Hamas’ın askeri kanadı İzzettin el Kassam Tugayları, 7 Ekim Cumartesi günü sabahı Gazze’den İsrail kontrolündeki bölgelere Aksa Tufanı adlı bir operasyon başlattı. Operasyonun ilk aşamasında füze saldırılarının yanında karadan silahlı gruplar, havadan paramotorlar ve denizden botlarla eşzamanlı olarak başarılı bir sızma saldırısı düzenlenmiş olması dikkat çekti. Bu saldırının İsrail açısından bir askeri başarısızlık olmasının yanı sıra bir istihbarat zaafının da söz konusu olması ihtimali, tartışmalara yol açtı. Dolayısıyla Aksa Tufanı Operasyonu’nun taktiksel ve stratejik ayakları ile İsrail’in askeri ve istihbari performansı da incelenmeyi hak ediyor.
21. yüzyılda savaş, iki devlet arasında düzenli ordular kullanılarak yapılan konvansiyonel savaş anlayışından koparak güç asimetrisinin bulunduğu, devlet dışı aktörler tarafından da uygulanan bir mücadele şekli olarak asimetrik bir karakter de kazanmıştır. Bu noktada asimetriyi üretenin kullanılan metotlar ve nispi güç olduğu söylenebilir. Bu asimetrik metotlar, düzenli ordular ve konvansiyonel savaşa çok daha az askeri kapasiteyle çok daha büyük tehditler üretmesi bakımından oldukça önemlidir. Buna göre asimetrik metotların düzenli bir orduya karşı sağladığı taktiksel üstünlüğü gidermek modern orduların en büyük sorunlarından biri haline gelmiştir.
Hamas’ın Aksa Tufanı Operasyonu da iyi planlanmış bir askerî harekât olması ve düzenli ordu karakteri gösteren silahlı unsurların kullanılmasıyla konvansiyonel, gayrı nizami harp taktiklerine başvurması sebebiyle de asimetrik bir karakteri aynı anda gösteren bir operasyondur.
Doğrudan söylemek gerekirse, Hamas’ın operasyon kapsamında İsrail ordusunu hazırlıksız yakaladığı ve önemli bir başarı kazandığı ortada. Kara, hava ve denizden eşzamanlı olarak sızma harekatının gerçekleştirilmesi, sızılan bölgelerdeki askeri noktalara odaklı yaklaşım ve kullanılan tünel ağları düşünüldüğünde böyle bir harekatın planlanmasının aylar sürdüğü söylenebilir. Bu açıdan operasyonun anlık bir tepki eylemi olmaktan öte Hamas adına proaktif bir girişim olduğunu söyleyebiliriz.
Ayrıca 2021’deki çatışmalardan aşina olduğumuz, Hamas’ın kısa süre içerisinde İsrail’in hava savunma sistemi Demir Kubbe’nin engelleme limitlerinin çok üzerinde füze atışları yaparak satürasyon saldırısı ile sistemi aşmayı başarmasını bu operasyonda da görüyoruz. Geçmişten farklı olarak çok daha kısa sürede çok daha fazla roketin ateşlenmiş olması da Hamas’ın artan askeri kapasitesi konusunda bir gösterge. Ayrıca geçmişte karşılıklı saldırıların bir yansıması olan füze saldırılarının bu kez operasyon stratejisinin bir parçası olarak işlevsel hale getirilmesi oldukça önemli. Böylece Hamas’ın artan askeri teçhizat ve mühimmat kapasitesinin yanında taktiksel ve stratejik düzlemde de bir evrim geçirdiği söylenebilir.
İsrail için böyle bir saldırıya uğramak, hava savunma sisteminin yetersiz kalması, askerlerin esir alınması ve Filistinli savaşçıların Sderot’ta bazı bölgeleri ele geçirmesi askerî açıdan büyük bir hezimetin göstergesi. Her ne kadar asimetrik tehditlerin düzenli ordulara operasyonel üstünlüğü olsa da İsrail güvenlik güçlerinin düştüğü durum bununla açıklanamayacak kadar dramatik. Öyle ki, İsrail sınır hattındaki bir askeri havaalanının ele geçirilmesinden çekindiği için savaş uçaklarını güvenli bir bölgeye nakletmek zorunda bile kaldı.
Diğer yandan konunun istihbarat ayağı ise medyada ve kamuoyunda yoğun bir şekilde tartışılmaya devam ediyor. Tıpkı askerî açıdan olduğu gibi istihbarat açısından da İsrail için büyük bir fiyaskodan söz edebiliriz. Ancak her ne kadar operasyondan haberdar olunamadığı gibi hızlı reaksiyon vermekte de sorunlar yaşansa da istihbarat fiyaskosu bu operasyondan çok öncesine dayanıyor. Çünkü eşzamanlı olarak farklı noktalarda birçok unsurun kullanıldığı bu kapsamda bir operasyonun planlanma sürecinin aylar belki de yıllar sürdüğü düşünüldüğünde süreç içerisinde Mossad’ın operasyon planından veya yeni harekât tarzından haberdar olmaması önemli bir zafiyet olarak görülebilir.
Bunlara ek olarak Hamas’ın, bölgesel gelişmeler ekseninde İran ve Hizbullah ile yakınlaşmasıyla artan askeri kapasitesi de Mossad açısından eksi olarak değerlendirilebilir. Neredeyse 17 yıldır abluka altında tuttuğu ve bir açık hava hapishanesine çevirdiği Gazze’ye askeri teçhizatın girişinin önlenememesi, güvenlik zafiyetinin yanında istihbarat fiyaskosunun da operasyon süreciyle sınırlı olmadığını göstermekte. Zaten Netanyahu’nun saldırıdan 5 saat sonra gelen açıklaması da durumu hızlıca idrak edebilmek ve değerlendirebilmek konusunda yaşanan afallamanın bir kanıtı olarak ifade edilebilir. Demir Kılıçlar ismi verilen İsrail karşı saldırısının içeriğinin ve kapsamının ilan edilmemiş olması da hazırlıksız yakalanmanın bir diğer kanıtı olarak durmakta.
Tüm bunların sonucunda İsrail’in yıllardır yarattığı güvenlik mitinin ve Mossad’ın aşırı abartılan imajının ciddi hasar aldığı söylenebilir. Aşırı sağ partilerin hükümet ortağı olduğu, işgal ve katliam politikalarıyla tarihsel olarak bölge ülkeleriyle krizin hep canlı olduğu bir ülke olan İsrail, sonsuz güvenlik peşinde koşan bir ülke olarak tanımlanabilir. Bu da Mossad’ın, her ne kadar belirli bir kapasiteye sahip olsa da bundan çok daha ötesinde yaratılan ve İsrail lehinde veya aleyhinde olduğu fark etmeksizin geniş kabul görmüş imajının yaratılma sebebi olarak söylenebilir.
Sonuç olarak Aksa Tufanı Operasyonu’nun hem Mossad hem de İsrail ordusu mitlerini ağır yaraladığı bir gerçek. Operasyonun ve krizin geleceği her ne olursa olsun, İsrail’in bu dokunulmaz ve her şeye hâkim imajını tekrar inşa etmesi için uzun bir süreye ihtiyaç duyacağı da aşikâr. Dolayısıyla İsrail-Suudi Arabistan normalleşmesinin akamete uğraması, İsrail İran mücadelesinin kızışması gibi beklenen bölgesel sonuçlarının yanında Aksa Tufanı Operasyonu’nun şu aşamada Hamas’a bir başarı, İsrail güvenlik mimarisine ise ciddi bir fiyasko olarak yazıldığı söylenebilir.