
TRT ortak yapımı “Karayazı”, Erzurum’un Tekman ilçesindeki zorlu kış koşullarında, mezar kazmanın imkânsız hale geldiği bir köydeki dramatik çatışmayı konu alıyor. Filmin yönetmeni ve senaristi Ahmet Duvar, “Film, sadece bir ölüm hikâyesi değil; hayatta kalma mücadelesi, gelenekler ve çaresizlik üzerine kurulu bir anlatı” ifadelerini kullanıyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü destekli ve TRT ortak yapımı olan “Karayazı” kısa filmi, Erzurum’un sert kış şartlarında ölümle yaşam arasındaki ince çizgiyi anlatan derin bir hikâyeye sahip. Kışın donmuş toprakların altında, mezar kazmanın imkânsız hale geldiği bir köyde, iki cenaze ve bir mezarın yarattığı çatışma, filmde güçlü bir metaforla işleniyor. Anadolu’nun zorlu yaşam koşullarını ve dayanışmanın önemini vurgulayan film, insan ruhunun sınırlarını keşfetmeye odaklanıyor. Ahmet Duvar’ın yazıp yönettiği “Karayazı”nın yapımcılığını Abdulhamit Güler ve İclal Havva Köprücü üstlenirken, görüntü yönetmenliğini Ethem Günhan, yardımcı yönetmenliğini Merve Özgez, sanat yönetmenliğini ise Zehra Demir gerçekleştirdi. Filmde Süleyman Kadim Kabaali, Gürkan Korkmaz, Mert Can Sevimli, Suat Çakır ve Efsanur Polat gibi isimler de rol alıyor. Yeni Şafak Pazar olarak, filmin senaristi ve yönetmeni Ahmet Duvar ile oyuncular Gürkan Korkmaz ve Mert Can Sevimli ile konuştuk.
Sadece bir ölüm hikâyesi değil
Karayazı filminin senaristi ve yönetmeni Ahmet Duvar, “Karayazı, kışın soğuktan toprağın donması sebebiyle mezar kazılamadığı bir köyde, son kalan mezarın kime ait olacağı üzerinden gelişen dramatik bir çatışmayı anlatıyor. Film, sadece bir ölüm hikâyesi değil; hayatta kalma mücadelesi, gelenekler ve çaresizlik üzerine kurulu bir anlatı. Karın altında sıkışıp kalan bir köy ve bu köyde, ölümü dahi organize etmek zorunda kalan insanların hikâyesi” diyor. “Bu hikâye, doğup büyüdüğüm coğrafyanın gerçeklerinden doğdu. Erzurum’da, özellikle kırsal bölgelerde kışın toprağın donması, mezar kazmayı imkânsız hale getiriyor” ifadelerini kullanan Duvar, “Köylüler, güz aylarında mezarları hazırlar çünkü kış geldiğinde toprağı kazmak mümkün olmaz. Bu gerçeklik, bana ölümün bile doğayla mücadele içinde olan bir dünya sundu. Yaşam, burada sadece hayatta kalmak için verilen bir mücadele değil, ölüm bile belli kurallara bağlı. Bu gerçeklik, ‘Karayazı’nın çıkış noktası oldu” şeklinde anlatıyor. Duvar, “Filmde en belirgin görsel ve anlatısal unsurlardan biri kar. Kar, hem bir örtü hem de bir bariyer. Buralarda insanlar kışa hazırlanır gibi ölüme hazırlanır. Kış aslında yarı ölümdür bu coğrafya için. Bir yandan sessizlik ve huzur, diğer yandan çaresizlik ve soğuk bir gerçeklik… Bunun dışında, mezar kazımı da yaşam ve ölüm arasındaki en somut metafor. Filmde, bir mezar kazılırken aslında sadece ölüm için değil, hayatta kalanlar için de bir mücadele veriliyor” açıklamasını yapıyor ve ekliyor: “İzleyicilere daha çok insanın doğayla, ölümle ve geleneklerle olan ilişkisini düşündürmek istiyorum. Zorunluluklar mı insanları yönlendirir, yoksa insanlar kendi yollarını mı çizer? Bunu izleyicinin sorgulamasını istiyorum. Hayatın ve ölümün, insanın iradesinden bağımsız bir şekilde nasıl iç içe geçtiğini göstermek niyetindeyim.”
