D. Mehmet Doğan, bir sözlük yazarı olduğu kadar bir dil ve kültür adamıdır da… Bir yazarı dil ve kültür üzerine bu kadar düşündüren ve yazdıran şey ise içinden geçmiş olduğumuz soykırımdır ve bu soykırım aslında -Doğan’ın deyimiyle- dil üzerinden gerçekleşmektedir.
Sanat olarak edebiyatın ve kültürün temel malzemesi dildir. Akademiden gazetelerin köşe yazarlarına, siyasetçilerden radyo, televizyon gibi görüntülü ve sesli yayın organlarına, ders kitaplarından alış veriş tabelalarına kadar her bir sahayı ilgilendiren dil; aslında bir kültür hadisesidir. Bundan dolayı dil tartışmaları kültür ve özellikle ait olunan kültürel çevre ile ilişkilendirilerek tartışılmıştır.
SİYASİ AYRIŞMANIN ALAMETİFARİKASI
Alfabe üzerinden başlayan dil tartışmaları ise apayrı bir boyuttur. Dilin sekülerleşmesi için yapılan çalışmalar üniversiteleri, gazete ve kitap yayıncılığını aşarak resmi yayınlar, ders kitapları ve basın-yayın araçları ile desteklenen devlet politikası haline gelince; mesele dil meselesi olmaktan çıkmış, bir din/kültür meselesi haline gelmiştir. Çünkü dışta tutulan, yasaklanan, anlamı tahrif edilen, alaya alınan kelime ve kavramlar dinden geçen ve dini, referans olarak gösteren, göndergesi din olan kelime ve kavramlardır. Alfabe üzerinden başlayan bu tartışmada Müslümanlar başarılı olamamış ve mücadele, latinize edilmiş olsa da İslam’dan geçen, referansı İslam olan kelime ve kavramların korunması üzerinden yürütülmüştür. 1950’lerlerden itibaren yaygınlaşan kendine ve kültürüne yabancılaşma, 70’lerden itibaren siyasi ayrışmanın da alametifarikalarından biri olacaktır.
İmla, telaffuz ve mânâ birlikteliği bozulmuş olan Türkçe bu dönemde tam anlamıyla bir hedeftir. Hedefe koyanlar da devlet ve basın gücünü elinde bulunduran Ataçgillerdir. Buna karşı gazetedeki köşesinde, üniversitedeki kürsüsünde, dergilerdeki sayfalarında ve kitaplarında ferdi mücadelesini yürütenler vardır ki Türkçenin bugüne gelmesini onlara borçluyuz. Mesela Osmanlıca-Türkçe-Uydurmaca’da toplanan makaleleri ile Peyami Safa, Türkçemiz ve Uydurmacılık kitabı ile Faruk K. Timurtaş, Türkçenin Karanlık Günleri ile Necmettin Hacıeminoğlu, Kültür ve Dil kitabı ile Mehmet Kaplan, dergi ve kitapları ile Necip Fazıl, Ahmet Kabaklı ve Nureddin Topçu bu konudaki mücadeleleri ile öne çıkan kalem erbabıdır. Dil ve kültür mücadelesi bağlamında D. Mehmed Doğan’ı da bu nesle bağlamak gerek. Denilebilir ki kendi nesli içinde dil, kültür bağlamında en çok eser veren kalem D. Mehmed Doğan’dır. Verdiği şu eserlere bakalım:
Batılılaşma İhaneti, Büyük Türkçe Sözlük, Dil Kültür Yabancılaşma, Okullar İçin Büyük Türkçe Sözlük, İlk Sözlük, İletişim veya Dehşet Çağı, Temel Büyük Türkçe Sözlük, Bir Lügat Bulamadım, Yüzyılın Soykırımı, Devlet Sözlük Yazar Mı, Kelimelerin Seyir Defteri ve daha onlarca eser…
DİL SOYKIRIMI
D. Mehmet Doğan’ın dilimize ve kültürümüze ait müstakil olarak hazırlanan bu kitaplarının yanına, diğer kitapları içindeki bölümler de eklenmelidir. O zaman göreceğiz ki Doğan, bir sözlük yazarı olduğu kadar bir dil ve kültür adamıdır da… Bir yazarı dil ve kültür üzerine bu kadar düşündüren ve yazdıran şey ise içinden geçtiğimiz soykırımdır ve bu soykırım aslında -Doğan’ın deyimiyle- dil üzerinden gerçekleşmektedir. Türkçenin bir İslam dili olduğunu biz Müslümanlardan çok önce fark edenler önce dilden, dilin resmi alfabesinden başladılar işe. Alfabe değişimi beraberinde dilde tasfiyeyi de getirdi.
