İthal ilaç kuşatmasının Türkiye’ye verdiği hasarın ilk iki belirtisi cari açığın artması ve yüzlerce ilacın yoka girmesi, yani piyasada bulunamaması. İlaçların bulunmamasının ise basit bir sebebi var: Global ilaç firmalarının rakip istemedikleri için yerli ilaç firmalarını satın alarak bu firmaların ürettikleri ve vatandaşın kan sulandırıcı, pomad, ağrı kesici ya da tansiyon dengeleyici gibi hayati gereksinime haiz pahalı olmayan ilaçları ‘para kazandırmıyor’ gerekçesiyle piyasadan çekmesi. Yabancı firmalar ithal ettikleri ilaçlar için de zam verilmesini beklerken ve baskı amaçlı piyasaya ilaç vermiyor. Eczacılar vatandaşla karşı karşıya gelmekten yorulduklarını, sorumluluğun ilaç firmalarında olduğunu söylüyor.
Vatandaşın ihtiyacı olan ilaca sadece ticari meta olarak bakan global sermaye, bu ilaçların yanı sıra kendi ürettikleri ürünleri de SGK yeterli ödemeyi vermezse piyasaya sunmuyor. Olan vatandaşa oluyor. 22 Şubat 2018 tarihi itibariyle yürürlüğe gireceği belirtilen yüzde 15 zamlı ilaç tarifesi nedeniyle düne kadar eczanelerde bulunmayan pek çok ilaç, dün sabah itibariyle yeniden bulunabilir hale geldi. Sadece devletin ithal ilaçlara ödeme yaparken baz aldığı euro kurunda yüzde 15’lik artış için vatandaşa ilaç yok diyen global sermaye pek çok ilacı da para kazandırmadığı için kimseye sormadan, hesap vermeden Türkiye pazarından çekiyor. Bir temizlik işçisine dahi işyerinden ayrılmadan üç ay önce bildirim şartı getirilmesine rağmen söz konusu firmalara “Niçin bu ürünü piyasadan çektin?” diye hesap soran ya da ceza veren yok.
Geçmiş dönemde kurulan İlaç Takip Sistemi (İTS) ile fabrika üretim başlangıcından, fabrikaların stoklarından, depo stoklarına ve Türkiye’de mevcut bulunan 25 bin adet eczanenin tüm stoklarına online günlük olarak ulaşmak mümkün. Böylesine bir sisteme rağmen piyasayı kontrol edemeyen bürokrasi, vatandaşı ilaçsız bırakıyor. İlaç politikaları 2019 seçimleri öncesinde hükümetle vatandaşı karşı karşıya getireceği için de dikkat çekiyor. İlaç konusu AK Parti’ye en büyük rağbetin yaşandığı sağlık alanında olduğu için daha da önem kazanıyor.
Yoka giren ilaç listesinde onlarca ürün var. Eczaneler listeye her gün yeni bir ilaç ekliyor. Son eklenen ilaçlardan biri de hastaların ilaçlı film çektirebilmesi için mecburen kullanmak zorunda oldukları ve piyasada muadili bulunmayan Radyobarit isimli ilaç.
2017 Eylül ayında 3 bin 505 adet satılan, Ekim ayında satışı 833’e düşen Radyobarit ilacı Kasım ayında sadece 12 adet satıldı ve ‘yok’ listesine girdi. Söz konusu ilaç 20 yıldır “Yeni İlaç Sanayi” isimli yerli firma tarafından üretilirken bu firmayı satın alan Recordati isimli İtalyan firmasınca üretilmeye devam edildi. Ancak kar marjının düşüklüğü sebebiyle piyasadan kaldırıldı. Radyobarit’in dışında Endol suppozituvar (ağrı kesici) Bactroban pomad (yara pomadı) Salofalk lavman (barsak hastalığı) Debridat şurup (mide ve bağırsak hazımsızlığı) ilaçları da piyasada bulunamayanlar arasında.
