Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın ev sahipliğinde gerçekleşen “Yüzyılın Anıları Geçmişten Günümüze Kültürel Diplomasi Programı” için Çankaya Köşkü’ndeydik. İlk kez geldiğim köşkte beni leblebi ve kahve kokusu karşıladı. Bu nefis kokunun nereden geldiği ise kısa sürede anlaşıldı. Program konseptine uygun olarak önce köşkteki “Yüzyılın Anıları” sergisini gezdik. Cumhuriyet’in ilanından günümüze Türkiye’nin 100 yıllık kültürel diplomasisine ışık tutacak olaylar ve bugüne ulaşan geleneksel sanatlar ve ürünlerinin yer aldığı stantlar beğeni topladı.Sergiyi gezerken misafirlere de kahve, lokum ve leblebi ikram edildi. Son yıllarda ürünlerini Bohça markasıyla satışa sunan Olgunlaşma Enstitüleri’nin kumaştan, takıya el emeği ürünleri ise oldukça zarifti. Yine Anadolu’da üretilen pek çok kumaşın tezgahları yanında ebru, çini ve hat eserlerinden örneklerin yer aldığı çalışmalar dikkat çekti. Sergi boyunca sanatçı ve ustalar tarafından yeni eserler icra edildi. Ayrıca Emine Erdoğan’ın himayesinde kurulan Afrika Evi’nde Afrika kıtasında yaşayan kadınların el emeği göz nuru ürünler de ziyaretçilerden yoğun ilgi gördü. Emine Erdoğan ise stantları gezerken hem ebru tezgahının başına geçip taraklı ebru çalıştı hem de ipek kozalarını incelerken çocukluğundan bir anekdot paylaştı. Erdoğan, evlerinin bahçesinde bu ipek kozaların işlenmesine şahit olduğunu anlatırken “Aşamalarını hâlâ hatırlıyorum” dedi.
Stantlarda aynı zamanda Türkiye’nin kültürel birikimi üzerine yazılmış kitaplar da dikkat çekiciydi. Uzmanlar ve akademisyenler tarafından hazırlanan kitaplar arasında Türk Mutfağı, Göbeklitepe, Dokuma Atlası gibi kültürel eserler yer alıyordu. Yine girişteki ilk statta yer alan Türkiye adlı Türkçe ve İngilizce basılan kitap Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından hazırlanmıştı. Hatırlayacağınız gibi geçtiğimiz yıllarda uluslararası marka olarak kullanılan “Turkey” ifadesi “Türkiye” olarak değiştirilmişti. Bu değişikliğin ardından hazırlanan Türkiye kitabı ana hatlarıyla tarihi yolculuğumuza ışık tutarken ağırlıklı olarak Türkiye devletini var eden geleneksel ve kültürel değerlerin üzerinde durmuş. Öte yandan özellikle ülkemizin son 20 yıllık hikayesini ekonomiden sağlığa, adaletten eğitime, savunmadan teknolojiye, spordan iletişime çok geniş bir çerçevede mercek altına alan kitap, bir anlamda Türkiye’yi anlatan kaynak kitap niteliğinde.
Yine son çeyrek yüzyılda Türkiye’nin kalkınma hamlesinde yer alan kadınların önünün nasıl açıldığı da kitapta yer alan bir başka dikkat çekici bölüm. Kadın sorunları, kadın hakları, kadın girişimciliğinin yanında kadının ailedeki yerine ve önemine de dikkat çeken kitaptaki kadın çalışmaları aynı zamanda “Yüzyılın Anıları Geçmişten Günümüze Kültürel Diplomasi Programı”na katılan davetli listesindeki kadın konsoloslarının sayısındaki artışın da ön açıklaması gibi.
Bilindiği gibi dünyada en fazla diplomatik temsilciliği bulunan ilk beş ülkeden biri olan Türkiye, dış politikada görevlendirdiği kadın konsolos sayısını da son yıllarda artırdı. Üstelik bu kadınlar arasında başarılı işlere imza atan başörtülü kadınlar da artık öne çıkıyor.
