
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Malezya, Endonezya ve Pakistan’dan oluşan üç Müslüman ülkeye ziyaretleri ve yaptığı açıklamaların, adeta Gazze başta olmak üzere mevcut uluslararası sistemin tıkanmışlığını aşmaya yönelik “İnsanlık İttifakı” arayışının bir yansıması olarak değerlen-dirilebilecek bir Asya çıkarması hükmünde olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta üç Müslüman ülkeyi içine alan bir Asya turu gerçekleştirdi. Bu ziyaretlerde, son dönemde Türk dış politikasında vurgulanan “Yeniden Asya Girişimi” yaklaşımının etkileri gözlendi. Sırayla Malezya, Endonezya ve Pakistan’a gerçekleştirilen ziyaretlerde ev sahibi ülkelerin görkemli karşılamaları ve üç ülkenin de başta Gazze olmak üzere dünyadaki pek çok meselede Türkiye ile uyum içinde olan politikaları dikkatleri daha çok bu ziyaretler üzerine çekti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Asya turunda, üç Asyalı Müslüman ülke ile iş birliği hususunda adeta yeni bir dönem başladı.
YENİ KÜRESEL DÜZENİN İNŞASINDA İKİ ÖNEMLİ AKTÖR
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Malezya ziyareti iki ülke arasındaki ilişkilerin en parlak dönemlerinden birini yaşayacağını gösteriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Enver İbrahim arasında uzun yıllardır süren dostluk, iki ülke arasındaki iyi ilişkileri zirveye taşıma imkanını güçlendiriyor. Türkiye’nin İslam dünyasındaki birleştirici rolünün yanında savunma sanayi, diplomasi, sağlık ve ulaştırma, Malezya’nın da İslam dünyasında sahip olduğu öncü entelektüel kapasite, bilim, teknoloji ve ekonomi alanlarında kazandıkları tecrübeleri karşılıklı olarak paylaşması iki ülkenin de kalkınma ve refahına kritik katkı sunma potansiyeli taşıyor.
Diğer yandan Filistin konusunda aynı pozisyonda olan ve dünyadaki meselelere büyük ölçüde benzer bakış açısıyla bakan ve halkın beklentilerini yönetimlerine yansıtan İslam dünyasının iki önemli devleti adına liderlerin bu ziyarette yaptığı açıklamalar oldukça dikkat çekici. Malezya Başbakan İbrahim’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’yi jeopolitik güç haline getirdiğini vurgulaması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da “yeni bir küresel düzenin inşasının tercihten öte bir zorunluluk” olduğunu ifade etmesi bu ziyareti ayrıca anlamlı hale getiriyor. İki ülkenin Filistin konusunda benzer bakış açısına sahip Müslüman devletlere öncülük ederek Filistin’de barış ve istikrarın sağlanması için birlikte ve organize hareket edilmesini sağlama imkanları var. Bu nedenle Müslümanların bu iki ülkeden beklentileri de yüksek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Malezya’da yeni küresel düzene duyulan ihtiyacı vurgulaması Malezya Başbakanı İbrahim’in Türkiye’nin jeopolitik güç haline geldiğini ifade etmesi ve “Müslüman dünyasının adalet, insan hakları ve sadece Gazze’de değil tüm dünyada barış ve adil çözüm çağrısında bulunan Erdoğan’ı ağırlamaktan onur duyduklarını vurgulaması” yeni küresel düzenin inşasında Malezya’nın Türkiye ile yakın iş birliği içinde olacağına işaret ediyor.
