AWACS’tan F-35’e ABD’nin Suudi Arabistan istisnası

04:0025/11/2025, Salı
G: 25/11/2025, Salı
Yeni Şafak
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

ABD, Suudi Arabistan’ın askeri kapasitesini artırırken, Riyad’ı İsrail’le aynı güvenlik mimarisi içinde konumlandırmakta ve iki aktörü Batı blokunun “sadık üyeleri” olarak birbirine eklemlemeye çalışmaktadır.

Doç. Dr. Necmettin Acar / Mardin Artuklu Üniversitesi

Suudi Veliaht Prensi ve ülkenin fiili yöneticisi Muhammed bin Selman’ın Washington ziyareti, hem zamanlaması hem de gündeme gelen kritik başlıklar nedeniyle yoğun ilgi topladı. Ziyaretin odağında, ABD’nin Riyad’a F-35 savaş uçaklarının satışına onay vermesi ve Suudi Arabistan’la sivil nükleer faaliyetler konusunda iş birliği yapılmasına ilişkin mutabakatlar yer aldı. Özellikle bu iki alanda atılan adımların, İsrail’in bölgedeki askeri üstünlüğünü zayıflatıp zayıflatmayacağı meselesi, hem Washington’da hem de Tel Aviv’de hararetli tartışmalara neden oldu.

ABD yönetiminin, Orta Doğu’ya yönelik silah satışlarında uzun yıllardır gözettiği temel prensip, İsrail’in askeri üstünlüğüne zarar vermemektir. Bu ilkenin herkesçe bilinen bu merkezi konumuna rağmen, Suudi Arabistan örneğinde dikkat çekici bir istisna göze çarpıyor. Nitekim 1981’de dönemin en gelişmiş hava erken uyarı sistemleri olan AWACS uçaklarının Riyad’a satışı sırasında da, bugün F-35’lerin satışına ilişkin tartışmalarda da söz konusu ilkenin esnetildiği görülüyor. Türkiye dâhil bölgedeki diğer devletlere gelişmiş silah sistemleri satılırken İsrail’in niteliksel askeri üstünlüğünü korumayı vazgeçilmez bir kriter olarak benimseyen Washington’un, Riyad’ı bu çerçevenin dışında tutma eğilimi dikkatle incelenmesi gereken bir durum. Bu tablo, Suudi Arabistan’ın ABD’nin bölgesel stratejisinde kazandığı ayrıcalıklı konumu ve yeni güvenlik mimarisindeki yerini anlamak açısından ayrıca tartışılmayı hak ediyor.

İSRAİL’İN NİTELİKSEL ASKERİ ÜSTÜNLÜĞÜ İLKESİ

İsrail, 1948’deki kuruluşundan bu yana ABD’nin Orta Doğu’daki en sadık müttefiki konumundadır. ABD siyasetinin bölgeye yönelik ilgisi ve çıkarlarını sürdürme noktasında İsrail’in sunduğu stratejik avantajlar, Tel Aviv’in güvenliğini Washington için birincil ulusal güvenlik meselesi haline getirmiştir. Bu durum, ABD’nin İsrail’e koşulsuz desteğinin temelini oluşturarak, bölgedeki politikalarını şekillendiren belirleyici bir faktör olmuştur.

Kurulduğu günden bu yana İsrail’in, başta Filistinliler olmak üzere tüm bölge halkları ve devletlerine karşı düşmanca bir siyaset izlemesi, revizyonist bir anlayışla sınırlarını komşu ülkelerin topraklarını işgal ederek genişletmesi, zaman zaman kendisine doğrudan tehdit teşkil etmeyen uzak coğrafyalardaki devletlere dahi saldırılar düzenlemesi, bölge genelinde hem devletler hem de halklar seviyesinde İsrail karşıtı siyasal tutumun kökleşmesine yol açmıştır.

