
Bayramlar, haramlardan ve cehenneme girmeye sebep olan fiillerden uzaklaşmaya vesile olur; hayırlı işlerde yarışma ve cömertlikte zirveye ulaşma zamanıdır. Müslümanlar için bayram sevincinin kaynağı, Allah’ın rızasını kazanmaktır.
Müslümanların bayramları, çağımızda hayatımızı kuşatan şeytani tavır ve görüntülerle taban tabana zıt, kendine özgü manevi bir derinlik taşır. Bayramlarımız, yalnızca bir kutlama değil; ibadetlerimizin ayrılmaz bir parçası ve dinimizin dış dünyaya yansıyan en belirgin sembollerindendir.
İslam’da bayramlar, büyük ibadetlerden sonra gelen manevi ödül ve şükrün özel günleridir. Buna binaen, Müslümanların bayramlardaki sevinçlerinin kaynağı, hidayete erişmek, Allah’a yakınlık kazanmak ve günahlarının affedilmesidir. Zenginin gücünü fakirin zayıflığı ile birleştirerek, bütün Müslümanları Allah’ın adaleti ve rahmeti altında buluşturur. Böylece bütün Müslümanların, Allah’ın muhabbeti, rahmeti ve adaleti altında bir araya gelmeleri mümkün olur. Bunun Ramazan Bayramı'ndaki adı zekât, kurban bayramındaki adı ise Allah adıyla kesilen, ihsan ve iyilik sembolü kurbanlardır.
Çocuklar için bayramlar, sevinç, neşe ve eğlence; fakirler için zenginler tarafından korunup kollandıkları; akrabalar için iyilik ve takva duygularının hâkim olduğu günler anlamına gelir. Sair günlerden daha ziyade olarak sıla-i rahim yani akrabalara karşı sorumlulukların hatırlandığı zamanlardır. Bütün Müslümanların hoşgörü duyguları içinde birbirleriyle ziyaretleştikleri, samimi arkadaşlar için aralarındaki yakınlık ve sevgi bağlarını güçlendirdikleri günlerdir.
Kişi, kendi nefsini tanıdığı ve muhasebe yaptığı bu günlerde; ömrünü hazların peşinde ve boş işler uğrunda mı tükettiğini, yoksa salih bir kul olma yolunda mı ilerlediğini sorgular. Bu sayılı günler, hem dünya hem de ahiret saadetini belirleyen kararlar için de bir vesiledir.
ZAMANI MÜBAREK KILAN “FITIR SADAKASI”
Bayramlar, bütün Müslümanların kalplerine sevinç ve huzur duygularının hâkim olduğu, vefa, sevgi ve kardeşlik bağlarını güçlendirdikleri günlerdir. Müslümanların kalplerine bu günler kadar sevinç ve mutluluğu verebilecek başka bir gün; fakir ve güçsüzlerin hatırlandığı, korunup kollandığı, böylece toplumda birlik ve beraberliğin sağlandığı daha özel bir vakit yoktur. Bu günler, her hanede ve her kalpte, birlik ve beraberlik sevincinin yoğun olarak hissedildiği zamanlardır. İşte zamanı mübarek kılan bu münasebetlerin ramazan bayramındaki anahtar kelimesi “fıtır sadakası”, kurban bayramındaki anahtar kelimesi ise “kurbandır.”
Bayramlar mutsuzlara bir umut, kalpleri daralmış olanlara bir nefes, yokluk içinde olanlara bir varlık, varlık içinde olanlara da temiz rızıktır. Bayramlarda asi ruhlar iyiliğe doğru yönlendirilir. Cimri nefisler, cömertliği tecrübe eder. Bayramlarda nefsin aşırılıklarını giderip arıtacak hükümler, aklı geliştirecek hikmetler, Hak ve hakikat yolunda örnek olacak, gerçeği apaçık hale getirecek nice hatıralar vardır. Aynı zamanda insanlar arasında adaleti tesis edecek ölçüler, ümmetin birliğini koruyacak kurallar vardır. Böylece bütün ümmet aynı davranışları sergiler ve herkes sanki tek bir ailede yaşıyormuş gibi görünür.
