Çağımızda bilgiyi kullanabilme becerisi 21. yüzyılın önemli becerilerden biri olarak kabul edilmektedir. “Bilgi Çağı” olarak adlandırdığımız günümüzde yaşanan hızlı değişim ve dönüşüm, bilgiyi kullanabilme becerisi bağlamında eğitim sistemlerinde de bazı gereksinimleri ortaya çıkarmıştır. Bu değişim ve dönüşüm süreci özellikle küresel salgın boyunca ve sonrasında okulun işlevleri ve çağın gereklerine uygun bireyler yetiştirmek üzerine düşünmeyi gerekli kılmıştır.
Yaşadığımız yüzyılda eğitim öğretim süreçlerimizi, değişen dünya dinamikleri ile değişmeyen değerler arasındaki bağı koruyarak yönlendirmek durumundayız. Bu nedenle bugünden, gerekli önlemlerin alınarak hareket edilmesi, eğitim sistemlerinin ve biz eğitimcilerin öncelikli sorumluluğudur. Tarım ve sanayi toplumlarının ihtiyacı olan beceriler, günümüzde teknolojinin de gelişmesiyle yerini farklı becerilere bırakmıştır. Elbette bu beceriler yüzyıllardır bireyin gelişimi için ele alınan kimi başka becerileri de kapsamaktadır. Ancak küresel salgın sürecinde yaşananlar ve teknolojik değişimlerin bireyin gelişimine yansımasıyla bu becerilere duyulan ihtiyaç daha çok ön plana çıkmıştır. 21. asrın becerileri olarak sıkça gündeme gelen empati, aktif dinleme, liderlik, analitik düşünme, yaratıcı düşünme, yılmazlık, esneklik, merak ve yaşam boyu öğrenme gibi beceriler, Dünya Ekonomik Forumu’nun 2023 yılında yayımlanan İşlerin Geleceği Raporu’nda da “çekirdek beceriler” olarak belirtilmiştir. Raporda 2027 yılına kadar nitelikli insan gücü becerileri arasında iş birliği, etik, öz yeterlilik, fiziksel yetenekler ile bilişsel, yönetimsel, teknolojik ve katılım becerileri yer almıştır.
Bugün belki adını koyamadığımız birçok mesleğin ortaya çıkacağının farkında olarak geleceğin bireylerini yetiştirme sorumluluğu bizlere bazı noktaları yeniden ele almamız gerektiğini göstermektedir. Bu bağlamda “Nasıl bir birey yetiştirmek istiyoruz?” sorusunu sorarken “Geleceği inşa etmek için nasıl öğretmenlere ve nasıl yöneticilere ihtiyacımız var? Çağın gerekli becerilerini kazandırabilmek için nasıl bir öğretim programı olmalı? Aile-okul-toplum arasında pozitif bir ilişki nasıl kurulabilir?” ve bunlar gibi pek çok soruyu eğitimciler olarak kendimize sormalıyız. Kuşkusuz bu soruların cevapları üzerine odaklanmış birçok araştırma yapılmaktadır. Biz de yaptığımız akademik çalışmalar bağlamında ve uygulamanın içinde olan bir eğitim yöneticisi olarak yazımızda bu sorulara cevap aramayı, eğitimin temel paydaşları olan öğretmen ve yöneticileri bazı yönlerden ele alarak katkı sunmayı amaçlıyoruz.
Öğretmen yeterliliği her dönemde olduğu gibi dönüşüm süreçlerinde de ele alınması gereken öncelikli bir konudur. 21. yüzyılın öğrencilerini yetiştirmesi beklenen öğretmenlerin de çağın
gereklerini yansıtan becerilere sahip olması beklenmektedir. Bu bağlamda yükseköğretimden başlamak üzere hizmet içinde de öğretmenlerin mesleki becerilerinin geliştirilmesi oldukça önemlidir. Eğitimin bizzat uygulayıcısı olan öğretmenlerin, mesleki yeterliliklerinin çağın koşullarına göre geliştirilmesi, branşındaki güncel gelişmelere duyarlılığı; öğrenciyi tanıma, öğrenme ve öğretme sürecini yaşamla bağlantılı olarak tasarlama, süreç değerlendirmesi yapabilme, aile-toplum-okul ilişkilerinde tutkal görevi görme gibi yeterliklere sahip olması bütüncül bir yapının ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Bu da etkili bir öğrenme ekosisteminin temel yapı taşı olacaktır.