Sergi ziyaretinden sonra öğlen yemeğinin verildiği köşkün salonuna geçtik. Günün yemek menüsünün yer aldığı masalardaki defterin çini sanatıyla süslemesi ise herkesin ortak olarak çok beğendiği bir ayrıntılıydı. Özellikle yurt dışında Türkiye’yi tanıtan programlarda böyle ayrıntıların ne kadar önemli olduğunu konsoloslardan sohbet sırasında bir kez daha dinlemiş oldum.
Emine Erdoğan ise yemeğin ardından yaptığı konuşmada Türkiye’nin her daim sahada dünyanın vicdanı olmaya devam edeceğinin altını önemle çizdi. Gönül coğrafyası olarak bilinen toprakların Türklerin tarih boyu kurdukları bütün devletlerin ulaştığı fiziksel sınırların çok daha ötesinde olduğuna işaret eden Erdoğan, ecdadın barış ve hoşgörü ikliminin varlığını sürdürdüğünü söyledi. Balkanlar’dan Yemen’e kadar üç kıtada hayırsever kadınların kurduğu vakıfları da hatırlatan Erdoğan, “Milletimizin ismi, dünyanın bütün mazlumlarının gönül mabetlerinde, merhamet, şefkat, cömertlikle özdeşleşiyor” dedi. Konuşmanın ardından da Ferhat Göçer bu toprakların yetiştirdiği sanatçılardan bir seçkiyle unutulmaz bir konser verdi.
Yemek boyunca konsolosları ve eşleriyle sohbet ettik. Türk dizileri sayesinde dünyada Türk kültürüne ilgi ve sevginin arttığını dile getirdiler. Ayrıca Türkiye’yi görmek isteyenlerin sayısında o kadar ciddi bir artış varmış ki bunlar sayesinde yiyecek içecek kültürümüz de dünyada yavaş yavaş yaygınlaşmaya başlamış. Mesela bir konsolos eşi Türk olduğunu duyan Paraguay halkının Türk çayını çok merak ettiğini anlattı. Kuveyt Büyükelçisi Tubanur Sönmez ise Kuveyt’ten gelirken oradan Türkiye’yi görmek isteyen bir grup hanımla birlikte İstanbul ve Ankara’ya geldiğini söyledi. Bu arada en fazla turist her yıl Türkiye’ye yaklaşık dört buçuk milyonluk nüfuslu Kuveyt’ten geliyormuş. “Her yıl 500 bin Kuveytli Türkiye’yi görmek için geliyor. Nüfusuna oranlı en çok turistin geldiği ülke Kuveyt diyebiliriz” yorumunu yapan Sönmez Türklere ve Türkiyeye gösterilen büyük sevgiye dikkat çekti.
Yunus Emre Estitüsü sayesinde Türkçe öğrenmek isteyenlere online kurs verildiğini de öğrendim. Türkiye’yi dört koldan dünyaya tanıtmak anlatmak yeni gönül köprüleri kurmak için çabalayan konsolos ve eşleriyle sohbet ettiğimiz yemekte Emine Erdoğan’ın konuşmasındaki şu sözler de bu çabanın özeti gibiydi adeta: “İnsanlığa rol model olacak, medeniyet ve kültür kahramanlarıyla dolu geçmişimiz, en büyük zenginliğimizdir. Mevlana’nın deyimiyle kalpten gelen sözlerimiz tüm dünyada, kulakları aşıp kalplere ulaşıyor. Aynı şekilde Hacı Bektaş Veli, Aşık Veysel, Pir Sultan Abdal, Yunus Emre’nin mayalayacağı gönüllerle, dünya barışına bir adım daha yaklaşacağımıza inanıyorum. Bize düşen, bu muhteşem miras vasıtasıyla, dünyanın giderek çoraklaşan iklimine can suyu verebilmektir.”