MTO Yönetim ekibimizden Muharrem Kartancı, Ayşe Aktaş ve Selim Arslan kardeşimizle çıktığımız ve Almanya ile İsviçre'nin bazı şehirlerini kapsayan 4. Avrupa Seferi'mize dair izlenimlerimiz bugünkü yazıyla sonlanıyor. MTO Almanya ekibimizden Ayşe Aktaş kardeşimizin Almanya-İsviçre seyahatimizin İsviçre ayağının ikinci bölümünü kaleme aldığı yazısını sizlerle paylaşıyorum. Zürih, Basel, Lozan ve Montrö seyahatimize sizi de dâhil eden bu güzel yazıyı da zevkle okuyacağınızı umuyorum. Keyifli okumalar…
İlk durağımız Basel şehri. Şehir merkezini görmeden önce, ilk olarak tarihi kitaplarla dolu bir kitapevini ziyaret ediyoruz. Muharrem Hoca, o anları telefona kaydederken endişeleniyor: “Yusuf Hoca buradan bir daha dönmek istemeyebilir,” diyor.
Ardından Rhein Nehri’ne doğru adımlarken, aklımız 1890’lı yıllara gidiyor. Theodor Herzl’in sinsice planladığı Siyonist Kongre’nin başlatılması için seçtiği şehir olan Basel’de, bugün şehit edilen her bir Filistinli kardeşimizin kanında Herzl’in günahının olduğunu unutmamak gerekir. Bu yüzdendir ki Abdülhamid, bugünleri hissetmiş; Osmanlı Devleti'nin bir parçası olan Filistin’i, Herzl’in mali yardım ve borç ödeme vaatlerini kesin bir dille reddederek korumuştu:
“Ben bir karış dahi toprak satmam; zira bu vatan bana değil, milletime aittir. O topraklar kılıçla alındı, yine kılıçla verilir. Yahudiler milyarlarını da getirseler, bu işi yapamam.”
Rahmet olsun, Osmanlı’nın borçlarına rağmen direniş ruhunu yitirmeyen ecdadımız, Ulu Hakan’a.
Bu düşüncelerle, Rhein Nehri’ne bakan bir mekânda kahve molası veriyor, tarihin adımlarının yeniden nasıl şekillenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Vakit kaybetmeden, İsviçre İslam Toplumu’ndan Fevzi Yükseldi Bey ile irtibata geçiyor ve hocamızın son konferansına doğru yola koyuluyoruz.
Konferans öncesi, bizi gönül sofrasında ağırlayan Bölge Başkanı Abdullah Kasapoğlu Bey, Fevzi Yükseldi Bey ve Berat Bozkurt Bey, hocamıza İsviçre İslam Toplumu’nun ülke genelindeki faaliyetlerinden bahsediyor. Kardeşlik ruhunun kıtaları nasıl aştığına tanıklık ediyoruz.
Ardından Yusuf Hoca’nın Zamanın Ruhu ve İslam’ın Ufku konferansı başlıyor. Ders, mekânın ötesine taşarak, gönül kulağıyla dinleyen tüm MTO talebelerinin hanelerine ulaşıyor.
Yusuf Hoca, “Ümidinizi kaybetmeyin,” diye sesleniyor. “Modern çağda sayıca az olabilirsiniz; ama fikren güçlü olacak, çoğunluğa göre değil, hakikate göre yaşayacak, hakikatin izini sürecek ve tarihi ruh atılımlarıyla yeniden şekillendireceksiniz,” diyor. Yusuf Hoca, bu şekilde ümmetin yarım kalan hikâyesini nasıl tamamlayacağının ipuçlarını veriyor.
Tarih boyunca yok olma korkusuyla uzun soluklu yolculuğa çıkarak, değişimin, dönüşümün ve dirilişin tohumlarını sayıca az ama fikren güçlü olanların attığını söylüyor. “Çoğunluk psikolojisi statiktir. Azınlık psikolojisi ise dinamiktir. Çünkü varlığını sürdürebilmesi için sürekli düşünür, direnir ve kendini yeniler. Tarihi, o yüzden azınlıklar yapar,” diyor.
Çoğunluk psikolojisinin bataklığa saplandığını, konfor ile sahip olduklarını kaybetmeye mahkûm oldukları için korumacı bir psikolojiye bürünerek statik kaldığını vurguluyor. Bu yüzden tarihi, kitlelerin değil; inananların ve adananların yaptığına işaret ediyor.
