Avrupa’ya yeni Demir Perde ABD ile çekiliyor

04:0030/05/2025, Cuma
G: 30/05/2025, Cuma
Yeni Şafak
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

Trump yönetimi, Batı Avrupa devletleriyle zorlu ve gerilimli bir ilişki sürdürürken, Demir Perde’den çıkan Doğu Avrupalı devletlere karşı daha ılımlı, yapıcı ve hatta sıcak bir siyaset izliyor. Bu ikili strateji ABD’nin küresel güç rekabetindeki yeni rotasından besleniyor.

Sernur Yassıkaya / Gazeteci

ABD’de Trump yönetiminin ilk döneminde, Batı Avrupa’nın lokomotif ülkeleriyle olan ilişkileri, özellikle ekonomik yük paylaşımı ve savunma bütçeleri ekseninde belirgin biçimde gerilimliydi. Donald Trump, 2017’den itibaren Almanya, Fransa ve İngiltere başta olmak üzere bu ülkeleri NATO yükümlülüklerini yerine getirmemekle suçladı. Trump, “NATO’ya üye ülkelerin GSYH’lerinin yüzde 2’sini savunmaya harcamaları gerektiğini” ısrarla vurguladı ve bunu yapmayanlara karşı sert uyarılarda bulundu. Bu noktada Trump’ın söylemleri, ABD’nin Avrupa’daki “güvenlik vasallığı” rolünü sorgulamasına paralel gelişti. Başkan Yardımcısı JD Vance, Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmada, ABD’nin artık Avrupa’nın güvenlik şemsiyesinden yararlanmayı “sürdüremeyeceğini” belirtirken, Nisan 2024’te Unherd’e verdiği mülakatta “ABD’nin güvenlik vasalı olmaya devam etmesinin doğru olmadığını” savundu. Vance, Avrupa ülkelerinin savunma harcamalarını artırması ve kendi güvenliklerini üstlenmesi gerektiğini vurguladı. Vance’in bu açıklamaları, Trump yönetiminin Avrupa’nın batısına yönelik diplomatik dilini özetler nitelikteydi. Bu sert tutum, sadece sözlü eleştirilerle kalmadı. Hollanda ve Belçika gibi nispeten daha küçük ama ekonomik açıdan zengin Batı Avrupa ülkeleriyle de ticaret ve savunma konularında anlaşmazlıklar yaşandı. Trump yönetimi, bu ülkeleri de “yük paylaşımında adil davranmamakla” itham ederek, özellikle NATO içindeki mali dengeler üzerinde baskı kurdu. Ayrıca Almanya’nın Rusya’dan doğal gaz ithalatına olan bağımlılığı, Washington’ın sert eleştirilerinden biri oldu. Trump döneminde, özellikle Nord Stream 2 gibi enerji projelerine karşı sert tavırlar geliştirildi.

YENİ YILDIZ POLONYA

Trump yönetiminin Batı Avrupa’ya yönelik eleştirel tutumunun aksine, Doğu Avrupa ülkelerine karşı izlenen siyaset daha farklıydı. Polonya ve Romanya gibi ülkeler, ABD’nin askeri ve güvenlik yatırımlarında öncelik kazandı. Washington, bu ülkeleri Rusya’ya karşı önemli birer “kalkan” ve NATO içindeki stratejik müttefikler olarak gördü. Özellikle Polonya, ABD’de muhafazakar medya ve siyasetçiler tarafından örnek bir müttefik ve askeri ortak olarak sıkça vurgulandı. Ayrıca, Pentagon’un Avrupa Komutanlığı stratejik planlarında da Doğu Avrupa’ya yönelik yatırımların artırılması öncelikli hedeflerden biri olarak yer aldı. Doğu Avrupa’ya bu yakınlık, ABD’nin Rusya ve Çin ile yaşadığı küresel güç rekabetinde jeopolitik bir avantaj yaratma amacı taşıyor. Polonya ve Romanya, özellikle Rusya’nın Avrupa’daki etkisini dengelemek ve Baltık bölgesi güvenliğini pekiştirmek için ABD tarafından desteklenen kritik merkezler haline geldi.

NATO SAVUNMA HARCAMALARININ GÖSTERDİĞİ

2023 NATO verilerine göre, ittifak üyesi ülkelerin toplam savunma harcamaları son 10 yılda istikrarlı bir artış gösterdi. Ancak bu artış, coğrafi olarak Avrupa’nın doğu bölgelerine kaymış durumda. Polonya, Romanya, Estonya, Letonya ve Litvanya gibi Doğu Avrupa ülkelerinin savunma bütçeleri hızla büyüdü. Örneğin, Polonya’nın savunma harcamaları 2014 yılına göre yaklaşık yüzde 70 artış gösterdi ve GSYH’sinin yüzde 3’üne yaklaştı. Batı Avrupa ülkelerinde ise artış daha sınırlı kaldı. Almanya, savunma harcamalarını artırmak için çeşitli taahhütlerde bulunsa da, harcama oranı halen GSYH’nin yaklaşık yüzde 1,5 civarında seyrediyor. Fransa ve İtalya gibi ülkeler de savunma bütçelerini kısmen artırsa da, Doğu Avrupa’nın dinamizmi ve artan yatırımları bu ülkeleri gölgede bırakıyor.

