Fransa’nın müteveffa Cumhurbaşkanı General De Gaulle, enteresan bir adamdı. Fransa’daki öğrencilik yıllarımda, Fransa’nın başında, Fransızları idare ediyordu. Bütün dünyada meşhur “68 olayları” onun döneminde, yani ona karşı yapıldı ki, bütün Fransa’yı kaplayan grevlerden dolayı Türkiye’ye gelmek için vasıta (uçak, tren) bulamamış, ancak otostop yaparak Belçika üzerinden İstanbul’a gelebilmiştim.
O zamanlar Cezayir, Fransa’nın meş’um emperyalizminden yeni kurtulmuş, devletleşme çabaları içerisindeydi. General De Gaulle, Fransa’da bir iç karışıklık çıktı mı, bunu önlemek için eski sömürgesi Cezayir’i gösteriyor; “Bakın, bana karşı çıktınız, Cezayir elden gitti!” şeklinde tehditler savuruyor, Fransızları yatıştırmaya çalışıyordu. Ama o, bu tehditleriyle ne Cezayir’i geri alabildi ne de Fransızların 68 olaylarına mani olabildi!
De Gaulle’ün günümüz haleflerinden ve Amerika Cumhurbaşkanı Joe Biden’a “yalakalığı” ile ma’rûf şimdiki Fransa Cumhurbaşkanı Macron da, kendi ülkesini idare edemediği için, dikkatleri başka taraflara çekmek üzere, eski sömürgesi Tunus’u karıştırıyor! Nitekim Tunus’un başına kendi valisi gibi getirdiği Kays Said de, Tunus’taki bağımsızlaşma hareketinin önüne geçmek için, Fransa sömürgeciliğinden yeni kurtulmuş Tunus’a bir şahsiyet kazandırmış olan Raşid Ğannuşi’yi Meclis Başbakanlığı görevinden alıp hapse attı.
Vay zavallı Müslüman ülkeler, vay!
Peki, dünya Müslümanları daha ne kadar bu Batı tarafından özel yetiştirilmiş “kukla başkan”larla idare edilmeyi kabullenmeye devam edecek? Bu “kukla başkanlar”dan bir tanesi Tunus’un idaresini elinde tuttuğu sırada, bu satırların sahibi de Tunus’ta öğrenciydi. O zamanlar, Tunus’ta sabah uykusundan uyanan herkes, Cumhurbaşkanı (!) Habib Burgiba’nın “من توجيهات الرءيس” adındaki nutuklarıyla gözünü açardı dünyaya. Yani yeni uyanan Tunuslular, gözlerini, “kurtarıcıları” (!) olan Burgiba’nın Nutuk’uyla açar, güne öyle başlarlardı. Bir günkü konuşmasından şu cümleyi hiç unutmuyorum:
“Başucumda iki tane kitap vardır: Birisi Kur’an, diğeri de Atatürk’ün “Nutuk” adlı kitabı. İlhamımı bu iki kitaptan alıyorum!”
Bendenizin o Tunus günlerinde iki zat vefat etti: Birisi, “Fransa’nın bir numaralı adamı” olan Cumhurbaşkanı Habib Burgiba, öbürü de Tunus Üniversitesi’nde öğrenciliğini yaptığım İslâm âleminin büyük ulemasından olan Üstad Fadıl b. ‘Aşur… Yani Habib Burgiba, bir bakıma Fransa’nın, “adı konulmamış yerli valisi” konumundaydı.
Paris’te öğrenciyken kaldığım yurtta bir akşam TV’den dünya haberlerini izlerken, Cumhurbaşkanı General De Gaulle ile bir Fransız gazeteci arasında geçen konuşmanın şu cümlelerini hiç unutmuyorum. Gazetecinin sorusu şu şekildeydi:
-Efendim, Tunuslular biz Fransızlara karşı hiçbir mukavemet göstermedikleri hâlde, neden Fransız askerini Tunus’tan geri çektiniz?
General De Gaulle şu ilginç cevabı vermişti:
-Fransız askerini Tunus’tan çektim amma, onun yerine “Fransız kültürü”nü bıraktım! Görmüyor musun, nüfusu üç milyon olan Tunus’ta her gün 300.000 Le Monde gazetesi satılıyor!