Bu ekosistemi besleyen öğretmenler, geleceğin bireylerini yetiştirmek için gerçek yaşam durumlarını eğitim öğretim sürecine entegre ederek yaşam içinde gerekli becerileri öğrencilerine kazandırabilir. Eğitim sistemi içerisinde bunu başarıyla hayata geçiren, özgün projelerle öğrencilerine yeni yollar açan öğretmenlerimizin olduğunu biliyoruz ve onları destekliyoruz. Etkili öğrenme ekosistemini genişletmek için de kuşkusuz öğretmenlerin gelişimlerini destekleyici eğitimlerin hayat boyu öğrenme felsefesi içerisinde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu noktada öğretmenlerin disiplinler arası çalışmalar yapmaları için özgün içerikleri ve uygulamaları kapsayan eğitimler düzenlenmelidir. Ayrıca PISA, TIMSS gibi sınavlarda başarılı olan ülkelerin öğretmen nitelikleri incelendiğinde öğretmenlerin çoğunlukla yüksek lisans mezunu olduğu görülmektedir. Ülkemizde de öğretmenler lisansüstü eğitim konusunda desteklenmeli, sistem içerisinde farklı roller verilerek lisansüstü eğitimini tamamlamış öğretmenlerin motive olmaları sağlanmalıdır. Böylece kendini sürekli geliştiren, olumlu iletişim kurabilme becerisine sahip, güdüleyici, yapıcı eleştirileriyle öğrencilerinin gelişimini destekleyen, bireysel farklılıkları, yetenekleri tanıyabilen, eğitim sosyolojisine hâkim, yaratıcı ders tasarımları yapabilen, teknolojik bilgisiyle öğrencilerine rehberlik edebilen ve en temelinde yüreğinde sevgi ve merhamet taşıyan öğretmenlerle kalıcı ve etkili öğrenmelerin kapısını aralayabiliriz.
Peki geleceğin bireylerini yetiştirmek için nasıl yöneticilere ihtiyacımız var? Bu sorunun cevabını ararken öncelikle “yönetici” ile “lider” kavramlarının farkı üzerinde durulmalıdır. Bu iki kavramın farklılıkları üzerine yıllardır süregelen karşılaştırmalar yapılmaktadır. Yöneticilerin iyi bir lider olması gerektiği konusunda tüm çevreler hemfikirdir. Liderlik özellikleri çok değerlidir ve eğitim ekosisteminde liderlik başlı başına üzerinde durulması gereken bir konudur. Çağdaş liderlik yaklaşımları incelendiğinde öğretimsel liderlik, dönüşümcü liderlik, hizmetkar liderlik, ruhsal liderlik, etik liderlik gibi birçok liderlik türünden söz etmek mümkündür. Bu liderlik türlerinden birinin diğerinden üstün olduğunu söylemek yerine ihtiyaç durumuna göre farklı liderlik türlerine ait becerilerin öne çıkarılması gerekmektedir. Liderlik, genel anlamda “bir grup insanı belirli amaçlar etrafında toplayabilme ve bu amaçları gerçekleştirmek için onları harekete geçirebilme yeteneği” olarak tanımlanmakta ve yukarıda söz edilen liderlik türlerine özgü bazı becerileri içermektedir.