İlaç konusu aslında çok da karmaşık bir süreç değil. İlaca yatırım yapmak isteyen bir girişimcinin önünde birkaç seçenek bulunuyor. Birincisi dünyada bir kutusu 10 bin TL’den başlayıp 100 bin TL’ye kadar çıkan biyoteknolojik ilaçlar için yatırım yapmak. Bu ilaçların geldiği nokta “kişinin gen haritasının çıkarılarak kişiye özel ilaç üretimi” şeklinde özetleniyor. Biyoteknoloji ilaçları için 100 milyon TL’den başlayıp 50 milyar Dolar’a kadar varan yatırımlar gerekebiliyor. Türkiye’nin sermaye gücü ve gayri safi milli hasılasına bakıldığında Biyoteknolojik ilaçlar için yatırım imkansız değilse de çok ciddi emek, sermaye, özen ve en önemlisi teknoloji gerektiriyor.
Bugüne kadar kullanılan kimsayal içerikli ilaçlarla ilgili molekül geliştirmek, patent ve ruhsat almak da mümkün. Bunu yapabilecek kapasitesi olan 20’ye yakın firma bulunuyor. Ancak bu alanda yatırım yapmak, dünya katlanabilir, giyilebilir telefonlara geçiş yaparken Nokia 3310 ile aynı özelliklere sahip Türk malı cep telefonu üretmek ya da elektrikli otomobilin dahi geride kaldığı sektörde benzinli Otomobil üretmek ile eş değerde görülüyor.
AK Parti’nin iktidara gelmesinin ardından eşdeğer pazarda faaliyet gösteren yerli firmalar teşvik edilerek muadillerin üretilmesi sağlandı ve milyarlarca liranın yurtdışına çıkması engellendi. Ancak 17 Aralık’tan itibaren başlayan süreçte AK Parti darbe girişimleri ve teröre odaklanınca yabancı firma lobileri yeniden boy gösterdi. Yabancı firmalarla yerliler arasında en önemli savaş burada yaşanıyor. Yabancı firmalar uluslararası patent koruması 20 yıl ile sınırlandığı için çok kazandığı ürünlerin muadili çıkınca son yönetmeliğe kadar büyük gelir kaybına uğruyordu. Hem SGK, muadili çıkan ürünün fiyatını otomatik olarak yüzde 40 düşük ödüyor hem de alternatif ürün piyasaya çıkıyordu. Bu sebeple yabancı firmalar büyük lobileri devreye sokarak hem ruhsat hem patent aşamalarına müdahil olmaya çalışıyor. Yeni yönetmelikte yüzde 40 indirimin kaldırılması, muadil ürüne yüzde 40 ucuz piyasaya girme şartı getirilmesi yabancı firmaları mutlu etti.
Yerli ilaç sanayiinin gelişmesi için ileri sürülen “yerli firmaları zorlayarak teknolojik üretime yönlendirme ve molekül üretmeye mecbur bırakma” önerisinin son dönemde bürokraside suiistimalleri önlemek gerekçesiyle kabul gördüğü ifade ediliyor. Ancak henüz emekleme aşamasında bile olmayan yerli ilaç sanayiinin önüne dayatılan yönetmelikler ve yeni fiyat tebliğinin yerliyi üretime değil yabancıya satmaya zorladığı biliniyor.
Bayer’in CEO’su Marijn Dekkers geçtiğimiz aylarda yaptığı bir açıklamayla yabancı firmaların ilaç konusuna bakışını özetlemişti. Dekkers, 67 bin dolarlık kanser ilacı için, “Doğruyu konuşalım Biz bu ilacı fakirler için değil zenginler için geliştirdik” dedi. Hindistan hükümetinin Nexavar adlı kanser ilacının patentsiz üretimine onay vermesine tepki gösteren Dekkers, “Bunun adı hırsızlıktır. Doğruyu konuşma zamanı geldi. Biz bu ürünü Hindistan pazarı için geliştirmedik. Kanser ilacını Batı'da yaşayan ve maddi güce sahip insanlar için geliştirdik” demişti. Hindistan’da da üretilmeye başlanan ilaç 177 dolara satılıyor.