“Bu dünyada yaşayan ama bu dünyayı yaşamayan; çağrısıyla çağını kuracak bir gençliğin” şifresini vererek kelimelerini tamamlıyor.
Konferansın son dakikalarını dinlemek benim için kolay olmuyor. Her kavuşmanın bir sonu olduğunu iliklerime kadar hissediyorum. Dünkü programda olduğu gibi, bu programda da çok samimi kardeşlerimizle tanışıyor ve hasbihal ediyoruz. Güzel misafirperverlikleri için teşekkür ederek mekândan ayrılıyoruz.
Ve son gün…
Tarihî gün…
Tarifi oldukça zor bir gün.
Tarihin kısılmış olan sesinin kulaklarımızda yankılandığını hissettiğimiz o gün.
1923’te, görünüşte Türkiye’nin tapusunun verilip, zafer şarkısının bestelendiği gün olarak yutturulmaya çalışan, hezimetin gerçekleştiği mekâna doğru yol alıyoruz. Tarifsiz bir duygu ile Lausanne şehrindeki Beau Rivage Palace’a doğru ilerliyoruz. Devlet-i Aliyye’nin mirasının parça parça teslim edildiği "Lozan Barış Antlaşması"nın imzalandığı salona girmek, adeta Türkiye’nin bedeninden ayrılan ruhunun parçalara bölünmüş bir şekilde duvardaki fotoğraf karelerine hapsolduğunu hissettiriyor.
Ruhsuz yaşayabilir mi insan? Ya devlet?
Buraya gelmemizin bir anlamı olduğunu düşünüyorum. Bizi gezdiren görevlinin, salon kısmında fotoğraf çekmemizin yasak olduğunu söylemesi moralimi bozuyor. Mekânın nasıl korunduğunu görüyoruz. Sanki, “Biz hâlâ buradayız. Ruhunuzu teslim aldığımız bu mekân bizim baş tacımız,” der gibi bir izlenim veriliyor.
Mekândan ayrılırken, telefonumun arka kamerasıyla yasak olan bölgenin fotoğrafını çekiyorum. Araçlara binmeden Yusuf Hoca’ya, "Hocam, bu anlaşmanın aynı yerde bozulma ihtimali yok mu?" diye sormadan edemiyorum. Ecdadın mirasının yağmalandığı bir yerden bir gün elbet o mirasın gerçek sahiplerine teslim edilmesini temenni ederek soruyorum bu soruyu.
“Biz buraya boşuna gelmedik. Tarih bizi yeniden çağırıyor,” diye düşünerek, tarihin kısılan sesini dinlediğimiz yerden bir an önce ayrılmak istiyor ve Montreux şehrine doğru hareket ediyoruz.
Oldukça güzel bir manzarayla biraz olsun nefes alıyoruz. Alp Dağları’nın eteğinde, Cenevre Gölü’nün muhteşem manzarası... seccadelerimizi seriyor tarifi imkânsız leziz bir öğle namazı kılıyoruz.
Tam kıyısında, “Boğazlar Sözleşmesi”nin yapıldığı Montreux Palace.
Türkiye’ye, 1936 yılında Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile boğazlar üzerinde kontrol hakkı verilmesi ve egemenlik haklarını geri almış olmamız, Lozan’ın 13 yıllık esaretini örtbas etmeye yeter mi?
Mehmetçiğin kanıyla koruduğu boğazın, İngilizlerin istedikleri gibi yazıp çizdikleri bir kararnameye terk edilişinin ne kadar vahim olduğunu düşünerek mekânın önünde hatıra fotoğrafı çekiniyoruz.
Buradan, gölün kıyısına doğru ilerliyor, manzaraya karşı oturup duygularımızı hazmetmeye çalışıyoruz. Bunca karanlık oyunun, böylesine güzel bir tabiatı olan ülkede dönmesi, bizi hayrete düşürüyor.
Münih’le başlayan yolculuğumuzun son anlarında, hüzün ve mutlulukla seferimizi havalimanında sonlandırıyor, Rabbimize -bizi bir araya getirdiği ve bunca güzelliğe ve ibret dolu anlara şahit eylediği için- sonsuz hamdediyoruz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.