Yönetim süreçlerinde; öğretmen, öğrenci, veli olmak üzere tüm eğitim paydaşlarının koordineli hareket etmesini sağlayarak çağın gereklerine uygun bireylerin yetiştirilebilmesi için sağlıklı eğitim iklimi oluşturabilen yöneticiler, iyi liderler olarak kabul edilir. Lider yöneticilerin eğitim ortamlarını öğrenen okullar olarak tasarlaması bilgi çağı için bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkmaktadır. Öğrenen okullar; bilginin yaratılması, edinilmesi ve aktarılması için anlamlı değişikliklere hızlı uyum sağlayabilen paydaşların, kendilerini yenileyebilme ortamının olduğu kurumlardır. Eğitim yöneticilerinin de sürekli olarak kendilerini yenilemeleri, öğrendiklerini paylaşmaları bu noktada önemlidir. İyi bir lider olan yöneticinin kendini ve kurumunu geliştirirken insanları da geliştirme amacı olmalıdır. Etkili iletişim becerisine sahip, disiplinler arası düşünebilen, eğitim felsefesi ve sosyolojisine hâkim, toplum-okul iş birliğini sağlayabilen, okulun hem fiziki hem de akademik ortamını sağlıklı şekilde yürütebilen ve tüm bunları adanmışlıkla gerçekleştirebilen yöneticiler, fark yaratan liderler olarak eğitim sistemine katkı sunabilir. Öğrenen ve öğreten okul ortamı oluşturabilmek eğitim yöneticisinin yönetsel ve öğretimsel liderliğinin göstergesidir.
Bilgi çağının gereklerine uygun bireyler yetiştirmek için öğretmen ve yönetici yeterliklerinden kısaca söz etmişken okulun temel paydaşlarından bir diğeri olan anne-babalara da değinmek gerekir. Yapılan araştırmalar okul ve aile arasındaki iş birliğinin bireyin bütünsel gelişimi için oldukça önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Ailenin, öğretmen ve okul yöneticileriyle iletişiminin sağlıklı olması çocuğun çok yönlü gelişimini destekler, varsa olası sorunlara karşı önlem alınmasını sağlar. Aynı zamanda iş birliği içerisinde yetiştirilen bireylerin öğrenme ve kendini geliştirme motivasyonlarının arttığı da bilinmektedir. Diğer yandan bu nitelikli iletişim ve iş birliği alanlarının yaratılması, velilerin de çocuklarıyla olan ilişkilerine olumlu olarak yansır ve ebeveyn olarak çocuklarının gelişim özelliklerine uygun tutum ve yaklaşımlar sergilemelerini destekler. Bu nedenle veli-okul etkileşimini artırmak için velilere yönelik yapılan toplantıların içeriği çeşitlendirilmelidir. Çocuk yetiştirme süreciyle ilgili ihtiyaç alanlarına göre veli farkındalık atölyeleri düzenlenerek okul-veli bağı güçlendirilmelidir.
Özetle arzu edilen bilgi çağına uygun erdemli nesiller yetiştirmek için yönetici, öğretmen, öğrenci ve ebeveyn birlikte hareket etmelidir. Tüm bu paydaşlar günümüz dünyasında çok değerli olan ve başarıya götüren önemli unsurlar arasında yer alan ortak aklı oluşturacaklardır. Ortak akıl ile alınan kararlar ve uygulamalar etkili bir eğitim ekosisteminin hayata geçirilmesi için vazgeçilmezdir. Başarıya giden yol, geleceğe açılan kapı etkili bir eğitim ekosistemidir.
Öğrencinin yüksek faydası ilkesinden hareketle tüm bu paydaşların oluşturacağı sağlıklı okul iklimi ile daha da geniş çerçeveden bakıldığında yukarıda bahsedilen eğitim ekosisteminin oluşturulması mümkün olacaktır. Çağın gerekleri ve bireyin taleplerini aynı potada eritebilen, üretken ve yaratıcı beyinlerin gelişimine olanak sağlayacak bu ekosistem sadece ülkemizin değil, değişimi ve gelişimi temel hedef olarak almış olan tüm toplumların gayesi olacaktır.
Dijitalleşme süreci, özellikle eğitim alanında sınırları aşarak, okulları dört duvarın ötesine taşıdı. Türkiye Yüzyılı’nda, eğitimdeki tüm paydaşların birlikte hareket etmesi, farkındalık oluşturarak toplumda kararlı bir değişim iradesi ortaya koyması zorunludur. Günümüz öğrencilerini, geleceğin bilinçli ve donanımlı bireyleri olarak yetiştirmek amacıyla akıl ve kalp birlikteliğinin yanı sıra maddi ve manevi unsurları da kapsayan bir eğitim anlayışı benimsenmelidir. Akıl ile kalbi, madde ile manayı hikmetle birleştirerek bilgiyi davranışa dönüştürecek bir eğitim; merhamet, vicdan ve adalet temelli bir toplumun inşasında vazgeçilmez ögeler olmalıdır.