DÖNÜM NOKTASI: 2050
Malezya ziyaretinin ardından gerçekleştirilen Endonezya ziyareti de Türkiye-Endonezya ilişkilerinde yeni ve daha parlak bir dönemin başladığını gösterdi adeta. İki ülke arasında imzalanan 13 anlaşma arasından özellikle “Bayraktar TB3 ve Bayraktar Akıncı İhracatına Yönelik Ortak Üretim Anlaşması” bunun göstergelerinden biri olarak değerlendirilebilir. Anlaşma kapsamında, Endonezya’ya 60 Bayraktar TB3 ile 9 Bayraktar Akıncı’nın ihraç edilmesi bekleniyor. Diğer bir gösterge de “Alt Yapı” alanında iş birliği yapılarak bu alanda bir forum kurulmasının kararlaştırılması oldu. Çünkü bu alt yapı iş birliği, Endonezya’nın yeni başkent olması için hazırlıklarını sürdürdüğü Nusantara’nın geliştirilmesi planı kapsamında ulusal stratejik alt yapı projelerini de içeriyor. Endonezya’nın yeni başkentinin inşasında Çin’in oldukça etkin olduğu biliniyor. Bu nedenle Türkiye’nin bu süreçte yer alması, Endonezya’nın yeni başkent projelerinde Çin’e alternatif oluşturması ve Türkiye-Endonezya ilişkilerine verilen önem bakımından oldukça stratejik ve anlamlı bir adım.
Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto’nun Endonezya – Türkiye ilişkilerinin 100. Yılı olan 2050 yılını bir dönüm noktası olarak değerlendirmesi de Endonezya’nın ilerleyen yıllarda Türkiye ile ilişkilere özel bir önem atfetmesi olarak değerlendirilebilir. Ayrıca iki ülke tarafından paylaşılan ortak beyanda, diplomatik ilişkilerin 75.yılını “İnsanlar için; Yeni Dünya için Ortaklık” temasıyla andıkları esnada bu ziyaretin zamanlı olduğu vurgusu yeni küresel düzen arayışında iki ülkenin ortak pozisyonunu yansıtan bir ifade olarak yerini aldı.
TÜRKLERİN İKİNCİ EVİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Asya turu kapsamındaki son durağı ise Pakistan oldu. Ziyaret kapsamında Türkiye ile Pakistan arasında 24 işbirliği anlaşması imzalandı. Ayrıca iki ülke arasında kabul edilen “Stratejik Ortaklığın Derinleştirilmesi, Çeşitlendirilmesi ve Kurumsallaştırılması” başlıklı bildiri, Türkiye-Pakistan arasındaki yakın ilişkilerin daha da güçlendirilmesi açısından önemli bir vizyon ortaya koydu. Askeri, enerji, savunma sanayi, ekonomi, tarım, sanayi, tekstil, din, bankacılık, iletişim, sağlık, havacılık ve uzay sanayi, kültür alanlarında işbirliği içeren anlaşmalar, Türkiye-Pakistan ilişkilerinin tarihi bağlarının gelecekte de çok sıkı ilişkilerle sürdürülmek istendiğini gösteriyor.
Ziyaret kapsamında yapılan açıklamalarda iki ülkenin Kıbrıs ve Keşmir meseleleri hususunda güçlü dayanışmayı sürdürme anlayışında olduğu görülüyor. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaret esnasında Pakistan kuvvet komutanlarını kabul etmesi, iki ülke arasındaki ilişkilerin mevcut derinliğini ve yakınlığını göstermesi bakımından dikkat çekti. Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif’in, “Pakistan, Türklerin ikinci evi” ve “Erdoğan sadece Türkiye’nin değil İslam dünyasının lideri” açıklaması Pakistan’ın Türkiye ile ilişkilere verdiği önemi gösteriyor. Ziyaret kapsamında yapılan açıklamalarda, Türkiye ve Pakistan’ın da Filistin politikaları konusunda dayanışma içinde olduğu anlaşılıyor. Benzer şekilde dünya siyasetine ilişkin iki ülkenin yakın dayanışma içinde hareket edeceği de yapılan açıklamalarda kendini gösterdi.
İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Müslüman toplumların beklentilerini karşılayan bir yapıya dönüşememesi nedeniyle uzun yıllardır “Müslümanlar çözüm üreten, somut adım atabilen ve etkin bir mekanizmayı nasıl inşa edebilir?” sorusuna cevap arayan akademik çalışmalar yapma gayretindeyim. Bu minvalde ilk olarak 2018 yılında İstanbul’da düzenlenen “İslam ve Bilim” sempozyumunda “Uluslararası İlişkilerde Merkez Hegemonyası: İslam Ülkelerinin Temel Siyasi Anlaşmazlıkları Üzerinden Bir Analiz” başlıklı tebliği sundum. Bu çalışmada öncelikle Müslüman ülkeler arasında en çok karşılaşılan anlaşmazlık konularını tespit etmeye çalıştım. Bunları; sınır sorunları, mezhepçilik, ırkçı yaklaşımlar ve siyasi otorite arayışı olarak belirledim. Ayrıca bu anlaşmazlıkların ABD ve Batılı ülkelerin hegemonyasını nasıl beslediği üzerinde durdum.
İSLAM DÜNYASINDA SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR MODEL ARAYIŞI
Ardından 2019 yılında eski Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed’in Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyarette bir açıklaması oldu. Mahathir “Malezya ve Türkiye birlikte çalışarak aynı zamanda Pakistan’la da işbirliği yaparak akıllarımızı ve imkanlarımızı bir araya getirerek bir zamanlar var olan İslam Medeniyetini yeniden ayaklandırabiliriz” ifadelerini kullanmıştı. Bunun mümkün olup olamayacağını sorgulamaya başladım. Bu esnada bu üç ülkenin yukarıdaki tebliğde tespit edilen anlaşmazlık konularının en az görüldüğü ülkeler olduğunu fark ettim. Bunun üzerine bu ülkelerden oluşan işbirliği mekanizmalarının İslam ülkeleri arasında bir model oluşturabileceği kanaatine vardım. Bu ülkelerin arasında siyasi anlaşmazlık konularının oldukça az olması ve kronik hale gelen varoluşsal sorunlarının olmamasını güçlü işbirliği için önemli fırsatlar olarak değerlendirdim. Yönetimlerini halkın seçimiyle belirlemeleri ve ortak değer yargıları nedenleriyle daha sürdürülebilir ve etkili bir işbirliği sağlayabilecekleri sonucuna ulaştım. Bu bağlam dahilinde “İslam Dünyasında Sürdürülebilir Bir Model Arayışı: Türkiye, Malezya ve Pakistan İşbirliği” başlığı altında bir kitap bölümü yazdım.
Diğer taraftan doktora tezimde Kral Faysal Dönemi Suudi Dış Politikasını çalıştım. 70’li yıllarda dünya siyasetinde önemli değişimler yaşandı. Pek çok ülke bağımsızlık elde etti. İngiltere, Basra Körfezi bölgesinden çekildi ve Müslüman ülkeler petrol gelirleriyle zenginleşti. Kral Faysal İslami dayanışmayı güç unsurunu, başarılı siyasi liderlik, dünyadaki jeopolitik değişimin sunduğu fırsatlar ve beklentilere cevap verebilecek bir sürecin işletilmesi ile yeni bir safhaya taşıdı. Bunu yaparken bölgede Nasır etkisinde olan devletlerden beklediği desteği bulamayan Faysal, Pakistan, Malezya ve Türkiye’nin desteğini aramıştı. Kral Faysal’ın o dönemde İslami Dayanışma merkezli izlediği politikalarından hareketle benzer bir politikanın bugün Türkiye-Malezya ve Pakistan arasında ilerletilebileceğini ve İslami dayanışmanın ileri bir safhaya taşınabileceğini düşünmekteyim. Malum İslam Konferansı Örgütü de o zamanlarda kuruluyor. Bu süreçte Kral Faysal’a özellikle Malezya ve Pakistan liderlerinden güçlü destek geliyor.