ALAMETİ FARİKASI NİYETTİR
Bu özellikler, dünyada bayram olarak kutlanan hiçbir etkinlikte bulunmamaktadır. Çünkü İslam’ın bayramlarının diğer din ve milletlerin bayramlarından farkı “niyet”te yani niçin bayram yapıldığında gizlidir. Müslümanlar bu günleri Yüce Yaratıcı'yı anmaya bir vesile kılarlar; bu mübarek günlerde ruhlarını huzurla doldurur, dış dünyada ise vakur ve dengeli bir duruş sergilerler. Bayramlar, haramlardan ve cehenneme girmeye sebep olan fiillerden uzaklaşmaya vesile olur; hayırlı işlerde yarışma ve cömertlikte zirveye ulaşma zamanıdır. Müslümanlar için bayram sevincinin kaynağı, Allah’ın rızasını kazanmaktır. Yûnus suresi 58. ayette “De ki: “Ancak Allah’ın fazlıyla ve rahmetiyle, evet yalnız bununla sevinsinler!” buyrulur.
Müslümanlar her iki bayram gecesini ibadetle geçirmeye gayret ederler. Bunun sebebi Peygamber Efendimiz'in (sav.) şu hadisidir: “Kim iki bayram gecesini ihya ederse, bütün kalplerin öldüğü o günde onun kalbi ölmez.” İhya edilmesinden maksat, bu gecelerin büyük bölümünü Allah’ı zikir, namaz, dua, Kur’an okumak gibi ibadetle geçirmektir. Her iki bayram gecesinde tekbir getirmek tavsiye edilir. “Allah’ı ta’zimle anmanız için” (Bakara suresi, 185). Bunun için her iki bayramda da “Allahu Ekber, Allahu Ekber. Lâ ilâhe illallahu vallahu Ekber. Allahu Ekber ve lillahil-hamd” nidaları yükselir.
Tekbir, Allah’ın yüceliğini gönülden benimseyip dile getirmenin en güzel ifadesidir. Bu cümle aynı zamanda Allah’ın birlik, teklik ve eşsizliğinin itirafıdır. Çünkü en büyük ve en uludan başkasında bir eksiklik, bir küçüklük vardır ve böyle olan bir varlık Tanrı olamaz. Ramazan ayını oruçlu geçiren, Kurban Bayramı’nda kurban ibadetini yerine getiren Müslümanların bayram namazına giderken ve bayram namazını kılarken tekbir getirmeleri, bayram hutbelerinde hatibin tekbir getirmesi hep aynı mâna ve hikmete yöneliktir. Kurban Bayramı’na özgü olan teşrîk günlerinde farz namazlardan sonra getirilen tekbirler, Müslümanların Allah’a olan şükrünü ve bağlılığını yeniden hatırlatan değerli birer ibadet vesilesidir.
SILA-İ RAHİM YAPAN KULLARA MÜJDE
Her iki bayram, Müslümanları bir araya getiren manevi bağların güçlendiği ve İslam’ın gerçek yüzünün yansıdığı özel anlardır. İki Cihan Güneşi Sevgili Peygamberimiz (sav.), Müslümanları salih amellere yönlendirmiş ve özellikle bayram günlerinde akraba ziyaretinin önemini, fakirlere yemek yedirmenin faziletini ihmal etmemeyi tavsiye etmiştir. Sıla-i rahim, Müslümanlar arasında en büyük ibadetlerden biridir; Allah Teâlâ, sıla-i rahim yapan kullarını bereketli rızık ve salih amellerle dolu bir ömürle müjdelemiştir. Aileler buluşmalı, akrabalar birbirlerini ziyaret etmelidir. Çünkü aileler arasındaki bağları kuvvetlendirmek ve akrabaları ziyaret etmek, Allah’ın razı olduğu davranışlardan biridir ve Rabbe yakınlık kurmanın en güzel yollarından biridir.