Yıl 1934. İsveç Veliaht Prensi ağırlanıyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün (Tanıl Bora’dan nakledilen) konuşması şöyle :
“Avrupa’nın iki bitim ucunda yerlerini berkiten uluslarımız, ataç özlüklerinin tüm ıssıları olarak baysak, önürme, uygunluk kıldacıları olmuş bulunuyorlar. Onlar, bugün en güzel utkuyu kazanmaya anıklanıyorlar; baysal utkusu.”
Cumhuriyetle başlayan bu bozulma yer yer gazete, dergi sayfalarında devam ederken iktidar koltuğuna oturan Bülent Ecevit’le bakın ne hale geliyor… Yıl, 1978. Yer, TBMM. Konu, 4.Beş Yıllık Plan. Konuşan, MSP Genel Başkanı Necmeddin Erbakan. Erbakan Hoca, Ecevit Hükümetinin dili hakkında konuşuyor:
“Bu planın içindeki dil aslında bizim milletimizin kullanmış olduğu dilden tamamen uzak bir dil. Meclis Başkanı’nın bu planı kabul etmeyerek geri göndermesi gerekirdi, bizim inancımız budur. Milletimizin dili oyuncak değildir. Önüne gelen dilediği gibi uydurma kelimelerle resmi belge yazamaz. CHP’nin Dördüncü Beş Yıllık Plan Taslağında kullandığı dil, bizim inancımıza göre siyasi nezaket hudutlarını zedeleyecek mahiyettedir. (…) Bizim milli bünyemizde, bizim anlayışımıza göre bu uydurmacılık, bu dil hastalığı yeni değildir. Tanzimat’ın yarı aydınları da aslında milletten kendilerini üstün gördükleri için milletin kullandığı dili kullanmaz, mutlaka başka bir dil kullanmaya özenirlerdi. Gelin bir köye şu planı verin, bir köylü arkadaş okusun, tercüme etsin de göreyim bakalım. Biz kendimiz bile bu kadar zamandır sizi dinleye dinleye, mecburen dinleye dinleye hâlâ bu kelimelere alışmış değiliz. Bu bir komplekstir. İçindeki fikirler düşündürücü olacağına; kelimeyi anlamak için düşündürmeyi marifet sanıyor. 1961 Anayasanın dilinde bulunmayan ulus, olanak, saptamak, olasılık gibi birtakım kelimelerinizi söyleye söyleye bunlara bir bakıma milletten kopuk, bize alıştırdınız. Meclis Başkanı’nın (yabancı) lisan imtihanı yapacağına bir Türk dilinden imtihan yapmasını teklif ediyorum, İngilizceden önce bakalım, şu Mecliste kaç kişi bu kelimelerin karşılığını bilecek? ‘Tümleşik’ planın ana kelimesidir. Sunu, istem, gereksinim, göreli, görece…(sizin kelimelerinizle) bu tarihi konuşmada size bir cümle hediye etmek istiyorum: Bu plan Türkiye’yi birincil açıdan göreli ve görece yönüyle gereksinimlerini tümleşik suni istemlerle batırma planıdır. Bir milletin seviyesi, gelişmesi, tefekkür sistemi diliyle sıkı sıkıya bağlıdır. Milletimizin mütehamil dili bir kenara itilerek uydurma kelimelerle, Tarzancaya kaymakla ilerleme değil; sadece gerileme ve dejenere olma sağlanır. Milletimizin bütün tekamül etmiş kullanma lisanı bir kenara itilerek, bu kelimelerin uydurulması CHP’nin bir bakıma ırkçılığıdır, ırkçılık… Demin de ifade ettiğim gibi bir devlet belgesinde buna kimsenin hakkı yoktur.”
