Prof. Dr. Seven, doğumsal özürlerin toplumda görülme sıklığının yüzde 3-5 arasında değiştiğini ifade etti.
Bu orana temel risk adı verildiğini vurgulayan Prof. Dr. Seven açıklamalarını şöyle sürdürdü: "Her kadın gebe kaldığında bu temel riske sahiptir. Doğumsal özürler çoğunlukla genetik veya çevresel faktörlerin etkisiyle oluşur. Ancak günümüzde her türlü teknolojik imkâna ve geliştirilen yeni yöntemlere rağmen, doğumsal özürlerin yaklaşık yarısının nedeni belirlenemez. Gebelik döneminde radyasyon veya yüksek ısıya maruz kalma gibi faktörler doğacak bebekte bedensel veya zihinsel özre neden olabilir. Bunlardan röntgen çekimleriyle alınan radyasyon en sık karşılaşılanıdır".
Her röntgen çekiminin doğumsal özre neden olmayacağını vurgulayan Prof. Dr. Seven, "Öncelikle dikkat edilmesi gereken husus, gebelikte mecbur kalınmadıkça röntgen çekimi dâhil bebeği etkileyebilecek her türlü fiziksel etkenden sakınılması gerekir. Ancak anne adayları, genellikle hamile olduklarını bilmeden, bazen de bilerek gebelik dışı sağlık sorunları nedeniyle tanı amaçlı röntgen çektirmek zorunda kalırlar. Röntgen çekimiyle alınan radyasyonun, alınan doza ve gebeliğin dönemine göre bebek üzerinde değişik etkileri olabilir. Gebeliğin başlangıcından doğuma kadar bir bebeğin alacağı toplam 5 Rad radyasyon güvenli doz olarak kabul edilmektedir. Genelde tanı amaçlı röntgen çekimlerinde bebeğin aldığı radyasyon dozu bedensel ya da zihinsel özre neden olabilecek düzeye erişmemektedir. Böyle durumlarda öncelikle radyasyona gebeliğin hangi döneminde maruz kalındığının, sonra da bebeğin maruz kaldığı radyasyon dozunun belirlenmesi gerekir" dedi.
Anne adayının gebelik döneminde yüksek doz radyasyona maruz kalmasının bebeği etkileyerek düşük, başın küçük olması (mikrosefali), öğrenme güçlüğü, entelektüel yetersizlik (zekâ geriliği) ve büyüme gelişme geriliği gibi zihinsel ve bedensel özürlere neden olabildiği gibi, çocukluk çağı kanser riskinin de artmasına yol açacağını ifade eden Prof. Dr. Seven, bu şekilde radyasyona maruz kalan anne adaylarının, vakit geçirilmeden Cerrahpaşa Tıp Fakültesi bünyesinde faaliyet gösteren GETAM’a yönlendirilmesi gerektiğini söyledi.
Radyasyon toprak, hava ve su gibi her yerde bulunduğunu dile getiren Prof. Dr. Seven, "Ancak bu radyasyon çok düşük düzeydedir. Hastane, araştırma enstitüleri, hava yolculuğu, bagajların röntgen taraması, inşaat, nükleer reaktörler ve nükleer destek tesisleri, ulaşım endüstrisi ve nükleer silah üretim tesisleri gibi bazı çalışma ortamlarında da radyasyona maruz kalınabilir. Ancak doğumsal özürler, gebelerin genellikle diş ve akciğer röntgeni, tomografi gibi tanı ya da tedavi amacıyla yapılan tıbbi işlemlerde radyasyona maruz kalmasıyla gündeme gelmektedir" şeklinde konuştu.
Radyasyon dozu ölçümü için gebelikte radyasyona maruz kalan anne adaylarında öncelikle bebeklerinin maruz kaldığı radyasyon dozunun hesaplanması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Seven sözlerine şöyle devam etti: "Radyasyon ölçümünün farklı yolları bulunmaktadır. Doz, vücudun herhangi bir bölümünün aldığı radyasyon miktarını ifade eder. Bu dozları ifade ederken sıklıkla Rad/Gray/Rem gibi ölçü birimleri kullanılır. Çekilen Röntgen/Tomografi ya da maruz kalınan radyasyon türüne göre gebenin maruz kaldığı radyasyon dozu hastanemizde görevli fizik uzmanları tarafından hesaplanmaktadır. Genel olarak, tüm vücut için güvenli radyasyon maruziyet dozu yılda 5 Rad’dır. Bazı kurumlar bir embriyo veya fetüsün (doğmamış bebek) alacağı güvenli doz sınırını belirlemiştir. Bu kurumlar doğmamış bir bebeğin tüm gebelik boyunca 500 milirad’dan (0.5 Rad) fazla doz radyasyon almamasını önermektedir (farklı yönergeleri olan kurumlar da vardır). Bu kurumlara göre bir gebelik ayı göz önüne alındığında, maruz kalınan güvenli dozun 1 ayda 50 milirad (0.05 Rad) üzerine çıkmaması tavsiye edilmektedir."
Prof. Dr. Seven, baba adayının radyasyona maruz kalmasının doğacak bebeği etkilemeyeceğini ifade etti. Birçok çalışmada, erkeklerde düşük düzey mesleki radyasyon maruziyeti ile doğumsal özürler ve çocukluk çağı kanserleri arasında ilişki bulunamadığını belirten Prof. Dr. Seven, testislere uygulanan 10 Rad’lık radyasyonun sperm sayısında geçici azalmaya neden olabileceğini fakat babaların radyasyona maruz kalmasının genellikle bebeklerinde doğumsal özürlülük oranını artırmadığını dile getirdi.
Prof. Dr. Seven, tanı amaçlı röntgen çekiminin gebeliğin sonlandırılmasını gerektirmediğini söyledi. Prof. Dr. Seven, "Tanı amaçlı röntgenle maruz kalınan radyasyon en sık karşılaşılan fiziksel etkenlerdendir. Ancak tanı amaçlı röntgen çekimiyle maruz kalınan radyasyon genellikle özürlü doğuma neden olmamaktadır. Tanı amacıyla çekilen röntgenle alınan radyasyon dozu, özürlü doğuma yol açabilecek düzeye erişmediğinden, gebeliğin sonlandırılması da gerekmez. Röntgen filmi çekilen odaların giriş kapılarında ‘Gebeler Giremez’ yazılıdır. Hamile olduğunu bilmeden gebelik dışı sağlık sorunları nedeniyle değişik röntgen filmleri çektiren anne adayları, gebe olduklarını öğrendiklerinde çocuklarının ‘özürlü olacağı’ endişesine kapılarak çeşitli sağlık kurumlarına başvururlar. Bu konuda bilgi almak için en doğru yol GETAM’a başvurmaktır.
GETAM’da bugüne kadar binlerce gebeye ‘danışma hizmeti verilmiş’ ve bu danışmaya istinaden rapor düzenlenmiş, danışma ve düzenlenen bu raporlardan sonra hem anne adayları çocuklarının özürlü doğacağı endişesinden kurtulmuş, hem de sağlıklı doğum yapmanın mutluluğunu yaşamışlardır. Bu amaçla yaptığımız çalışmalar Cerrahpaşa Tıp Fakültesi GETAM’da verilen danışmanlık hizmetinin başarı oranının yüzde 96 olduğunu göstermiştir" şeklinde konuştu.