2026’da bizi nasıl bir dünya bekliyor?

04:0021/11/2025, Cuma
G: 21/11/2025, Cuma
Yeni Şafak
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

Türkiye, 2026’nın dönüştürücü fırsatlar belirsizliğinde, kadim diplomatik ilkeler üzerinden uzun vadeli politikalar mı geliştirecek, yoksa yeni diplomasi modasına uyup günlük çıkarlarını önceleyen bir politikasızlığı mı tercih edecek?

Dr. Yunus Emre Aydınbaş / Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi

The Economist dergisinin geleneksel yeni yıl kapağı geçtiğimiz günlerde yayınlandı ve her yıl olduğu gibi yine büyük yankı uyandırdı. Derginin “The World Ahead 2026” özel sayısının kapağında, dünyayı simgeleyen bir küre içinde onlarca sembol yer alıyor: Amerikan bayrağı deseniyle kelepçelenmiş bir yumruk, füzeler, askerî tanklar, ABD’nin 250. yaşını kutlayan bir pasta, mülteci tekneleri, dolarlar, ilaçlar ve yapay zekâ sembolleri... Karmaşık gibi görünen bu görsel, genel kanıya göre 2026’da bizi bekleyen dünyayı özetliyor: Belirsizlik, çatışma ve fırsatların iç içe geçeceği bir yıl.

Dergide yer alan kapsamlı analizler, dünya düzeninin geçirdiği köklü bir dönüşümle yeni bir evreye girdiğini/gireceğini gösteriyor. Peki Türkiye bu yeni dünya düzeninde nerede duruyor ve nasıl konumlanmalı?

TRUMP’IN DÜNYASINDA AYAKTA/HAYATTA KALMA YARIŞI

2026 yılı, Donald Trump’ın başkanlığının ikinci döneminin ikinci yılı olacak. The Economist editörleri, “Bu Trump’ın dünyası, biz sadece içinde yaşıyoruz” diyerek durumu özetliyor. Şimdiden siyasal bilimler literatürüne “Trump Doktrini” olarak geçen Trump’ın norm yıkıcı yaklaşımı, küresel ticaretten güvenlik ittifaklarına kadar her alanı dönüştürüyor. Aynı zamanda, Trump’ın benimsediği, devletler arası ilişkilerde ilke, değer, uzun vadeli stratejik vizyon, prensip yerine kısa vadeli, somut, karşılıklı çıkar ve bir tür al–ver pazarlıklarına dayalı transaksiyonel diplomasi anlayışı da bu dönüşümü belirsizleştiriyor. Ancak bu belirsiz dönüşümün seyri tek yönlü de olmuyor. Trump’ın “Önce Amerika” politikası, beklenmedik sonuçlar doğuruyor. Hindistan ve Brezilya’ya uygulanan cezai tarifeler, bu ülkeleri Çin’e yaklaştırıyor. Avrupa savunma harcamalarını artırmak zorunda kalıyor. Orta Doğu’da ise -Trump’ın Nobel Barış Ödülü hırsı yüzünden- hiçbiri tam anlamıyla memnun olmasa da taraflar Gazze’de göreceli bir ateşkese rıza gösterebiliyor.

TÜM BUNLAR TÜRKİYE İÇİN NE ANLAMA GELİYOR?

The Economist’te, bu sorumuza cevap bulamasak da Türkiye, bu belirsizlik ortamında stratejik konumunu güçlendirme şansı yakalamış durumda. Öncelikle Türkiye’nin, NATO üyesi olarak Avrupa’nın artan savunma ihtiyaçlarındaki önemi artıyor. Bölgesel sorunlarda Türkiye’nin arabuluculuk rolüne olan ihtiyaç kaçınılmaz bir hâl alıyor. Burada önemli olan bu fırsatların nasıl değerlendirileceği? Türkiye bu dönüştürücü fırsatlar belirsizliğinde, kadim diplomatik ilkeler üzerinden uzun vadeli politikalar mı geliştirecek, yoksa yeni diplomasi modasına uyup günlük çıkarlarını önceleyerek bir politikasızlığı mı tercih edecek?