DOĞU LEHİNE DEĞİŞEN DENGE

NATO’daki bu savunma harcamaları dağılımı, ittifak içinde askeri ağırlığın Doğu Avrupa lehine kaydığını gösteriyor. Trump yönetimi döneminde ABD, özellikle Polonya ve Baltık ülkelerine yönelik askeri desteklerini ve yatırımlarını artırdı. Bu durum, Doğu Avrupa’nın NATO içindeki stratejik önemini pekiştirirken, Batı Avrupa’nın geleneksel askeri ağırlığını görece azalttı. Bu değişim, sadece askeri harcamalarla sınırlı kalmayıp, personel konuşlandırmaları, ileri üslerin kurulması ve savunma teknolojileri transferinde de kendini gösterdi. Örneğin, ABD’nin Polonya’daki askeri varlığı önemli ölçüde artırıldı, Baltık ülkelerinde NATO çok uluslu muharip gruplar oluşturdu.

YENİ JEOPOLİTİK MERKEZLER

Wall Street Journal’de yayımlanan bir analiz haber de, Trump yönetiminin askeri planlamasında, deniz ticaret yollarının, toprakların ve enerji kaynaklarının stratejik kontrolünün öne çıktığına işaret ediliyor. Özellikle Kuzey Kutbu ve Baltık ülkeleri, yeni jeopolitik çatışmaların odak noktaları olarak belirlenmiş durumda. ABD, Çin ile rekabet hattını Berlin’in doğusuna çekerek, Tuna Nehri’nin batı yakasını nispeten geri planda bırakırken, doğu kanadını tahkim etmeye odaklanıyor. Bu bağlamda, Baltık ülkeleri ve Polonya gibi Doğu Avrupa devletleri, ABD’nin savunma ve güvenlik yatırımlarında öncelikli hale geldi. Washington, bu bölgelerdeki askeri varlığını artırarak, Çin ve Rusya’nın nüfuz alanlarını sınırlamaya çalışıyor. Ayrıca Kuzey Kutbu’nda artan jeopolitik rekabet, doğal kaynakların kullanımı ve yeni deniz yollarının kontrolü açısından ABD için hayati öneme sahip. Trump yönetimi, bu stratejik alanlarda ABD’nin etkinliğini artırmaya çalışıyor.

TRANSATLANTİK İTTİFAKTA YENİ DİNAMİKLER

Trump yönetiminin bu politikaları, NATO ve genel olarak transatlantik ilişkilerde yeni dinamiklerin ortaya çıkmasına yol açtı. Geleneksel olarak ABD’nin “güvenlik şemsiyesi” altında olan Avrupa, Trump döneminde “yük paylaşımı” konusunda daha sert bir tavırla karşılaştı. ABD, Avrupa’nın kendi savunma harcamalarını artırmasını talep ederken, bunun gerçekleşmediği durumlarda ilişkilerde mesafe koymaktan çekinmedi. Öte yandan Doğu Avrupa ülkeleriyle artan yakınlaşma, Avrupa içindeki güç dengelerinde değişim sinyalleri verdi. Polonya ve Romanya gibi ülkeler, ABD’nin güvenlik ve askeri stratejilerinde yükselen bir öneme kavuşurken, Almanya ve Fransa gibi Batı’nın güçlü devletleri görece pasifleşti.

BRÜKSEL’İ FETHETMEK

Son olarak, ABD’li muhafazakârların yıllık değerlendirme toplantısı olarak 1970’li yıllarda başlayan Muhafazakâr Siyasi Eylem Konferansı’nın (CPAC) Avrupa’ya taşınması ve aktif üyelerinin çoğunun Doğu Avrupalı ülkelerden oluşması Washington’ın yeni stratejisinin bir başka ayağına işaret ediyor. Dün Budapeşte’de toplanan CPAC Macaristan etkinliği, Avrupa sağının “aktivizm ve proaktiviteye geçişini” gösteriyor. Toplantının amaçları arasında; küresel bir ağ oluşturmak olduğu gibi, bu yılki CPAC’ın hedefinin Beyaz Saray’dan sonra “Brüksel’i de fethetmek” olduğunun açıklanması esas niyeti ortaya koyuyor.

GÜVENLİK MİMARİSİNDE YENİ DÖNEM

Trump yönetiminin Avrupa’ya yönelik politikaları, kıtanın iki farklı bölgesine karşı net ve zıt stratejiler ortaya koydu. Batı Avrupa’ya yönelik sert eleştiriler ve yük paylaşımı konusundaki baskılar, ABD’nin geleneksel transatlantik ittifakını sorguladığını gösterirken; Doğu Avrupa’ya yapılan yoğun askeri ve güvenlik yatırımları, Washington’ın yeni jeopolitik önceliklerini yansıtıyor. Bu durum, Avrupa’nın güvenlik mimarisinde yeni bir dönemin başlangıcı olarak değerlendirilebilir. Trump döneminde atılan bu adımlar, Biden yönetimi tarafından kısmen gözden geçirilse de, Avrupa’nın geleceğinde Doğu-Batı ekseninde devam eden bir denge arayışının işaretleri olarak kalmaya devam ediyor.



#ABD
#Avrupa
#Trump