Erzurum’da hayat, kışın tamamen doğanın insafına kalıyor
Çekimlerin Erzurum’un Tekman ilçesinde gerçekleştiğini söyleyen Duvar, “Tekman, Erzurum’un en sert kış koşullarına sahip yerlerinden biri. Bu yüzden filmdeki atmosferi en doğru şekilde yansıtacak yer olduğunu düşündük. Burada hayat, kışın tamamen doğanın insafına kalıyor. Ulaşımın zor olduğu, yolların haftalarca kapalı kaldığı bir yerde ölüm, sadece bir kayıp değil, aynı zamanda lojistik bir problem” sözleriyle dile getiriyor. Duvar, çekimlerde en büyük zorluğun hava koşulları olduğunu belirterek, “Kış şartları, oyuncular ve ekip için büyük bir sınav oldu. Aşırı kar ve buzlanmış zemin. Kayıp düşen, soğuk sebebiyle hastalanan. Bir ayağımız hep acildeydi aslında. Şehir merkezinden ilçeye ve köye aşırı kar yağışı sebebiyle daha uzun yollardan gelmemiz gerektiği de oldu. Ama tüm bu şartlar, filmde anlatmaya çalıştığımız dünyanın birebir gerçekliği olduğu için her şeye rağmen çekimleri tamamladık” şeklinde anlatıyor.

Sami yörenin dinamiklerine yabancı biri
Filmde Sami karakterini canlandıran Mert Can Sevimli, “Erzurum, Tekman’daki yeni yaşamına alışmaya çalışan, o yörenin dinamiklerine henüz yabancı olduğu için, oranın insanını ve kültürünü tanımakla meşgul olan bir karakter” diyor. Sevimli, “Film seyirciyi üstesinden gelmesi zor ikilemlerle baş başa bırakıyor. Kimisi bir karaktere kimisi diğerine hak verecek. Yönetilmesi kolay olmayan bir durum var ortada ve fazla vakit kaybedilmeden nihai bir karara varılması gerekiyor. Zamanında verilmeyen bir kararın sonuçlarını izlerken kendinizi karakterlerin yerine koyup ‘Bu durumda ben olsam ne yapardım?’ tarzı sorgulamalar yapacağınız bir seyirlik” ifadelerini kullanıyor.

Muhtar Mahmut pragmatik bir kişilik
Muhtar Mahmut rolünü canlandıran Gürkan Korkmaz ise “Tam ‘idare-i maslahat’çı bir tipoloji. Altta, sürekli işleyen mottosu daima ‘(nasıl olsa) hallederiz’ yönünde. Pragmatik bir kişilik. Örneğin; iki cenazeye karşın tek mezar olması sebebiyle köyün imamına ‘Bu ikisini aynı mezara gömmenin bir yolu yok mudur?’ diye soracak kadar sorun odaklı bir yapıya sahip. Keza muhtar olmasının sebebi de onun bu yapısı” diyor. Korkmaz, “Köy insanı ölümü metropol kişisi kadar trajik karşılamaz” ifadelerini kullanıyor ve sözlerine şu şekilde devam ediyor: “Nihayetinde ölüm ve yaşam iç içe (ki köyün mezarı insanların evinin yanı başında) bir durumda. Zaten bizim hikâyemizde krizin esas sebebi toprağa bağlı yaşam sürdüren insanın (Fuat-Annesi ölen karakter) ölüme karşı aşırı duygusal yaklaşması! Köy yerinde duygusallık maddi olandan daha fazla aşırı bir toplumsal yük getiren lüks mahiyetindedir. Mahmut’un yani oynadığım muhtar karakteri bütün derdi ise Fuat’a şunu anlaşılır kılabilmek: Bu lükse sahip değilsin! Ezcümle; benim için (Muhtar Mahmut) sorun; kışın getirdiği ağır koşullardan kaynaklı mezar yeri olmaması değil, köylünün (Fuat) şehirli gibi ölüme dönük kentli tavrıydı. Naçizane ben de karakterimi bu yönde tasarlamaya çabaladım.” Korkmaz, çekimler esnasında en zorlandığı anın ise çekimlerin yapıldığı köyde her yerin karla kaplı olması ve topoğrafyaya da yeterince hâkim olmamaları olduğunu söylüyor. Korkmaz, “Kimi zaman adım atmamla kendimi bir çukurun içinde gömülü vaziyette bulmam bir oluyordu. Tabii köylü her yeri bildiği için onların başına böyle şeyler gelmiyordu. Kısaca sette şahit olduğum şey ‘Karın bile üşüdüğünü’ görmemdi” diyerek o anları anlatıyor.