ÇİN’İN FIRSATI: GÜVENİLİR ORTAK İMAJI

The Economist’in analizine göre 2026, Çin için büyük bir fırsat yılı olacak. Trump’ın öngörülemez politikaları karşısında Çin, kendini daha güvenilir bir ticaret ortağı olarak konumlandırıyor. Pekin, Afrika’ya gümrüksüz erişim sağlarken, Güney Doğu Asya ülkeleriyle serbest ticaret anlaşmalarını genişletiyor. Ekonomisi deflasyon ve yavaşlayan büyüme gibi sorunlarla boğuşsa da Çin, kürenin Güney yarısındaki etkisini artırıyor. Yapay zekâ ve temiz enerji teknolojilerinde liderliğini pekiştiriyor. Nadir toprak elementlerinde dünya üretiminin yüzde 90’ını kontrol ediyor.

Türkiye, Çin ile ekonomik ilişkilerini derinleştirirken, aşırı bağımlılıktan kaçınmalı. Özellikle kritik teknolojiler ve altyapı projelerinde çeşitlendirme şart. Aynı zamanda, Çin’in tarihi İpek Yolu güzergahında Doğu-Batı ticaretini yeniden canlandırma hedefiyle 2013’te başlattığı Kuşak ve Yol Girişiminde Türkiye, coğrafi konumunu stratejik bir avantaj olarak kullanmalı.

AVRUPA’NIN SINAVI: ÇOKLU KRİZ

The Economist’e göre Avrupa’yı 2026’da zorlu bir sınav bekliyor. Artan ve daha da artması gereken savunma harcamaları, desteklenmesi gereken ekonomik büyüme ve buna mukabil yönetilmesi gereken devasa bütçe açıkları gibi olumsuz ekonomik gelişmeler Avrupa’da aşırı sağ partilerin yükselişini hızlandırıyor. Almanya’da Alternative für Deutschland’ın (Almanya için Alternatif) yükselişi, Fransa’da hükümet istikrarsızlığı, İngiltere’de Reform UK’nin anketlerde öne çıkması gibi gelişmeler Avrupa’nın siyasi manzarasını hızla değiştiriyor. Savunma harcamalarındaki artış büyümeyi hafifçe destekleyebilir ancak yapısal sorunları çözmez. Her açıdan daha korumacı, daha içine kapanık bir Avrupa bizi bekliyor. The Economist, Avrupa’nın başa çıkması gereken sorunları yukarıdaki gibi sıraladıktan sonra “Bunların hepsini aynı anda yapamaz” diyor.

Avrupa tüm bu sorunları ancak Türkiye’nin desteğiyle kolaylayabilir. Avrupa’nın savunma sanayii ihtiyacı, Türk savunma şirketleri için büyük bir pazar anlamına geliyor. Baykar, Aselsan ve TAI gibi firmalarımız, Avrupa pazarında daha fazla yer alabilir. Enerji güvenliği konusunda da Türkiye’nin rolü kritik. Avrupa’nın Rus gazına bağımlılığını azaltma çabası, Türkiye’nin “stratejik enerji koridoru” rolünü güçlendiriyor.

KÜRESEL EKONOMİ DAYANACAK MI KIRILACAK MI?

The Economist ekonomi editörü Henry Curr, dünya ekonomisinin şaşırtıcı bir dayanıklılık gösterdiğini ancak 2026’da daha fazla belirsizlikle karşılaşacağını belirtiyor. Trump’ın tarifeleri küresel büyümeyi yavaşlatıyor ancak 1930’lar tarzı bir ticaret savaşı da henüz gerçekleşmedi. Bana sorarsanız neo-liberal paradigmayla çelişen asıl tehlike üç alandan geliyor: Birincisi, merkez bankası bağımsızlığına yönelik tehditler. İkincisi, gelişmiş ülkelerin kontrolden çıkan bütçe açıkları. Üçüncüsü, yapay zekâ balonunun patlaması riski. Fransa veya Japonya gibi büyük bir ekonomide tahvil piyasası krizi, küresel finans koşullarını sıkılaştırabilir. Böylesi bir senaryoda ortaya çıkacak katastrofik finansal fırtınanın küre çapında etkili olması beklenmelidir.