Bayramlar, güneşin doğuşuyla başlayıp batışıyla biten sıradan günler değildir; Allah’ın rahmetinin indiği, kalplerin huzur bulduğu ve bağların güçlendiği müstesna zamanlardır. Bu yüzden Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Eğer gerçekten iman ettiniz ve gerçek müminlerseniz Allah’a karşı gelmekten sakınınız, aranızdaki ihtilafları düzeltiniz ve Allah’a ve Resûlü’ne itaat ediniz.” (Enfâl 8/1)
Bayramları sadece tatlı yemek, yeni elbise giymek ve evi süslemek gibi yüzeysel etkinliklere indirgemek, bu mübarek günlerin ruhundan uzaklaşmak demektir. Eğer kişi, sırf bayramı kutlamış olmak için gösterişli işler yapar ama bayramın ruhundan hiçbir şey hissetmezse, bu büyük bir kayıptır. Bu günlerde yorgunluk bahanesiyle akrabasını ziyaret etmeyen, hediyeleşmeyen, muhabbet etmeyen ya da ikramda bulunmayan kişi, bayramın getirdiği manevi nimetlerden mahrum kalır.
Eğer bayram buluşmaları gıybete, dedikoduya, kibir ve gurura ya da haram olan kadın ve erkeklerin bir arada bulunmasına sebep oluyorsa, bu kişi bayramın kutsiyetine zarar vermiş olur. Hâlbuki Müslümanlar, birbirlerini seven, iyilik isteyen, günahın en küçüğünden bile sakınan kimselerdir. İşte bayramlar, bu İslam ahlakının en güzel şekilde sergilendiği vakitlerdir.
MÜ’MİNLER BİRBİRLERİNİN DOSTUDUR
Kur’an-ı Kerim’de iman edenlerin, hicret edenlerin ve Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad edenlerin birbirlerinin dost ve yardımcıları olduğu belirtilir. “Doğrusu iman edip hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihâd edenler ve onları barındırıp yardım edenler var ya, işte onlar birbirlerinin velîleridirler.” (Enfâl 8/72) buyrulur. Buna mukabil “Kâfirler de birbirlerinin dostlarıdırlar.” (Enfâl 8/73). Kâfirler, Müslümanlara karşı tek bir kütle halinde hareket eder; tuzak kurar, aldatır, mallarına el koyar ve canlarını alırlar. Nasıl daha fazla Müslüman öldürebileceklerini istişare eder ve yardımlaşırlar. Onlar için Gazze’de öldürdükleri Müslümanlar sadece bir sayıdan ibarettir. Müslüman kanının akmasının sebebi, aynı ayetin devamında şöyle ifade edilmektedir: “Eğer siz birbirinizle yardımlaşmazsanız, yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur.” (Enfâl 8/72)
Bu konuda zihinleri aydınlatan bir başka ayet de şöyledir:
“Eğer size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer; fakat size bir kötülük gelirse, onunla sevinirler. Buna rağmen sabreder ve günah işlemekten sakınırsanız, onların hilesi size hiçbir şeyle zarar vermez. Şüphesiz ki Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla kuşatıcıdır.” (Âl-i İmran 3/120) Günümüzde Müslümanları alçak düşürücü, ahlaklarını ifsat edici her şey planlı programlı bir şekilde yapılmaktadır.
Bütün bunlar göz önüne alındığında, bayramlar sadece sevinç ve kutlama günleri değil; iyiliklerin ve kötülüklerin ayrıştığı, Müslümanların aralarındaki ihtilafları giderip birbirlerinin kalplerine şifa olduğu mübarek zamanlar olmalıdır. Ayette de belirtildiği gibi, düşmanlar Müslümanları güçsüz bırakmaya çalışırlar. Bu yüzden, ihtilafları gidermek ve birlik içinde hareket etmek bizim için hayati önem taşır.