İlerleyen süreçte Körfez’in dünya diplomasisinde adından sıkça söz ettiren aktörü ve yukarıda adı geçen ülkelerle oldukça uyumlu ilişkileri olan Katar’ın da bu modele eklemlenebileceğini değerlendirdim. Bu çalışmaları geliştirmek ve ilgili ülkeleri yakından tanımak için Malezya ve Endonezya ziyaretleri gerçekleştirdim. Bu ziyaretler 7 Ekim Aksa Tufanı Operasyonu sonrası gerçekleştiği için artık öncelik Gazze’de yaşanan insanlık dramının durdurulması olmuştu. Bu bağlamda bölge ziyaretlerinde ediğindim tecrübelerin ve acil çözüm arayan Gazze’deki krizin de etkisiyle modele Endonezya ve Cezayir’i de ekledim. Modelin temel özellikleri, benzer bakış açısı, ortak tehdit ve hedefleri olan, varoluşsal sorunları olmayan, tarihi bir rekabet yaşamayan, anlaşmazlıkları az ya da neredeyse hiç olmayan, hızlı karar alma ve hareket etme kabiliyetleri yüksek toplum desteğini yönetimlerine yansıtabilen seçim sistemine dayalı yönetimlerden oluşmasıdır.
İSRAİL’İ DURDURMAK ARTIK MÜMKÜN
Diğer yandan Gazze’de yaşanan soykırım, meseleyi insanlığı ilgilendiren bir düzeye taşıdı. Bu modelin öncülük ettiği İsrail’i durdurabilecek bir mekanizmanın inşa edilmesi gerektiği sonucuna vardım. Bu sonucu 24 Mayıs 2024’te yine bu sayfada “İsrail’i Durdurmak Artık Mümkün” başlıklı yazı altında aktarmaya çalıştım. O zamana kadar İsrail’e karşı dünyadan sesini yükselten ve somut bir tepki gösteren devletlerin daha organize ve birlikte hareket etmesi halinde İsrail’i durdurmasının mümkün olduğunu ortaya koymaya çalıştım. İlerleyen zaman diliminde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “İnsanlık İttifakı” kavramsallaştırması tam da aradığım bir ifade olarak karşıma çıktı. Dünyada İsrail’e karşı devlet düzeyinde tepki gösteren tüm ülkelerin yer aldığı bir ittifakın inşa edilmesi halinde hem ABD ve İsrail’in bu devletlere karşı baskıları dayanışma içinde karşılanmış olacak hem de bu adımları atan ülkeler gibi İsrail’e tepki gösteren ülkelerin sayısı artacaktır. Aksi takdirde mevcut sistemin güç unsurunu büyük ölçüde elinde bulunduran ABD’nin desteğiyle İsrail yaptıklarını tekrar etmekten geri durmayacaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Asya turunun son durağı Pakistan’da “Başta Arap ve İslam dünyası olmak üzere İnsanlık İttifakı’nın bu kritik süreçte Gazzelileri yalnız ve sahipsiz bırakmayacağına yürekten inanıyorum. Yeni bir Nekbe yaşanmaması için biz de üzerimize düşeni her alanda yapmaya devam edeceğiz.” açıklaması yukarıda işaret etiğim çerçeveye doğru bir gidişat olduğunu gösteriyor. Elimde Asya turunda yapılan açıklamalar ve bu insanlık ittifakı kavramını içeren açıklamadan daha fazlası yok. Ancak mevcut şartların insanlığı bu çıkışa doğru sürüklediğini düşünüyorum. Henüz açık, net ve somut bir açıklama olmasa da yaptığım çalışmaların yansımalarını bu ziyaretlerde görmüş olmak ayrıca memnun edici. Ancak bizi daha da memnun edecek olan bölgeyi ve dünyayı kaosa sürükleyen İsrail’in durdurulması ve Filistinlilerin özgürlüğüne kavuşması olacaktır. Hasılı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Malezya, Endonezya ve Pakistan’dan oluşan üç Müslüman ülkeye ziyaretleri ve yaptığı açıklamaların, adeta Gazze başta olmak üzere mevcut uluslararası sistemin tıkanmışlığını aşmaya yönelik “İnsanlık İttifakı” arayışının bir yansıması olarak değerlendirilebilecek bir Asya çıkarması hükmünde olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.