmaları ve özellikle Kuzey Suriye’de ortaya çıkan durumdan kaynaklandı. Bugün Kuzey Suriye’de YPG’nin hala sürece nasıl katılacağı veya Öcalan’ın mesajını nasıl yorumlayacağı konusunda ciddi sorular var. Suriye’nin toprak bütünlüğü ve asla federatif bir yapıyı kabul etmeyeceğiyle ilgili yeni Suriye yönetiminin bir kararlılığı var. Doğrusu YPG’nin Kuzey Suriye’de özerk bir statü sürdürme konusunda hiç de gizlemediği niyeti hayata geçirme noktasında 7 ay öncesine nazaran çok daha az şansı olduğunu görmemiz lazım. Esed yönetimi altında YPG zaten filen Kuzey Doğu Suriye’de fiilen bir özerk, hatta bağımsız yönetim tesis etmiş bulunuyordu. Bugün bu konuda kaygılarını, hatta komplo teorilerini ifade eden çevreler bu teorinin 7 ay öncesine nazaran bu şansın çok büyük bir gerileme yaşamış olduğunu nasıl görmüyorlar? Türkiye ile tam bir uyum içinde çalışan Şara yönetimi, ABD’nin de bu konudaki desteğini kaybetmiş olan YPG’ye orada federatif bir statü tanıyabileceğini nasıl düşünebiliyor?
Kuşkusuz Öcalan’ın çağrısı YPG’yi de bağlamaktadır, ama Suriye içindeki dinamikler buna uyum sağlama konusunda farklı bir süreç gerektirebilir. Buna rağmen sonuç hiçbir şekilde değişmeyecektir.
Biz sürecin Türkiye açısından bize yüklediği yeni siyaset sorumluluklarını düşünmek zorundayız. Olayı sürekli “terör örgütü PKK’ya diz çöktürmek”, “örgütü yenmek, onu bitirmek” olarak bir zafer sarhoşluğuna dönüştürmek olabilecek en kötü sonuç. Doğrudur, PKK’nın şimdiye kadar uğruna mücadelesini verdiği şeyin Kürt sorunu olmaktan çoktan çıkmış olduğunu çok yazdık söyledik. Ancak geldiğimiz noktada PKK’nın da artık barıştan, terörsüz Türkiye’den yana ortaya konulan ufuktan yana bir tercih yapmış olduğunu unutmamamız lazım. Devlet Bahçeli’nin çağrısına uyan Öcalan’a bağlılık adına da olsa silahları bırakma, hatta yakma çağrısına verdiği olumlu cevap neticede bir tercihtir. Bu tercihin alternatifi şimdiye kadar yaptığı gibi onun veya bunun siparişlerini karşılamak üzere terör faaliyetlerine devam etmek olabilirdi ve biz millet olarak, ülke olarak ilanihaye bedeller ödemeye devam edebilirdik. Oysa ulaşılan bir barış ve kardeşlik iklimi şimdiye kadar çatışanların beraber verdiği bir kararla mümkün olabilmiştir. Bu yüzden tarafların bu iklimi bozacak söylem ve davranışlardan kaçınmaları çok büyük önem arz eder.
PKK’nın silahları bırakmış olması Kürtlere şimdiye kadar söylenemeyeni söyleyebilmeyi gerektirmez, aksine zaten var olan birlik ve beraberlik vesilelerine daha fazla sarılmayı gerektirir.
Bahçeli’nin sürece olan katkılarından dolayı DEM Partisi genel başkanın, Pervin Buldan’ı arayarak tebrik etmiş olması sürecin ruhuna en uygun jestlerden biri olarak kaydedilmeli.
Onu tam da yerinde kaydedelim ki, hayırlı cumamız devamına ersin.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.