İşgal ve direniş ekseninde bir lisan: Arapça

04:0018/11/2025, Salı
G: 18/11/2025, Salı
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.

Dr. Mehmet Rakipoğlu / Mardin Artuklu Üniversitesi

Filistin’de dil sadece bir iletişim aracı değil; kimlik, hafıza ve direnişin kendisi. Nitekim 100 yıldır Filistin topraklarında süren İsrail işgali, Arapçayı kontrol ederek bir iktidar dili kurdu. Buna karşı Filistinliler, kelimeleri özgürlüğün alanına çevirdi.

BİLGİNİN SÖMÜRGELEŞTİRİLMESİ

Filistin’deki İsrail işgaline karşı direniş sadece toprak üzerinde değil, kelimelerin anlamı üzerinde de yaşanıyor. Bu anlamda İsrail’in Filistinliler üzerindeki kontrol mekanizmaları içinde dil politikası özel bir yere sahip. İşgalci İsrail rejimi Arapçayı resmî dil olarak tanısa da, bu tanıma çoğulculuktan çok, gözetim ve denetim anlamına geliyor. Arapçanın eğitimde, hukukta ve üniversitelerde kullanımı, aslında Filistinlilerin kültürel varlığını yönetme ve sınırlama aracına dönüştürülmüş durumda. Bu anlamda İsmail Naşif’in A Language of One’s Own: Literary Arabic, the Palestinians and Israel adlı kitabı, bu süreci incelikli biçimde anlatıyor. Naşif’e göre, İsrail devleti Arapçayı “bilginin sömürgeleştirilmesi” için kullanıyor. Üniversitelerdeki Arap dili programları, Arap toplumunu “tanıma” adı altında gözetimsel bilgi üretiyor. 1936’daki Büyük Arap Devrimi’nden beri süregelen bu uygulama, İsrail’in güvenlik aygıtlarında da yerleşik bir hale gelmiş durumda. Bu noktada dil, yalnızca kültürel bir unsur değil, devletin istihbarat aracı haline geliyor. Bir Filistinlinin hangi lehçeyle konuştuğu, hangi bölgeden geldiğini ve hangi siyasi kimliği taşıdığını işaret ediyor. Aksanlar, kelime seçimleri ve hatta sessizlik biçimleri bile artık politik bir anlam kazanıyor. Dil, böylece sadece Filistinli kimliğin değil aynı zamanda işgalin, Filistin’i ve Filistinliği yani kimliğin denetimi aracı haline getiriliyor.

SÜRGÜNE KARŞI VATAN OLDU

Ama işgalin dili olduğu kadar direnişin de bir dili var. Mahmud Derviş’in şiirlerinde yankılanan edebiyatın işgale karşı duruşu bu direnişin sembolü haline geldi. Dolayısıyla işgale karşı durmak kadar işgale karşı yazmak, Filistinliler için yaşamak anlamına geliyor. Arapça yazmak, konuşmak ve üretmek, İsrail’in dayattığı işgali reddetmenin bir yolu olarak görülüyor. Öte yandan 7 Ekim’den önce bile İsrail hapishanelerinde Filistinliler Arapça yazabiliyordu. Bu, fiziksel olarak kapatılmış bedenlerin, düşünsel olarak özgür kalma biçimiydi. Naşif’in tespitine göre, Filistinli yazarlar dili bir “ev” gibi gördü. Sürgün, yıkım ve işgal karşısında, dilin kendisi bir vatan haline geldi. Bu yönüyle Arapça, yalnızca iletişim değil, direnişin diliydi. İsrail’in kontrol etmeye çalıştığı bu dil, Filistinlilerin hafızasında ve yazılarında yeniden özgürleşti. Derviş, Kanafani ve Emile Habibi gibi yazarlar, Arapçayı sömürgeci bilginin dışına taşıyarak “karşı-bilgi” ürettiler. Yazmak, konuşmak ve en azından dili korumak, işgale karşı tankla değil ama kalemle ve anlamla savaşmanın biçimi olarak direnişin bir boyutu haline geldi.

ALGORİTMİK İŞGALE DE DİRENİYORLAR

Salam Darwazah Mir’in Transnational Literature of Resistance: Guyana and Palestine, 1950s–1980s adlı eseri de benzer bir noktaya dikkat çekiyor. Guyana ve Filistin örneklerini birlikte ele alan kitap, dilin sömürgeciliğe karşı nasıl bir “karşı epistemoloji” — yani alternatif bilgi sistemi — üretebildiğini gösteriyor.

Filistin’de Arapça, işgalin dayattığı bilgi biçimlerine meydan okuyan bir araç haline geldi. İsrail’in resmî belgelerinde, medya söyleminde ve akademik yayınlarında Filistin’in tarihi sürekli yeniden yazıldı. Her sözcük, her harita, her ders kitabı bu yeniden yazımın bir parçası oldu. Buna karşı Filistinliler, kendi hikâyelerini, kendi kelimeleriyle anlatmayı seçti.

Burada dilin Marksist anlamda bir “üretim aracı”na dönüştüğü görülüyor. Dolayısıyla, dil yalnızca fikirlerin taşıyıcısı değil, iktidarın üretim biçimidir. İsrail’in Arapçayı araçsallaştırması da tam olarak bu mantığın ürünüdür. Ancak Filistinliler, aynı aracı tersine çevirerek kendi bilgilerini üretmeye devam ediyorlar. Bugün bu mücadele dijital alana taşındı. Sosyal medyada Arapça içerikler sansüre rağmen çoğalıyor. “Arapçanın algoritmik işgali”ne karşı, genç Filistinliler kendi dijital Arapçalarını, kendi sembollerini ve mizahlarını ortaya koyuyor. Böylece teknoloji, bir tür “dijital direniş dili”ne dönüşüyor.

HER KELİME BİR ÖZGÜRLÜK ALANI

Filistin’deki savaşın en derin cephesi, hâlâ dilin kendisidir. İsrail, kelimeleri kontrol ederek Filistinlilerin kendi tarihlerini anlatma hakkını kısıtladı. Buna karşı Filistinliler, her kelimeyi, her cümleyi bir özgürlük alanına dönüştürdü.

Sonuç olarak bir dil olarak Arapça, İsrail işgalinin de Filistin direnişinin de merkezinde yer alıyor. Çünkü kim konuşursa, o var olur. Ve Filistin, hâlâ konuşuyor — bütün duvarlara, sansürlere, yasaklara rağmen. Bu anlamda Arapça, yalnızca bir dil değil; bir halkın hâlâ ayakta olduğunu kanıtlayan en güçlü kanıttır.




#İşgal
#Direniş
#Filistin