KAMUS NAMUSTUR
İşte D. Mehmet Doğan’ın “Yüzyılın Soykırımı” dediği tam da budur… Doğan, “Kamus, namustur.” şeklinde Cemil Meriç tarafından formüle edilen anlayış doğrultusunda kaleme aldığı eserlerde kelimenin anlam değişikliğe uğrayışını tarih tarih metinler üzerinden inceleyerek verir. Mesela; laiklik, Atatürkçülük, Kemalizm, üniter gibi kelimeler hangi devirde ve hangi karşılıklarla girdi dilimize? Türkçe Sözlüklerde bu kelimeler hangi karşılıkları ile yer alıyor? Bu tarihi çizgiyi izlemek, Türkiye’de devletin gücünü, endişelerini, belirleyiciliğini ve de kültür politikasını göstermekle kalmıyor; üniversitelerin, dil bilimcilerin, yazar ve şairlerin dil bozulması, dile devlet müdahalesi karşısında ne kadar edilgen ve hatta onaylayıcı olduklarını da gösteriyor bize.
D. Mehmet Doğan’a göre, eş anlamlı kelimelerden birinin özellikle dışta tutulması ile diğerinin tercih edilmesi bir dil tercihi değil, ideoloji tercihi ve hatta dayatmasıdır. Doğan’ın adı geçen kitaplarında dikkati çeken diğer bir diğer husus da ironik üslubudur. Latin alfabeci ve öztürkçecilerin zamanında yaptığı gibi, onlara nazire olsun diye de bir niyetin göstergesi olarak yazar; kelime ve anlam, kelime ve imla, kelime ve bağlam ilişkilerini ironik olarak örneklemekten kaçınmaz. Kelimelerin etimolojik, semantik ve sinonim özelliklerinin yanı sıra günlük hayatta algılanışı ve kullanılışına kadar bir çok kelimeyi teşrih masasına yatıran D. Mehmet Doğan son dönemde İngilizcenin tasallutu altına giren Türkçenin serencamına ayrıca bakar.
DEVLET SÖZLÜK YAZAR MI?
“Devlet Sözlük Yazar mı” diye sorar D. Mehmed Doğan. Yazar çünkü dine ait bütün kelimeleri hafızalardan silmek ve la-dini bir nesil yetiştirmek için dili değiştirmek gerekirdi. Mesela Türk Dil Kurumu 1945’te basılan Türkçe Sözlük’te din kelimesine şu anlamı vermiştir:
Din (I) is. Ar. 1. İnsanların Tanrıya inanış ve bağlanışı veya varlıkları ve davranışları kutsal ve kutsal dışı diye ikiye ayırmaktan ibaret olan tasarımlar ve işlemler sistemi.
2. mec. İnanılıp çok bağlanılan fikir veya ülkü : Kemalizm Türk’ün dinidir.
1959 baskısında Kemalizm değiştirilmiş “Atatürkçülük Türk’ün dinidir.” denmiştir. Türkiye’nin uzun yıllar ibadetler ve dinî hakları kullanma ile çatıştırılan kavramlardan biri de laikliktir. D. Mehmet Doğan’ın; Yaşar Çağbayır, Rekin Ertem ve Tuncer Gülensoy ile hazırladığı “Büyük Türkçe Sözlük”te laik kelimesine şu anlam verilmiştir: “1. Dünya işlerini din işlerinden ayıran, lâdini, seküler 2. Dini olmayan, dinsiz, 3. Laik görüşe sahip kimse.” (Birlik Yayınları, 1986) Yazarların “Lâ-dini” olarak verdikleri karşılık, kelimenin Osmanlı Türkçesinin karşılığıdır. Çünkü “laik” kelimesi etimolojik olarak Türkçe değildir. Ancak D. Mehmet Doğan sözlükte kelimeye bu gerçek anlamı yazdığı için yargılanmıştır.