Türkiye’ye yurtdışından ithal edilen ilaçlarda yaşanan sıkıntıları Yeni Şafak’a anlatan Bursa Eczacı Odası Başkanı Okan Şahin, piyasada bulunamayan ilaçlarının ithal ilaç gruplarından oluştuğuna dikkat çekerek, “Yurtdışı menşeli firmalar Türkiye için bir ilaç planlaması yapıyor. Yıl içinde bu planlamadan fazla ilaç tüketildiğinde, yıl tamamlanmadan ilaçlar piyasada bulunamıyor. Bu durumda firmalar, yeni ilaç taleplerini bir sonraki ithalat dönemine bırakıyor. Her yıl Şubat ayında bir önceki yılın euro kuruna göre devlet bir zam oranı belirliyor. Yabancı firmalar da yeni ilaç planlaması yapmak için o zam dönemindeki fiyatlandırmayı bekliyor. Böylece ülkemize en yüksek oranda ilaç göndermeye çalışıyorlar. Sistem bu şekilde işlerken, vatandaşlar piyasada ilaç bulamadığını için mağdur oluyor” şeklinde konuştu.
Yerli ilaç statüsündeki ilaçların etken maddelerinin dahi yurtdışından getirildiğini söyleyen Şahin, Türkiye’nin vakit kaybetmeden yerli ilaç ve hammadde konusunda çalışmalarını artırması gerektiğini söyledi. Şahin yüzde 100 Türk malı ilaç üretiminin önemini de şu cümlelerle anlattı: “Ortadoğu coğrafyasıyla komşu olmak hiç kolay değil. Yarın öbür gün neler yaşanabileceğini bilmiyoruz. X ülkesiyle savaşa girsek, kendi ilacımızı üretir halde olmamız gerekiyor. İlaç konusunda dışarıya bağımlı olmak, diğer ülkelerle arada sıkıntı yaşansa, ülkedeki her bireyin sorun yaşayacağı anlamına gelebilir. Diğer ülkelerin, bize ilaçla ilgili sorun yaşatmayacağının garantisi yok. Milli ilaç meselesi çok detaylı düşünülmesi gereken bir konu.”
Yoka giren ilaç olarak adlandırılan ve piyasada bulunmayan ilaçlar içerisinde kanser tedavisinde kullanılan ve kamuoyu tarafından yakından takip edilenlerden biri Tamoxifen. Türkiye’ye Tamoksifen ilacını AstraZeneca ve Teva isimli iki ilaç firması getiriyordu. İhtiyacın yaklaşık yüzde 70’ini karşılayan AstraZeneca’nın Türkiye’de Tamoksifen pazarından çekilmesi üzerine hastalar 2016 sonlarına doğru ilaca ulaşamamaya başladı. 2017 Ocak ayından itibaren ciddi bir krizle karşı karşıya kalındı. Piyasada tek kalan firma da, talebi karşılayamadı. İlaç stokları Mayıs ayında tamamen tükendi. TİTCK tarafından 6 ay boyunca piyasada bulunmayan ilacın üretici firma tarafından artık üretilmediği yalanı uyduruldu. Hatta bürokrasi tarafından hükümet yetkililerine vücut geliştirme sporcularının da kullanması sebebiyle ilacın piyasada bulunamadığı bilgisi verilerek kamuoyu yanıltıldı. Türkiye’de bulunamayan ilaç, aynı yıl Afrika dahil tüm dünyada hiçbir üretim ve satış kısıtlamasına gitmeden satılmaya devam etti. İlaçla alakalı süreci yönetemeyen bürokratların ihmali sebebiyle kanser hastaları 6 ay boyunca tedavilerini yaptıramadı. İlaç karaborsaya düştükten sonra firmaya ilaç başına 17 lira zam verilerek; yeniden piyasaya sürüldü.