Siyonist rejim, Gazze cephesini ABD seçimleri ertesinde yeniden harlamak üzere nispeten serin tutarak Lübnan cephesine yöneldi ve orada Hizbullah’ın komuta kademesini beklenmedik bir süratle savaş dışı bırakarak Litani Nehri’ne kadar sürdüreceği tahmin edilen kara harekâtı için büyük bir avantaj kazandı. Şimdi de Suriye cephesini açma hevesinde.
Son aylarda gerçekleştirdiği hava akınları, füze saldırıları ve indirme operasyonlarıyla Suriye’yi hedef tahtasına koyan Siyonist yapı, başta koçbaşı Hizbullah olmak üzere İran’ın “Direniş Ekseni” ile mücadeleye girişmiş durumda. Ne var ki bu darbelerle yetinmeyip bir kara harekâtı için de hazırlıkları hızlandırmış bulunuyor. Anlaşmayla değil sadece ateşkesle belirlenmiş Suriye sınırındaki Ayn el-Tine’den Ufeyne’ye değin 70 kilometrelik bir hat boyunca mevziler kazarak gözlem noktaları kurmakta. Hatta sınırı gerisinde bırakıp epeydir Suriye topraklarına sarktığı yönünde bilgiler gelmekte; Suriye tarafı tekzip etmeyi seçse de…
Hudut hattındaki bu olağan dışı faaliyetleri Suriye’den girmeye çalışacak “teröristlerin yolunu zorlaştırmak için” kara bariyeri olarak tasarlandığını söylese de İsrail’in bu hazırlıklarının savunmadan ziyade saldırı amaçlı olduğunu düşünmek için daha fazla sebep var. Evet, İsrail güçleri hendekler kazıyor, çitler çekiyor, bariyerler ve barikatlar kuruyor fakat daha başka bir şey yapıyor: Yol. Suriye topraklarında güney Kuneytıra’daki tarım arazilerinin 700 metre içine uzanan bir yol yapımına, buldozerlerle ve zırhlı araçlarla, hız verdiği söyleniyor.
Suriye tarafı, söylemeye gerek yok ki, bu faaliyetlere hak ettiği cevabı veremeyişini kamuoyundan saklayabilmek adına “hayal ürünü” diyerek yine yalanlama cihetine gidiyor. Bunların birer örtmece operasyonu olmadığı, Siyonistlerin blöf yapmadıkları beyanlarından da anlaşılıyor. Sözgelimi 2013’te dışişleri, 2016’da savunma bakanlığı yapmış olan Avigdor Lieberman açıkça Suriye’nin Hizbullah’a yardım etmesi durumunda, zaten bir kısmını ellerinde tuttukları Şeyh Dağı’nı tamamen işgal etme çağrısında bulunuyor. “Hizbullah’a yardım etmek” ibaresinin, muğlaklığı sebebiyle, böylesi bir işgali her an tetikleyebileceği aşikâr.
Netanyahu hükümetindeki aşırı sağcıların en bilinen simalarından Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ise daha açık sözlü bir tutum içinde: “Tamam, yavaş yavaş... Ürdün, Lübnan, Mısır, Suriye, Irak ve Suudi Arabistan’ın bazı kısımlarını içeren bir Yahudi devleti istiyorum. En büyük bilgelerimize göre İsrail’in, Kudüs’ün Şam’a kadar uzanması kaderinde var. Kudüs tek başına Şam’a kadar uzanır.”
Bilgeler böyle buyurmuş; bir ülkeye savaş açmak, başkentini ele geçirmek için harekât tertiplemek, işgale kalkışmak için yeterli bir delil… Anlaşıldığı kadarıyla bu beyanın fiiliyatla arasındaki tek çelişki uygulamanın pek de yavaş yavaş gerçekleşmiyor oluşu. Lübnan’ın işini bitirmeden Suriye’ye sarkma hevesine bakılırsa Siyonistler bilgelerin buyurduğu kutsal haritaya erişmek için daha fazla beklemeye son derece gönülsüzler.
