Filistin konusunda Türkiye akademisinin önemli bir bölümünün Osmanlı İmparatorluğu idaresinden 2. Dünya Savaşı’na kadar olan tarihsel araştırmalardan oluşuyor. İsrail’in kurulduğu 1948’den 7 Ekim’e kadar geçen 75 yıllık sürecin detayları ise hak ettiği ilgiyi bulabilmiş değil. Krizin her iki tarafına, gerek Filistinlilere gerekse de Siyonizm'e, ilişkin bilimsel araştırmaların Arapça ve İbranice birincil kaynaklardan istifade edilerek analiz ediliyor olması ülkemizdeki Filistin araştırmaları akademisinin iyi yönde geliştiğinin göstergelerinden birisi.
Akademik araştırmanın bilimsel değeri ve bu araştırmanın kamuoyunun bilgi birikimini ve bilinç düzeyini geliştirecek şekilde kullanıma açılması arasında ayrım yapılmalı. Bu açıdan Türkçe olarak kaleme alınmış referans bir eserin eksikliğini çektiğimizi söylemek yanlış olmayacaktır. Buna mukabil, Filistin’in son 75 yılını bütüncül bir şekilde nereden okuyabiliriz sorusuna pek çok araştırmacının vereceği yanıt tercüme eserler olacaktır. Dolayısıyla akademik bilgiye dayanan, ders kitabı formatında tasarlanmış, okunması kolay eserlerin üretimine ağırlık vermemiz gerekiyor.
Öte yandan Türkiye akademisinde, özelde Filistin genelde tarih, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler gibi branşlarda Türkiye dışında bir bölgeyi araştıran çalışmaların özellikle etnografik saha analizi olabildiğince sınırlı. Bu tartışma Türkiye’de sosyal bilimler akademisinin kurgulanmasına ve bilimsel çalışmaya verilen değer gibi bu yazının sınırlarını aşacak kadar geniş bir mevzuya işaret ediyor. Yüksek lisans ve doktora araştırma konusunun nasıl seçildiğinden, bilimsel meraka, saha çalışmasının metodolojik, finansal ve lojistik imkânlarına kadar uzanan genişlikte bir meseleden söz ediyoruz.
Türkiye üniversitelerinde kaleme alınan yüksek lisans ve doktora tezleri tercihlerinin kriz dönemleriyle veya popüler hadiselerle yakın ilişki içerisinde olduğu gözlerden kaçmayan bir durum. Filistin’de 7 Ekim ve sonrasında İsrail’in başlattığı soykırımın da bu konuda akademik çalışmaların önünü açması şaşırtıcı olmayacaktır. Bugün önceki dönemlerden farklı olarak bütüncül bir yaklaşıma ihtiyaç var. Herkesin aynı konuda çalışmalar kaleme almasından ziyade farklı alanlarda bilgi üretimi teşvik edilmeli. Gazze, Batı Şeria, İsrail’in içinde yaşayan Araplardan başlayarak Filistin’e komşu Mısır, Ürdün, Lübnan, Suriye’ye genişleyen bir biçimde geniş bir çalışma kurgulanmalı. Belirtilen ülkelerin Filistin politikaları ve yine bu ülkelerde yaşayan Filistinli mülteciler ilgili projeler geliştirilmeli. Bu sayede İsrail’in yayılmacı ve soykırımı meşrulaştıran söyleminin kodlarının ortaya sunulması da mümkün olabilir.
Bugün Gazze’de yaşanan soykırım gibi tarihsel kırılmalar ve şok dalgaları sürecin hemen öncesine ilişkin toplumsal hafıza kaybına neden oluyor. Bunun en belirgin örneğini 7 Ekim 2023’ü anlamak için kronolojiyi İsrail’in kurulduğu tarih olan 15 Mayıs 1948’den başlatılmasında, cevaplarımızı orada arama çabalarında görebiliriz. Aksine 6 Ekim’den 5 yıl, 10 yıl ve 15 yıllık periyotlarla yaşanan gelişmeleri analiz etmeye ağırlık vermeliyiz. İsrail’in Filistin’i Filistinlilerden “arındırma” politikasının ve soykırımın temellerinden olan Filistinlileri insan olarak görmeme (dehumanization) pratikleri ve söylemleri üzerine odaklanılması yakın zamanda başlaması umulan yargılamalar için de zemin hazırlayacak türden çalışmalar olacaktır.