Devlet erkini kendi ideolojileri doğrultusunda kullananlar bundan dolayı tabii ki sözlük yazacaklar ve başkalarının sözlüğüne itiraz edecekler. Çünkü sözlüklerdeki bu anlamlandırma, iki sayfa arasında kalmamış, birkaç nesil bu anlayışla yetiştirilmiştir. D. Mehmed Doğan işte bu dil soykırımına karşı mücadele eden bir kalemdir. Bunun için sempozyumlar düzenlemiş, yayınlar yapmış, resmi makamları uyarmıştır.
“İSTİKLAL MARŞI MİLLİ MUTABAKAT METNİMİZDİR”
Doğan’ın en önemli hizmetlerinden biri İstiklâl Marşı’nın yazıldığı Tacettin Dergâhını Akif’ten intikam alınırcasına nisyandan ve izbe, çöplük oluştan kurtarma teşebbüsüne girmesi ve bugünkü hale getirilmesindeki hassasiyetidir. Tacettin Dergâhı bu hassasiyet sayesinde bugün her 12 Mart’ta İstiklâl Marşı’nın kabul edilmesine dair yapılan anma toplantısına ev sahipliği yapıyor. Devlet erkanı ve okullar Akif’i burada anıyor, İstiklâl Marşı’nı burada okuyup idrak ediyorlar. Eğer D. Mehmet Doğan ve Türkiye Yazarlar Birliği’nin (TYB) gayretleri olmasaydı, Tacettin Dergâhını ihya çalışmaları sonuç vermeseydi belki Muhsin Yazıcıoğlu, Nuri Pakdil ve Yaşar Kaplan, Tacettin Dergâhı haziresine defnedilemeyecek idi. Yeri gelmişken mutlaka söylemeliyim. Bu cenazelerin birinde kendisine “İnşallah sizin de son durağınız burası olur çünkü en çok siz hak ediyorsunuz” demiştim. Çünkü Mehmet Akif ve İstiklâl Marşı ile anılmaya en çok hak edenlerdendir D. Mehmet Doğan. Gene hemen hatırlatalım ki Doğan’ın; TBMM’de 2007’de kabul edilen 12 Mart’ların, “İstiklâl Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif’i Anma Günü” olarak resmi olarak tahsis edilmesinde ve kanun olarak çıkmasında da büyük hizmeti oldu. “İstiklâl Marşı, milli mutabakat metnimizdir” sözü ona aittir ve bu motto en yüksek devlet ricali tarafından da tekrar edilmektedir…
BİR MÜNEVVERİN İZİNDE
Bilindiği gibi Doğan, TYB’nin kurucu başkanıdır ve uzun yıllar Onursal Başkan olarak TYB ile özdeş hale gelmiştir. Kurulduğu yıldan itibaren her yıl düşünce, sanat, edebiyat sahalarında verilen “Dil Ödülü” ve Kültür Sanat Yıllığı içinde yer alan Dil Bölümü de D. Mehmet Doğan’ın ihdasıdır. Bir gün inşallah dilimizi yerli yerinde kullanan bir edebiyatımız, bir düşünce dünyamız, bir siyaset, basın ve iletişim âlemi olacak. Bilin ki o günlere giden yolun taşları bugünden döşenmektedir. D. Mehmed Doğan da bu yolun taşlarını döşeyenlerden biridir.
Her fani gibi D. Mehmet Doğan da 11 Ağustos 2024 Pazar günü emaneti Hakk’a, gerçek sahibine iade etti. Türkiye önemli bir dil, kültür ve dava adamını kaybetti. Milletimizin, Türk dünyasının, TYB’nin ve kıymetli ailesinin başı sağ olsun. Rabbim, eserlerini sadaka-i câriye olarak kabul etsin…