Yüzü Batı’ya, sırtı Orta Doğu’ya dönük olan, saldırgan politikaları nedeniyle bölgenin başlıca istikrarsızlık kaynağı haline gelen İsrail’in savunulması, son derece yüksek maliyetler üretmektedir. Bu maliyeti yaklaşık seksen yıldır büyük ölçüde tek başına üstlenen ABD’nin, İsrail’in güvenliğinin ötesine geçen bölgesel çıkarları da bulunuyor. Washington, hem bu çıkarlarını korumak hem de İsrail’in güvenliğini garanti altına almak amacıyla bölge ülkelerine gerçekleştirdiği silah satışındaki temel ilkesi, İsrail’in niteliksel askeri üstünlüğünün zedelenmemesidir. ABD, yalnızca kendi silah satışlarında değil, diğer büyük güçlerin Orta Doğu’ya yönelik silah transferlerinde de bu “İsrail’in askeri üstünlüğü” ilkesinin aşılmasına sert tepki göstermekte, bunu dış politikasının kritik bir eşiği olarak konumlandırmaktadır.

RİYAD’A SUNULAN AYRICALIK

ABD’nin İsrail’in niteliksel askeri üstünlüğünü koruma politikasına rağmen Riyad’a istediği silah sistemlerini sağlamadaki esnek tutumu, Suudi Arabistan’ın bu ilkeden fiilen istisna tutulduğu sonucuna varmamıza yol açıyor. 1981’de Riyad’ın, dönemin en gelişmiş hava erken uyarı platformları olan beş adet AWACS uçağını ABD’den satın alabilmesi, Washington’un bu konuda İsrail lehine benimsediği kırmızı çizgileri esnettiğini göstermişti. Benzer bir tablo bugün F‑35 satışında ve nükleer alandaki iş birliği mutabakatında karşımıza çıkıyor. Bu durum, ABD’nin İsrail’in niteliksel üstünlüğünü koruma ilkesini Suudi Arabistan söz konusu olduğunda stratejik nedenlerle yeniden yorumladığını ve Riyad’a ayrıcalıklı bir konum atfettiğini ortaya koymaktadır.

ABD’nin hem AWACS hem de F‑35 satış süreçlerinde özellikle vurguladığı en kritik meselenin, İsrail’in niteliksel üstünlüğü ilkesinden çok, Suudi Arabistan’ın askeri-endüstriyel kompleksinin yeterince kurumsallaşmamış yapısı olması son derece dikkat çekicidir. Riyad’daki bu kurumsal zafiyet nedeniyle, gelişmiş ABD silah sistemlerine dair kritik teknik bilginin ve teknolojik unsurların sızarak rakip aktörlerin eline geçme ihtimali, Washington açısından son derece dikkat çekici ve kaygı verici bir risk olarak öne çıkmaktadır. Bu bağlamda Washington Riyad’a silah satarken İsrail’in niteliksel askeri üstünlüğünü koruma ilkesinden ziyade sadece gelişmiş silah sistemlerine ait kritik teknik bilginin korunmasını önemsemektedir.

BATI BLOKUNUN SADIK ÜYELERİ

Sonuç olarak, AWACS’tan F‑35’e uzanan süreç, ABD’nin “İsrail’in niteliksel askeri üstünlüğü” ilkesini Suudi Arabistan söz konusu olduğunda esnettiğini açık biçimde gösteriyor. Washington’un Riyad’a tanıdığı bu istisna, yalnızca Suudi Arabistan’ın ekonomik ve jeostratejik ağırlığıyla değil, aynı zamanda onu İsrail’le yakın işbirliğine yönlendirme hedefiyle de yakından ilişkilidir. ABD, Suudi Arabistan’ın askeri kapasitesini artırırken, Riyad’ı İsrail’le aynı güvenlik mimarisi içinde konumlandırmakta ve iki aktörü Batı blokunun “sadık üyeleri” olarak birbirine eklemlemeye çalışmaktadır. Nükleer iş birliği mutabakatı ve ileri teknoloji silah sistemleri bu çerçevede, Suudi Arabistan’ı hem İran karşısında hem de bölgesel düzlemde İsrail’le uyumlu hareket eden, Batı’ya derinden entegre bir güvenlik ortağına dönüştürmenin araçları olarak okunmalıdır. Bu nedenle Riyad’a tanınan ayrıcalığın, teknik bir istisnadan ziyade, yeni bir blok içi hiyerarşinin stratejik ifadesi niteliğinde olduğu değerlendirilmelidir.



#israil
#ABD
#Suudi Arabistan