Görülüyor ki Müslümanlar olarak günümüzde, üzerimize farz olan görevleri hafife alıyor ve yaratılış amacımızdan uzaklaşarak başka şeylere yöneliyoruz. Bu durumu düzeltmek için başkalarını suçlamak yerine kendimize dönmeli ve hayatımızı Allah’ın hoşnut olacağı bir şekilde yeniden şekillendirmeliyiz. Sorunların üzerini örtmek yerine cesurca yüzleşmeli ve çözüm üretmeliyiz. Hangi günahları işlediğimizi samimiyetle sormalı ve evlerimizi mutsuz eden, eşler arasındaki bağı zayıflatan günahları bulup terk etmeliyiz. Unutmamalıyız ki, dünyadaki tüm huzursuzluklar Allah’ın düzenine uymamaktan kaynaklanır. Bunun temel sebebi cehalettir; çünkü cahil insan, kendi en büyük düşmanıdır. Ona, bir düşman bile bu kadar zarar veremez. Müslümanların dış dünyada pek çok düşmanı olsa da, asıl düşman, kendi cehaleti ve içindeki zaaflarıdır. Nitekim ayette belirtildiği gibi, düşmanlar bu zaaflarımızı ve ihtilaflarımızı kullanarak bize üstünlük sağlamaktadır.
Günümüzde Müslümanlar, her yönden üzerine akan kötülüklerle mücadele etmek zorundadır. Bu zorluklardan kurtulmanın tek yolu, Allah ile arayı düzeltmek ve O’nun emrettiği yolda kararlılıkla ilerlemektir. Allah’ın hoşnutluğunu kazanmanın ve ümmet olarak güçlenmenin ilk şartı, Müslümanların birbirlerini sevmesidir.
Allah Rasulü (sav.) şöyle buyurur: “Allah, bu ümmete zayıfları sebebiyle; onların duaları, namazları ve ihlasları hatırına yardım eder.” Çünkü zayıf kulların ibadet ve duaları çok daha içten ve samimidir; kalpleri dünya sevgisiyle dolmamış ve riyakârlıktan uzaktır. Bu sebeple duaları makbuldür. Allah, bu makbul dualar sayesinde düşmanlara karşı yardım eder ve ümmetin üzerindeki belaları defeder.
AİLEYİ SEVMEK İMANIN İŞARETLERİNDENDİR
Bayramlar, ailemizde sevgi ve bağlılığı güçlendirmek için en değerli zamanlardır. Sevgili Peygamberimiz (sav.) “Bana Aişe’yi sevdiren Rabbime şükürler olsun” derdi ve eşine duyduğu sevgiyle bizlere önemli bir mesaj verirdi. Bu, kişinin imanının işaretlerinden biri, yani eşini samimiyetle sevmesidir. Buna karşın, Allah’ın haram kıldığı ve helal sınırlarının dışına çıkan bir sevgi ise küfrün ve günahın işaretidir. Müslümanların bugün karşı karşıya olduğu problemlerin kaynağı, Allah’ın koyduğu nizamdan uzaklaşarak başka yollara sapmalarıdır. Bu yüzden aile içi sevgiyi ve Allah’ın emirlerini temel alarak yaşamımızı yeniden düzenlemek hayati önem taşır.
Allah Resûlü’nün haber verdiği üzere, kişinin bayramda eşine verdiği bir lokma bile kıyamet gününde Uhud Dağı kadar büyük bir sevap olarak karşısına çıkacaktır. Kişi, küçük çocukların, vefalı eşinin kalbine sevinç duyguları doldurmalıdır.
Rabbim bizlere bu mübarek bayram günlerinde İslam’ın güzelliklerini tam anlamıyla yaşamayı ve yaşatmayı nasip etsin. Müslümanlar olarak birlik, kardeşlik ve sevgiyle dolu bir hayat sürdürmemiz için bizleri hidayet üzere kılsın. Ramazan Bayramımız mübarek, gönüllerimiz huzurlu, amellerimiz kabul olsun. Allah, bu bayramı hepimiz için iyiliklerin, hayırların ve rahmetin başlangıcı kılsın.