
Amerikan müdahalesi, askeri anlamda Husilere darbe vursa da siyasi açıdan geri tepebilir. Husiler bu müdahaleyi “yabancı işgale karşı direniş” söylemiyle çerçeveleyerek kendi tabanını mobilize etme fırsatı elde edebilir.
Donald Trump’ın ikinci başkanlık döneminde Orta Doğu’ya yönelik dış politika stratejisi, seleflerinin tersine daha agresif ve doğrudan müdahaleci bir çizgiye doğru eviriliyor. İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü soykırım ve Suriye, Lübnan gibi noktalardaki yoğun askeri saldırılarına destek veren Trump yönetimi, yalnızca diplomatik planda değil, askeri cephede de İsrail’in güvenliğini sağlama sorumluluğunu üstlenmiş görünmektedir. Bu bağlamda Yemen, özellikle Kızıldeniz üzerindeki gemi trafiğine yönelik Husi saldırılarıyla, Washington’ın radarına yeniden girmiştir. Bu minvalde son haftalarda ABD’nin Yemen’de yalnızca hava saldırılarıyla sınırlı kalmayacağı, kara harekâtına hazırlık yaptığına dair ciddi emareler bulunmaktadır. Başta Wall Street Journal, Jerusalem Post, CNN gibi mecralarda ABD’nin özellikle Hudeyde gibi stratejik limanlara yönelik operasyon planlarıyla, bölgedeki jeopolitik dengeleri değiştirme potansiyeline sahip olduğu ifade ediliyor. Ancak bu tür bir askeri müdahalenin, yalnızca Husileri hedef almaktan öte, Yemen’in iç dinamiklerine, bölgesel ittifaklara ve uluslararası hukuk zeminine dair çok katmanlı sonuçları olacağı söylenebilir.
BAŞARISIZ OLMA İHTİMALİ
ABD halkının ve yönetimin kahir ekseriyetinin, geçmiş deneyimlerinden hareketle Arap ve İslam dünyasında kara operasyonlarına oldukça temkinli yaklaştığı biliniyor. Vietnam, Irak ve Afganistan örneklerinde başarısız olan ABD’nin Yemen’de kara operasyonu girişimini başlatması için uluslararası bir koalisyon oluşturması gerekiyor. Her ne kadar bir zorunluluk olmasa da bu koalisyon ABD’nin sorumluluğu paylaşması, dolayısıyla gerek hak ihlallerini gerekse olası başarısızlığın yükünü koalisyonun diğer aktörlerine yüklemesi anlamına geliyor. Ancak Yemen örneğinde, şimdiye dek böylesi bir hazırlık görülmedi. Dolayısıyla ABD Yemen’de kara harekatının başarısız olma ve hak ihlalleri işleme sorumluluğunu tek başına üstlenmesi düşük bir ihtimal.
Üstelik ABD Savunma Bakanlığı yetkilileri, Yemen’deki hedeflerinin ülkenin iç yapısına müdahale etmek değil, Kızıldeniz’deki uluslararası deniz ticaretini güvence altına almak olduğunu açıklamışlardır. Yemen’in zorlu coğrafyası ve Husilerin uzun yıllara dayanan gerilla savaşı tecrübesi göz önüne alındığında, olası bir kara harekâtı hem maliyetli hem de belirsizdir. Trump’ın seçim kampanyasında “yeni savaşlara girmeme” vaadini dikkate aldığımızda, şu anki askeri eylemlerin sınırlı ve noktasal operasyonlarla çerçevelenmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu anlamda ABD’nin en olası askeri senaryosu gerek yerel vekil aktörler gerekse özel kuvvetler aracılığıyla Husilere ait komuta merkezlerine, silah depolarına veya lider kadrosuna yönelik sınırlı hava indirme operasyonlarıdır. Ayrıca Hudeyde gibi stratejik bölgeleri Yemenli güçler ele geçirmeye yönelirse, ABD özel birlikleri geçici olarak bölgeye konuşlanarak deniz güvenliğini sağlama rolü üstlenebilir. Bununla birlikte ABD müttefiki ve Arap Koalisyonu’nun iki ana aktörü olan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, ABD’nin organize edeceği bir kara operasyonuna resmi olarak katılmayacaklarını açıklamışlardır. Her iki ülke de Husilerin balistik füze ve İHA kapasitesinden ciddi şekilde endişe duymakta, doğrudan çatışmaya girmeye yanaşmamaktadır.
