
Albayrak Grubu’nun sponsorluğunda açılan Bedia Kirişçi’nin “Mekânın Gerçek Sahibi–Filistin’in Onurlu Direnişi” sergisi, Aziz Mahmut Hüdayi Külliyesi’nde sanatseverlerle buluştu. “Zulmün sessizliğinde yankılanacak bir çığlık olmak istedim” diyen Kirişçi, Gazze’yi “Dimdik ayakta duran bir ruh” olarak tanımlıyor.
Yüzyıllardır işgale, yıkıma ve zulme direnen Filistin halkı, bugün hâlâ insanlık tarihinin en derin yaralarından birini taşıyor. Topraklarından koparılan, evleri başlarına yıkılan, sevdiklerini kaybeden kadınlar, çocuklar, yaşlılar... Tüm bu acıların ortasında Filistin halkı, sarsılmaz bir imanla ayakta durmaya devam ediyor. Gazze’nin sokaklarında yankılanan her adım, sadece bir direnişin değil, aynı zamanda insanlığın onurunu koruma çabasının simgesi. Bu büyük mücadelenin, zulme karşı haykıran sessiz çığlığın bir sanat diliyle anlatılması ise vicdanları harekete geçirecek kadar güçlü bir çağrı. Bu çağrının bir yansıması olarak, Albayrak Grubu’nun kültür ve sanata verdiği değerin bir ürünü olan “Mekânın Gerçek Sahibi” sergisi, geçtiğimiz günlerde Aziz Mahmud Hüdayi Külliyesi’nin tarihî atmosferinde sanatseverlerle buluştu. Ressam Bedia Kirişçi’nin özgün yağlı boya eserlerinden oluşan bu özel koleksiyon, yalnızca bir sanat sergisi değil; aynı zamanda zulme karşı yükselen sessiz bir feryat, insanlığın vicdanına yöneltilmiş güçlü bir dokunuş niteliği taşıyor.

Sergide yer alan her bir eser; yerinden edilmiş bir yastık, boş bırakılmış bir sandalye, terk edilmiş bir pencereden süzülen ışık gibi sembollerle izleyiciyi yalnızca estetik bir yolculuğa değil, aynı zamanda empati ve farkındalık dolu bir içsel sorgulamaya davet ediyor. Bu anlamlı sergiden elde edilecek tüm gelir ise Yeryüzü Doktorları aracılığıyla, başta Gazze olmak üzere sağlık hizmetine ihtiyaç duyan coğrafyalarda umut olmak üzere kullanılacak.
Sergi, 9 Mayıs’a kadar ziyaretçilerini ağırlamayı sürdürecek. Yeni Şafak Pazar olarak, serginin sahibi Ressam Bedia Kirişçi ile konuştuk.
Dimdik ayakta duran bir ruhun adı
Ressam Bedia Kirişçi, Filistin halkının direnişini, umudunu ve sarsılmaz teslimiyetini yalnızca ekranlardan izlenen haber görüntülerinden değil, kalbinin derinliklerinde hissettiği güçlü bir bağla resmettiğini ifade ediyor. Onun fırçasından çıkan her bir kompozisyon; baş eğmeyenlerin, onurla direnenlerin ve imanla mücadele edenlerin sessiz ama vakur hikâyesini anlatıyor. Kirişçi, eserlerinde yer verdiği her ayrıntının, dimdik duran başların, boyun eğmeyen bakışların, tüm yokluklara rağmen eğilmeyen duruşların birer sembol olduğunu vurguluyor. Kirişçi, “Benim bu sergiyle vermek istediğim mesaj çok net ve çok içten: Gazze halkının inancına, sabrına, tevekkülüne ve verdikleri insanüstü mücadeleye derin bir hayranlık duyuyorum. Onlar, imkânsızlıkların tam ortasında, kuşatma altındaki hayatlarında bile adeta dünyaya meydan okurcasına dimdik ayakta durmayı başarıyorlar. Mallarını, evlatlarını, sevdiklerini kaybetmiş olsalar bile; en temel ihtiyaçlardan yoksun kalsalar bile, tek bir an için bile inançlarından, vakarlarından, insanca yaşama haklarından vazgeçmiyorlar. Sergimin ana teması da bu duygunun, bu kararlılığın bir yansıması: Ben hiçbir zaman kaybetmiş bir Gazze görmedim; çünkü Gazze, yıkılan duvarların, bombalanan evlerin, kaybedilen canların ötesinde, dimdik ayakta duran bir ruhun adıdır” diyor.

Tablolar içimde taşıdığım vicdanın ve sorumluluğun somut bir ifadesi
Sanatını yalnızca estetik bir ifade biçimi olarak görmediğini vurgulayan Kirişçi, yaptığı resimlerin arkasında güçlü bir vicdani sorumluluğun yattığını belirtiyor. Kirişçi, “Bu sergiyle insanlığa bir şey anlatmak, onları iç dünyalarında bir sorgulamaya davet etmek istedim” ifadelerini kullanıyor ve ekliyor: “Ben bu yola çıkarken sadece sanatımı sergilemek değil, aynı zamanda zulmün sessizliğinde yankılanacak bir çığlık olmak istedim. Kendime sordum: Zulme karşı nasıl daha gür bir ses olabilirim? Sessiz kalmak mı, yoksa fırçamla konuşmak mı? Bu sorulara verdiğim cevap beni bu sergiye taşıdı. Her bir tablo, içimde taşıdığım vicdanın ve sorumluluğun somut bir ifadesidir. Eğer bu sergiyle Gazze’li kardeşlerimize bir nebze katkı sunabiliyor, onların acısına bir damla su olabiliyorsam, bu benim için tarifsiz bir mutluluktur.” Kirişçi, sergide yer alan eserlerin yalnızca görsel imgeler değil, aynı zamanda insanlık onurunun ve vicdanın görsel kayıtları olduğunu belirtiyor. Resimlerinin ardındaki ilhamı dile getiren Kirişçi, “Katliamın vahşeti karşısında gözyaşı döken yetişkinler de, yıkıntılar arasında oyun oynamaya çalışan çocuklar da, bana göre aynı oranda kahraman. Çünkü hepsi, inandıkları dava uğruna korkmadan, umutlarını kaybetmeden direnmeye devam ediyorlar. Bu cesareti, bu umudu gördükçe susamazdım. Kalbim, elim ve fırçam bu sessizliği daha fazla taşıyamazdı” sözleriyle anlatıyor. Sanatsal kimliğini bir kenara koyduğunda dahi, kendisini öncelikle bir insan, bir vicdan sahibi olarak tanımlayan Kirişçi, “Dualarımla, kalbimle, elimden geldiğince fiili desteklerimle her zaman bu direnişin yanında yer aldım, yer almaya da devam edeceğim” ifadelerini kullanıyor.