İsrail’in, Suriye’de mezhep ve etnisite odaklı, parçalı bir yapı inşa etmek istediği eskiden beri bilinmekte. Bu emelini ABD’deki etkili lobilere de iyi pazarladığı anlaşılıyor. Buna göre Suriye’yi Nusayri, Dürzi, Sünni ve Kürt diye dört parçaya bölmek ve her bir parçayı ayrı bir devlet hâline getirmek planını uygulamak için son safhalardan birine yaklaşılmışa benziyor. Cûlân Tepeleri’nin (İbranice’den İngilizce’ye geçmiş “Golan” olarak değil de kadimden bu yana söylendiği ve kaynaklara geçtiği haliyle Cûlan olarak söz edeceğiz) İsrail’e 1981’deki ilhakını 25 Mart 2019’da tanıyan Donald Trump ikinci kez başkan seçildiğinde bilgelerin sözüne kulak vererek gereken yeni hamleleri yapmaktan geri durmayacaktır.
Nitekim işgalci Amerikan ordusu Fırat’ın doğusunda İsrail’vari bir devlet oluşumunda son safhaya çoktan gelmiş vaziyette. Bölgeye konuşlandırdıkları güçlerle DEAŞ’e ve İran’a karşı mücadele görüntüsü altında Kürt devleti inşası için gerekli altyapıyı kurmuş bulunuyorlar. 2014’ten beri bu hedef için çabaladılar ve nihai aşamaya İsrail’in fiili katılımıyla geçmeyi planlıyor olabilirler.
Böylelikle Kuzey Irak’tan Akdeniz’e uzanacak bir Kürdistan hayal olmaktan her an çıkabilir. Bu toprak bütünlüğünü bozma adına Türkiye’nin yaptığı ileri hamleler süreci kesintiye uğrattı. Iraklı Kürt örgütleriyle Suriye’dekilerin iç rekabetleri de bu başarısızlıkta bir diğer etkendi. İsrail’in sahaya aktif müdahalesiyle daha güneyden bir hat üzerinden Akdeniz’e ulaşma ümitleri canlanacaktır.
Tüm bunlar olurken bir Suriye devletinden hiç bahsetmeyişimizi garipsemiyoruz bile. Zira İsrail’in tüm ihlallerini, yüzlerce saldırısını sadece kınamakla yetinen bir Esed rejimi hüküm sürüyor. Suriye topraklarından yapılan cılız füze misillemelerinin rejimin işi olmadığı herkesçe biliniyor. 7 Ekim sonrası Esed rejimi sessizliğe bürünmüş vaziyette. Ülkenin anca üçte ikisine hükmeden Esed, yıllar sonra dönebildiği Arap Birliği’nden aldığı telkinleri görmezden gelemiyor. İran ekseniyle birlikte hareket edemiyor fakat neylesin ki onlarsız da kalamıyor.
Dramı şuradaki İran ve uzantıları sebebiyle İsrail’in hışmına uğruyor; gelgelelim onları kovacak olursa ki buna gücünün yeteceğini varsayalım, o zaman da İsrail’in müstakbel kara harekâtı karşısında büsbütün çaresiz kalacağını biliyor. 2011’den beri iç savaşta alabildiğine yorulmuş derbeder ordusuyla kimseyi ne defedecek ne de dengeleri değiştirebilecek bir gücü barındırıyor.
İsrail’in uzun vadeli emelleri tartışmalı olsa da kısa-orta vadede Suriye’nin İran’ın füze rampası hâline gelmesini engellemeye kararlı olduğu hiç de tartışmalı değil. Bu meyanda İran ve Hizbullah’ın Cûlân Ateşkes Hattı’ndan uzaklaştırılması hususunda 2018’den itibaren Rusya’yla gizli bir anlaşma yaptıkları da genel kabul gören bir görüş.
İran ve vekilleriyle karşılıklı misillemelerin tırmanışa geçmesinin ardından Siyonist rejim Lübnan’da da Suriye’de de statükoyu radikal biçimde değiştirme hevesine kapılmışa benziyor. Hizbullah’ın ikmal hatlarını kesme bahanesiyle başlayacağa benzeyen Suriye harekâtı PYD ile sınırların birleşmesiyle her an sonuçlanabilir.