HUSİLER KENDİ TABANINI MOBİLİZE EDER
Amerikan müdahalesi, askeri anlamda Husilere darbe vursa da siyasi açıdan geri tepebilir. Zira ABD’nin operasyonunun açık hedefi, İsrail bağlantılı gemilere yönelik saldırıları engellemektir. Bu bağlamda Yemen’in meşru hükümeti, kendi topraklarını koruyamayan ve dış güçlerin müdahalesine ihtiyaç duyan bir aktör olarak zayıf düşebilir. Diğer yandan, Husiler bu müdahaleyi “yabancı işgale karşı direniş” söylemiyle çerçeveleyerek kendi tabanını mobilize etme fırsatı elde edebilir. ABD karşıtlığı üzerinden meşruiyetini artıran Ensarullah, bu saldırıları yalnızca bir güvenlik tehdidi değil, siyasi ve ideolojik bir avantaj olarak kullanabilir. Ayrıca, Husilerin yerleşim alanlarında konuşlanmış olması, ABD destekli kara operasyonunun büyük sivil kayıplara yol açması ihtimalini artırmaktadır. Özellikle kadın ve çocukların zarar görmesi, insani krizin derinleşmesine, altyapı tesislerinin tahrip edilmesine ve büyük çaplı göçlere neden olabilir. Bütün bu gerekçeler Husileri cezalandırmak isteyen ABD açısından birer meydan okuma olarak görülüyor.
YEMEN’İN GÜÇLENDİRİLMESİ ELZEMDİR
Yemen halkının ve devletinin çıkarı, dış askeri müdahalelerden ziyade, meşru hükümetin kurumsal kapasitesinin artırılmasında yatmaktadır. Bu çerçevede ABD, Yemen’deki Başkanlık Konseyi’nin Suudi Arabistan ve BAE arasında bölünmüş etkisini gidermek adına bu iki aktör üzerinde baskı kurabilir. Başkanlık Konseyi, hükümet ve parlamentonun geçici başkent Aden’e dönmesi sağlanıp; BAE destekli Güney Geçiş Konseyi’nin yerel hegemonyası sonlandırılabilir.
Ayrıca Yemen ordusunun yapısal olarak birleştirilmesi de Husilerin etkisizleştirilmesi noktasında elzemdir. Bu anlamda halihazırda Yemen Başkanlık Konseyi’nde yer alan 8 farklı grubun silahlı yapılarının Yemen Savunma Bakanlığı çatısı altında entegre edilmesi gerekiyor. Nitekim bu entegrasyon, yalnızca askeri değil, siyasi meşruiyeti olan bir birlik sağlayabilir.
İkinci olarak Yemen ordusunun modernizasyonu da gereklidir. Husilerin füze ve SİHA kapasitesini dengeleyebilecek güdümlü füzeler, elektronik karıştırıcılar, zırhlı araçlar ve mayın temizleme sistemleri sağlanmalıdır. Bu askeri destek, ancak Yemenlilerin yaşam standartlarının da iyileştirilmesiyle anlam kazanabilir. Hükümetin kontrolündeki ve Husi bölgelerindeki tüm kamu çalışanlarına maaş ödenmesi, halk desteğini yeniden devlet otoritesine yönlendirecektir. Bu noktada askeri modernizasyon ve savunma sanayii noktasında güç dengelerini değiştiren Türkiye iş birliği yapabilecek bir aktör olarak öne çıkıyor.
Yemen’e yönelik ABD destekli bir kara harekâtı, taktik düzeyde kısa vadeli kazanımlar sağlayabilir; ancak siyasi, toplumsal ve insani sonuçları itibarıyla bölgesel istikrarı daha da kırılgan hale getirme riski taşımaktadır. ABD, vekil savaşlar yerine, Yemen’in meşru kurumsal yapısını güçlendirmeyi ve ulusal birliği teşvik etmeyi önceliklendirmelidir. Aksi takdirde, bu müdahale Gazze merkezli direniş halkasının Yemen ayağında daha sert ve uzun süreli bir çatışmaya zemin hazırlayabilir.