Gerçekten de Tunus’taki öğrenciliğimiz sırasında herhangi bir Tunusluyla Arapça konuştuğumuzda - çünkü orada bulunmamızın sebeb-i hikmeti Arapça öğrenmekti - “parlez-vous Français?” (Fransızca biliyor musunuz?) cümlesiyle karşılaşıyorduk…
Raşid Ğannuşi ile Paris’te de Tunus’ta da beraberdik. Paris’te Prof. Muhammed Hamidullah Hocamızın derslerine devam ediyor, beraberce ondan feyiz alıyorduk. Tunus’a gittiğimizde ise, Raşid bir yerlerde hocalık yapıyor, biz Türk öğrenciler de bir taraftan Arapça kurslarına, diğer taraftan da rahmetli Fadıl b.‘Aşur’un, İlâhiyat Fakültesi’ndeki derslerine devam ediyorduk. Derken, biz doktor olup Türkiye’ye döndük; Raşid Ğannuşi de, Tunus’ta meşhur hocalar arasına girip ilmî ve siyasî faaliyetlerde bulunmaya başladı. Raşid, hem hocalığını ilerletti, hem de siyasetle ilgilenerek, Müslüman dünyanın meşhur siyasetçileri arasına girdi.
Viyana günlerimde, arkadaşım Hüseyin Ünal’la Tunus’a gittiğimizde, arkadaşım Raşid Ğannuşi’yi aramış, evinde kahvesini içmiştik. Daha sonra Raşid, uzun süre sürgün hayatı yaşadıktan sonra ülkesine döndü, siyasete atıldı ve nihayet Meclis Başkanı oldu. Ne var ki bu yeni başkan, kendi selefleri gibi “Fransa’nın adamı” olmadı. Hem Müslümanların dünyasında, hem de Tunus’ta, Fransızların beklediğinden farklı bir politika izlemeye başladı. Gerçi Ğannuşi hem Fransızları hem de Batılıları rahatsız etmemeye gayret ediyordu. Fakat buna rağmen yine de onları memnun etmek mümkün olmuyordu. Nihayet Fransızlar, Tunus’ta İslami kimlik sahibi böyle birisine tahammül edemedikleri için tezgâhladıkları sivil bir darbe ile Ğannuşi’yi görevden aldırdılar; yetmedi onu hapse de attılar; kendi kuklaları olan Kays Said’in eliyle.
Bir zamanlar Fransa’nın sömürgesi olan devletler, başta Cezayir olmak üzere Türkiye’yi/Tayyip Erdoğan’ı örnek alarak, Fransız emperyalizmine karşı durmaya başlayınca, Paris bu durumdan fevkalade endişeye düştü. Öylesine ki, eskiden sömürgesi olan Cezayir bile, bağımsız bir devlet gibi davranıp, Fransa’nın her dediğini dinlememeye başladı. Tayyip Erdoğan Bey’in Libya’yla ilişkileri geliştirmesi, ardından da Mısır’la olan ilişkileri normalleştirmeye başlaması, Fransa’yı ciddi şekilde endişeye düşürünce, buna/bu birlikteliğe mani olmak için, en azından Tunus’u kendi kontrolüne almak istediler. Kuzey Afrika’da oluşan bu Müslüman birliğini bozmak için, Tunus’a el attılar ve Raşid Ğannuşi’yi zindana atarak, kendi adamlarının iktidarını pekiştirmeyi amaçladılar. Böylece, bir müddet için dahi olsa, Fransa, Kuzey Afrika’da oluşan “Müslüman Birliği”ne mani olmak istedi.
İşte sevgili dostum Raşid Ğannuşi’nin hapse konulmasının nedeni budur. Yani Tunus’un başına getirilmiş olan Kays Said, bağımsız bir devletin başkanı olmak yerine, eskiden olduğu gibi, Fransa’nın “sömürge valisi” konumunda olmayı tercih etti.
Her ne olursa olsun, inşallah Fransız emperyalizminin bu şeytanî hareketi fazla uzun sürmeyecek ve Tunuslular, başlarındaki Kays Said’i de Paris’e gönderecekler!
Raşid kardeşim! Fransa’nın, Tunus’taki gayrı resmi valisi/görevlisi konumunda olan Cumhurbaşkanı (!) Kays Said’in seni mahkûm edip hapse atması; Firavun’un, Hz. Yusuf’u haksız olarak zindana atmasını hatırlatsın. Sana “Yusuf’un sabrı”nı diliyor, dua ediyorum.