Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı
Kazakistan’da son 30 yılda petrol-doğalgaz üzerinden zenginleşen elitler kendi boy yapılarını (Küçük-Orta-Ulu) da beraberinde taşımıştır. Kazakistan’da ABD başta olmak üzere Batı ülkelerinde eğitim alan gençlerin yönetim yapısında hızla yükselmesi, zamanla yönetim ile halk arasında bir kopuş gerçekleştirmiştir. Protestoların ilk başladığı Batı bölgesi işçi kesiminin yaşadığı ve Kazakistan endüstrisinin geliştiği bir bölgedir. Yani sadece maaş üzerinden geçinen bir halk kesimi, gelen zamlar ile tepkisel bir protestoya başlamıştır. Fakat bu protestoların zamanla ya içerideki elitler vasıtasıyla veya dışarıdan yönlendirmeyle bir darbeye evrildiğini söyleyebiliriz.
Kazakistan’daki ilk gösteriler ekonomik temelli çıkmış olsa da zamanla bu gösterileri kullanmak isteyen Kazak elitler kendi aralarında da bölünmüşlerdir. Bu elitlerin amaçlarının Nazarbayev-Tokayev yönetimini istifaya zorlamak veya yönetimi devralmak olduğu söylenebilir. Bu resmi olarak bir darbe girişimidir.
Yaşanan son olaylar halkın milli, dini ve ekonomik duygularının kullanılarak bir yönetim değişikliği düşüncesine dönüşmüştür. Bu dönüşümde farklı ülkelere bağımlı olan yönetici elit kesim ile şirketlerin de rolü var. Örneğin ülkede başta Çin’in 25 Milyar Dolarlık yatırımı ile Rusya, Hollanda, ABD, Almanya gibi ülkelerin de önemli yatırımları olduğu söylenebilir. Bu ülkelere bağımlı elitler ve bürokrasi kendince ülkenin bulunduğu ekonomik zaaftan faydalanmak istemişlerdir.
Bu son darbe girişiminde istihbarat ve güvenlik elitinin rolünün olduğu ortaya çıkıyor. Kendi aralarında Nazarbayev-Tokayev yönetiminin devrilebileceği yönünde bir hazırlık veya bilgi saklandığı anlaşılmakta. Bu yöneticilerin genelde Batı tarzı okullarda eğitim almaları da dikkat çeken bir ayrıntı olarak not edilebilir.
Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ), Kazakistan’ın da kurucularından olduğu bir kuruluştur. Terörle mücadele ve dış müdahale karşısında hemen müdahale edebilecek hazır askeri güce sahiptir. Kazakistan’da başlayan protestolar zamanla kontrolden çıkmış, 9 il merkezi başta olmak üzere Alma-Ata’nın kontrolü isyancıların kontrolüne geçmişti. Bu açıdan bakıldığında Kazakistan’ın hemen yardım alabileceği tek güç KGAÖ olabilirdi.
Kazakistan neden Türk Devletleri Teşkilatı’ndan (TDT) yardım istemedi gibi eleştiriler var. Ancak bu kuruluşun hazırda askeri bir yardım mekanizması olmadığı gibi barış gücü misyonu da bulunmuyor. Türkiye’den bireysel olarak yardım isteyebilirdi. Ancak Rusya kadar hızlı biçimde yardım söz konusu olmayacağı için Kazakistan’daki darbenin önüne ivedilikle geçilemeyebilirdi. Ancak Kazakistan’da gerçekleşen darbe girişimi, Türk Devletleri Teşkilatının öncelikle kısa sürede barış gücü misyonu kurmasının gerekliliğini ortaya koymuştur.
Kazakistan’da özellikle Rus ve Ermeni askerlerin görev yapması Kazaklar içerisinde bir kırılmaya neden olacaktır. Kazakistan’ın bu olaydan dersler çıkararak TDT’nın barış gücü misyonunu oluşturmak adına çaba gösterecektir diye düşünüyorum.
Rusya’nın etkisi zaten SSCB’nin yıkılmasından sonra Orta Asya’da hep vardı. Fakat KGAÖ’nün ilk defa barış gücü misyonu ile Kazakistan’a müdahale etmesi bundan sonra Orta Asya’da rejim değişikliği yönündeki isyanların başarısız olacağının da göstergesidir. Kaldı ki Rusya Devlet Başkanı Putin, Kazakistan gündemiyle toplanan KGAÖ Toplantısında “Evimizdeki durumu sarsmalarına izin vermeyeceğiz ve renkli devrimlere müsaade etmeyeceğiz.” sözüyle bu durumun sinyallerini de vermiştir.
Rusya’nın liderliğini yaptığı KGAÖ’nün Kazakistan’a müdahalesi, bundan sonra bölgede askeri anlamda Rusya’ya olan ihtiyacı artırabilir. ABD ve diğer Batılı ülkelerin “demokrasi” üzerinden bölgeye yapacakları yardımlar ve yatırımlar ise zorunlu olarak engellenebilir. Örneğin Orta Asya ülkelerinin eğitim amacıyla ABD ve Batılı ülkelere gönderdiği öğrenci sayılarında kısıtlama olabilir.
Türk Devletleri Teşkilatı, Rusya için bir tehdit oluşturmuyor. Aksine Rusya için önemli avantajlar içeriyor. Bu kuruluş, Orta Asya’da Batı’nın etkisini kırabilecek, kültürel işbirliğini kurabilecek ender teşkilatlardandır. Rusya, eğer TDT ile olumlu ilişkiler kurar ve desteklerse bölgedeki ABD etkisini de azaltma şansı elde edecektir.
TDT Aksakallar Konseyi Başkanı ve Türkiye Aksakalı Binali Yıldırım’ın “Rusya ve Çin de bu topluluğun doğal üyesi niteliğindedir” şeklindeki ifadeleri aslında bölgede Rusya’ya önemli görevler de işaret etmektedir. Kazakistan’daki olaylar, Türk Devletleri Teşkilatı’nın bundan sonra teşkilatlanmasında üye ülkelerin güvenliğini de dikkate alması gerektiğini ortaya koymuştur. Türkiye ile bir etkileşim ve görev tanımı bu ülkelerin güven duymasına neden olabilir. Rusya’nın Orta Asya’da Çin’i ve ABD’yi dengelemesi için Türk Devletleri teşkilatına ihtiyacı vardır.
Putin, birçok konuşmasında Gumilev’in Etnogenez Teorisi ve Avrasyacılık fikrini desteklediğini dile getirmiştir. Bu anlamda Gumilev’in dile getirdiği fikir Türk ve Rus halkının bir arada hareket etmesi halinde Avrasya’da huzur ve refah olacağı yönündedir. TDT aslında Rusya’nın değil daha çok ABD ve Avrupa ülkelerinin hedefindedir.