Türkiye, mali disiplini sürdürmeli ve enflasyonla mücadeleyi kararlılıkla devam ettirmelidir. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı korunmalı; sosyal, siyasi, ekonomik, adli kurumlara olan güven artırılmalıdır. Küresel ekonomik belirsizlik ortamında, Türkiye’nin ihracat pazarlarını çeşitlendirmesi kritik önem taşıyor. Afrika, Orta Asya ve Latin Amerika gibi yükselen pazarlara odaklanmalıyız.

YAPAY ZEKA DEVRİMİ FIRSAT MI TEHDİT Mİ?

2026, yapay zekânın gerçek etkisinin netleşmeye başlayacağı yıl olacak. Amerikan teknoloji devleri 2025’te 400 milyar dolardan fazla veri merkezi altyapısına yatırım yaptı. Ancak yapay zekâdan elde edilen gelir, yılda henüz 50 milyar dolar civarında. The Economist’in iş editörü Rachana Shanbhogue, üç olası senaryo sunuyor: Ekonomik canlanma, finansal çöküş veya sosyal tepki. Şirketlerin yapay zekâyı benimseme hızı hem teknoloji yatırımlarının geleceğini hem de iş piyasasını belirleyecek.

Türkiye, yapay zekâ alanında geç kalmış olsa da fırsatları kaçırmış değil. Genç ve dinamik nüfusumuz, teknoloji girişimciliği için büyük bir potansiyel sunuyor. Üniversiteler ve özel sektör iş birliğiyle yapay zekâ araştırma merkezleri kurulmalı. Özellikle Türkçe dil modelleri ve yerel çözümler geliştirmeliyiz. Belki savunma sanayiinin pozitif dışsallıkları yapay zekâ geliştiricilerinin yükünü hafifletebilir.

KILAVUZ: İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN

The Economist’in kapsamlı analizinden çıkan sonuç açık. 2026, belirsizliklerle ama fırsatlarla da dolu bir yıl olacak. Türkiye için öneriler şöyle özetlenebilir:

Ekonomik Cephe: Mali disiplini sürdürün, enflasyonla mücadeleyi kararlılıkla devam ettirin, ihracat pazarlarını çeşitlendirin ve yapay zekâ gibi yeni teknolojilere yatırım yapın.

Jeopolitik Konum: Batı ile Doğu arasında köprü rolünü güçlendirin, NATO üyeliğinin avantajlarını kullanın ancak aşırı bağımlılıklardan da kaçının. Çok yönlü dış politika izleyin.

Enerji ve İklim: Yenilenebilir enerji yatırımlarını hızlandırın, enerji merkezi konumunu pekiştirin, yeşil hidrojen gibi gelecek teknolojilerine odaklanın.

Bölgesel Liderlik: Ortadoğu’da arabuluculuk rolünü sürdürün, Suriye’nin yeniden inşasında aktif olun, Afrika ve Orta Asya ile ilişkileri derinleştirin.

Kültürel ve Ahlâki Vatan: Belirsizliklerin yıkıcı tesiri ve dönüşümlerin başkalaştırıcı etkisine karşı, kültürel ve ahlâki alanı da bir vatan sathı olarak görün. Kamu ile sivil toplum gönüllülüğü birlikteliğinde bir kültür ve ahlâk seferberliği başlatın.

En sonuncusu ama en önemlisi “insan”ı ıskalamayın, insanı yaşat ki devlet yaşasın. İnsanı yaşatmak için insanı hayat ile hukuk arasındaki boşluğa düşürmeyin. Hayat ile hukuk arasındaki kaçınılmaz doğal boşluğu da adalet ve merhametle doldurun.

2026, Türkiye için önemli bir yıl olacak. Akıllı ve samimi stratejilerle, küresel belirsizlikleri fırsata çevirebilir, bölgesel ve küresel arenada etkisini artırabilir. The Economist’in kapağındaki yeni dünya görselinde Türkiye’nin yeri, büyük ölçüde bizim atacağımız adımlarla belirlenecek.



#Gazze
#Filistin
#Dünya
#Politika
#ABD