Görsel: Abdullah Özşahin / Yeni Şafak
Tarihe ilgi duyan çocukların hayallerinin bir köşesinde hep yaşadıkları coğrafyayı yönetmek olur. Jul Sezar; Galya’da bataklığa saplandığı günlerde ne susuzluktan şikayet ediyordu ne de ordunun homurdanışlarından. ‘Büyük İskender 26 yaşında bilinen tüm dünyayı fethetmişti ben ise arkamda isim bırakabileceğim hiçbir şey yapamadım’ diye yazmıştı, Galya notlarına. Sezar arkasında isim bıraktığında ise ortada Roma Cumhuriyeti diye bir şey kalmamış bu adamın hırsları ile 500 yıllık bir yönetim yıkılmıştı. Macron ise yeni bir Napolyon olmanın peşinde ve büyük Fransa hayalleri için ülkesini uçuruma sürüklemesi zerre umurunda değil. Fransızlar ise bu adamın tarihe geçme arzusuyla ilgilenmediklerini son seçimlerde Yeşiller'e verilen destek ile gösterdi.
Aristophanes, ‘İnsanların ilgi alanları dünyayla kurdukları ilişkiyi de belirler’ demiş. İlk gençlik yıllarını hep ölülerin başarılarını dinleyerek geçiren insanlar genelde sosyal problemler yaşar. Ansiklopedilerden okudukları hayatların maceraları o kadar etkileyicidir ki gündelik hayatın dertleri zerre ilgilerini çekmez.
Macron, 39 yaşında Modern Fransa tarihinin en genç başkanı olduğunda yanında Napolyon’un hayaletini de saraya taşıdı. Edebiyat öğretmeni eşine dönüp ‘Benim yeni Napolyon olduğuma bir tek sen inandın’ demiş olması muhtemel çünkü seçildiği günden beri değişmeyen tek duygusu o kibir.
Prusya Prensliği'nin, Alman İmparatorluğu'na dönüşmesinin arkasındaki isim olan Bismarck bu başarısını ‘realpolitik’e borçludur. Gerçekçi bir dış politika dizayn eden yaşlı kurdun birleştirdiği Almanlar bugün dahi Avrupa’nın en güçlü topluluğudur. Macron ise ülkesinin stratejilerini realpolitiğin gerçeklerine çok uzak bir düşünsel arka plan ile tasarlıyor.
Vous n’êtes pas Napoleon!
Fransızlar geçtiğimiz aylarda yapılan ara seçimde Macron’a durumdan memnun olmadıklarını belirten şu cümleyi kurdular:
‘Vous n’êtes pas napoleon!’ yani 'Sen Napolyon değilsin!'
Yapılan ara seçimlerde Macron ve partisi büyük bir hezimete uğrarken seçimin galibi Sol ve Yeşiller oldu. Paris, Bordeaux, Lyon, Lille gibi metropollerde Yeşiller ve Sosyalistler büyük bir fark ile seçimi kazanırken Macron’un hezimetini en iyi özetleyen de partisinin eski Başbakanı’nın Le Havre’da zar zor belediyeyi kazanabilmesi.
Macron’un partisi ‘LREM’ in açılımı ‘La République En Marche!’ı Türkçe'ye çevirmeye çalışırsak ‘Cumhuriyet ilerliyor!’ ya da ‘Cumhuriyet, harekete geçti’ gibi anlamlara gelebiliyor. Macron ve LREM liberal söylemlerle iktidara geldikten sonra bütün politikalarını emperyalist hayaller üzerinden kurguladı.
Libya bunun en net örneklerinden biri. İtalya, Libya’da insani çözüme yoğunlaşıp BM tarafından tanınan sivil Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne destek verirken Macron; Fransa’yı, bölgeyi sömürge valisi gibi yönetecek Hafter’in peşinden sürükledi.
Türkiye’ye karşı bu kadar obsesif bir şekilde takıntılı olmasının en büyük sebebi de oynadığı yanlış atların sorumluluğunu Türkiye’ye yüklemesi.
Liberal söylemlerle iktidara gelen bir insanın hem Libya’da hem Nijer’de hem de Çad’da yaşananlara karşı ülkesini konumlandırması gereken nokta, sivil inisiyatiflere destek vermektir. Macron’un ise tek ilgilendiği bölgede istikrarı bozacak askeri kukla yönetimler dizayn etmek.
Bunu yaparken de niyetini gizlemek gibi bir kaygısı da yok. Fransa’nın sömürgeci geçmişinin bir parçası olan Fransızca konuşan ülkeleri birleştirme planı da bu zihniyetin bir tezahürü. Birleşik Krallık’ın ‘Commonwealth’ konseptine benzer bir ‘Francophonie’ adında bir oluşum planlayan Macron’a bu ülkelerden de ciddi sivil itirazlar yükseldi.
Kongo’nun önemli aydınlarından biri olan Alain Mabanckou bu girişimi The Guardian’a ‘Macron’un Fransızca haçlı seferi emperyalizmi tetikliyor’ şeklinde tanımladı. Meseleyi haçlı seferi olarak tanımlaması da sembolik açıdan son derece değerli.
Aynı şekilde Avrupalı liberal aydınlar da Macron’un yönetim biçimi hakkında Mabanckou gibi düşünüyor.
‘Macron liberal değil! O tam bir Fransız kültür emperyalisti’
diyenlerin tezlerini de en son Lübnan’da gerçekleştirdiği şov pekiştirdi.
Fransa'da Yeşiller iktidarı Türkiye'ye de yarar
Fransa’nın en önemli politik medya kuruluşlarından biri olan Le Figaro, yapılan ara seçimleri
‘politik sistemimiz ters yüz oldu’
şeklinde açıkladı. Bunun en temel sebebi ise Macron gibi kültürel emperyalistlerin karşısında duran Yeşiller’in ve Sosyalistler'in neredeyse bütün önemli metropolleri kazanması. Tarihlerinde ilk defa bu kadar büyük zaferler kazanan bu siyasi yapıların başarısının arkasında da Fransız halkının Macron’un emperyalist hayallerine gösterdiği tepki var.
Yeşiller’in ülkede iktidarı alması, şu an Afrika’da ve Akdeniz’de bir etki alanı oluşturan Türkiye için de oldukça önemli. Bu tarz ideolojiler kendilerini dış dünyadan soyutlayıp ülke içi meselelere yoğunlaşıyor.
Dünya artık global bir köy. Şu an kıta sahanlığımızı ilgilendiren bir konuda atacağımız adımlar için bölgeden on binlerce km ötedeki Fransa seçimleri dahi önemli.
Macron’un ‘realpolitik’ kavramı ile ilişki kuramamasının sebebi, zihin dünyasının temellerini oluşturan devasa kibri.
Etrafımdaki herkes yapamazsın dediği halde ben 39 yaşımda istediğim o koltuğa oturdum üzerinden temellenmiş bir kibre sahip.
Montaigne; 'İnsanın başına gelebilecek en büyük talihsizlik bir kere haklı çıkmaktır' der. Çok iddialı olduğunuz konuda bir kere haklı çıkmanız her defa haklı çıkacağınız sanrısına yol açar. Bugün, Macron’un Fransızlara rağmen boyundan büyük işlere kalkışmasının sebebi de bu kibir. 2022’deki başkanlık yarışını kaybettiği gün; seçilecek başkana bırakacağı miras ise birçok bölge ülkesiyle bozulan ilişkiler olacak.
#Macron
#Yeşiller
#Napolyon
#Fransız seçimleri